Paylaş
Size ikinci tarih. 2010 Ocak. Süner’in verdiği araştırma önerisi üzerinden iki yıl geçiyor. TBMM Deprem Riski Araştırma Komisyonu, iktidar sayesinde, ancak iki yıl sonra kurulabiliyor. Komisyon ilk toplantısını 3 Şubat’ta yapıyor, bir ay önce.
Türkiye deprem ülkesi değil mi? Bunu bilmeyen yok, değil mi? Hele de, her şeyi gayet iyi bilen iktidar, bu bilgiyi ıskalamaz, değil mi?
Ama, ilk toplantı önergenin verilmesinden ancak iki yılı aştıktan sonra.
Sel basınca, insanlar kitle halinde ölünce, gerekçe hazır, derelerin intikamı. Sanki o derelere bina yapılmasına sen, ben göz yumduk. 15 yıldır İstanbul’u sen, ben yönetiyoruz sanki.
Depremde insanlar kitle halinde ölünce, gerekçe yine hazır, kerpiç darbesi.
YENİ ATANMIŞ
3 Şubat’tan bu yana anılan Meclis araştırma komisyonu kurumları çağırıyor ve dinliyor. Temel soruyu sorarak:
“Depreme karşı siz nasıl önlem alıyorsunuz, nasıl hazırlanıyorsunuz?”
Komisyona gelen kurumlar arasında Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı en önemlisi. Çünkü, deprem anında en büyük sorumluluk onda. Ne, nasıl yapılacak, o kurum biliyor. Ama, komisyonda o kurumun başkanı:
“Ben buraya yeni atandım, ben de, bu kurumu sizin gibi tanımaya çalışıyorum.”
Yürekler acısı mı, komedi mi, hangisi?
Komisyona gelen kurumlar arasında üniversitelerin ilgili birimleri, TÜBİTAK, MTA, mühendis odaları var. Ama, onların hiç biri bir depremde pratik işleve sahip değil. Çoğu teorik, bir bölümü bürokratik.
Fiilen işleve sahip bir tane var, Başbakanlıktaki Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı, onun da,başkanı yeni.
Gelenlerin pratikle ilgisi yok. Şurada deprem oldu, ne yapacaklar, bilmiyorlar, zaten öyle bir işlevleri yok.
Örneğin, bugünkü toplantıya da, cep telefon firmaları çağrılıyor. Doğrudan önleme ve kurtarma değil, deprem sırasında, hatlar nasıl çalışır, bununla ilgili bilgi vermek üzere.
Ne deresi, hangi kerpiç? Ne anlatıyorsunuz siz?
HANGİ 17
Bir de bayılıyorum, şu güçlendirme meselesine. Neden güçlendirme?
Çünkü, orada kuralına göre iş yok, ya plana aykırı bina, ya çalma, ya çırpma, ya kaçak, ya bilmem ne, ama mutlaka düzgün olmayan bir inşaat, bir yapılaşma.
Güçlendirme demek bile, kurala aykırı yapıyı baştan kabul etmek demek, aykırılığın itirafı.
Türkiye dünyanın 17. büyük ekonomisi imiş. Kağıt üstünde bir takım rakamlar, para-banka işlemleri, borsa endeksi, faiz fazlası, bunların hiç biri derelerde bina yapılmasını önlemiyor, depremde fiske vursan yıkılan evlerin önüne geçmiyor.
17. büyük ekonomiden bugün Elazığ’ın, yarın bir başka kent ve köyün payına ne düşmüş, düşünce orada hayatlar nasıl değişmiş, ben buna bakarım.
Gerisi derelerin intikamı, kerpiç darbesi. Bu kandırma ne zaman bitecek?
Marmaris’teki cennete 42 maden ruhsatı
YEREL yönetimler, ticaret odaları, turistik oteller, turizmle ilgili firmalar son zamanlarda kendi aralarında toplantılar düzenliyor. Turizmdeki sorunlar ve çözümler üzerinde tartışmalar açılıyor. Özellikle Ege’de.
Bunlardan sonuncusu geçen hafta Marmaris’te. Bu toplantılara Ankara’dan da gelen var, ama öyle heyecan veren bir katılım değil. Bununla birlikte, iktidar partisi milletvekilleri bu toplantılara katılıyor, söz alıyor ve not tutuyor, Ankara’da ilgili birimlere iletmek üzere.
Marmaris’teki toplantıda turizm konuşulurken, ortaya ilginç bir bilgi atılıyor.
Marmaris’te Enerji Bakanlığı 42 tane maden işletme ruhsatı veriyor. Genellikle manganez ocakları için.
Maden ocakları turistik bir yöre için tam kabus. Hem yöredeki bitki örtüsünü öldürüyor, hem turizmi.
Kağıt üstünde maden ruhsatı vermek için bir engel bulunmayabilir, ama pratikte turizm için tam cehennem.
Turistik oteller ve turizm işletmeleri buna şiddetle karşı çıkarken, toplantıyı izleyen iktidar partisinin Muğla milletvekilleri de, sorunu Enerji Bakanlığına aktarmak için, söz veriyor.
Enerji Bakanlığı maden ruhsatı verirken Kültür ve Turizm Bakanlığına sormuyor mu? Sormuyorsa neden, soruyorsa Kültür ve Turizm Bakanlığı ne diyor?
Paylaş