Paylaş
Buna karşı, risk ve kaygıya artık gerek yok, on altı milyon beş yüz seksen bin insan doğrudan yoksulluk sınır altında yaşıyor bu ülkede. Her dört buçuk kişiden biri.
O felaket yıllarında, Türkiye’nin ekonomik krize saplandığı yıllarda, gelir eşitsizliğinde iyileşme görülüyor. 1994 ile 2002 arasında gelir bölüşümü ölçüsü Gini katsayısı beş puan iyileşmeyi gösteriyor.
Gini katsayısı 1 ile 0 arasında değişiyor. Bu katsayı 1’e yaklaştıkça, eşitsizlik artıyor.
1994’te Gini katsayısı 0.490. Aynı katsayı 2002’de, o kriz yılında 0.440, yani eşitsizlik azalıyor. O yıllarda ortalama büyüme hızı yüzde 3.5-4 dolayında.
DÜZELDİ VE BOZULDU
AKP döneminde gelir bölüşümünde iyileşme var. Gini az da olsa, 0’a doğru yol alıyor. 2010 yılında bu katsayı 0.402. Bu rakam, bu oran 2002 ile 2011 arasında, iyileştirmeyi gösteriyor.
Ama, 2011’e geldiğimizde, durum yeniden bozuluyor, Gini katsayısı 0.404. Bölüşümde sorun var. Ortalama büyüme hızı yüzde 5.
Yüksek gelir gurupları büyümeden daha fazla pay alıyor. İki türlü. Hem zengin sayısı artıyor, hem zenginlerin varlıkları artıyor. Yeni zenginler ve varlığına varlık katan sınıflar.
Çenemizi fazla yormaya gerek yok, zenginin malı, züğürdün çenesi hikayesi. AKP yeni ve kendine bağlı varlıklı bir sınıf yaratmış bulunuyor.
Son kırk, elli yıldır büyük sermaye olarak tanınan sınıflar küreselleşmeye geçerken, onların yerini Anadolu’dan gelenler alıyor. Hayat tarzı olarak dindar ve muhafazakar, daha çok Doğu’dan gelen sermaye ile iş tutan yeni sınıf.
15 MİLYARA DOĞRU
Bu varlıklı sınıf büyürken, yoksul sayısı artıyor. İşte, zamlar bu döneme rastlıyor.
Dünyanın en pahalı benzinini tüketen bu ülke, yine dünyanın en pahalı telefon konuşmalarına sahne oluyor.
Arka arkaya yapılan akaryakıt, içki, tapu harçları ve diğer zamların toplamı on milyar lirayı buluyor. Cebimizden toplam on milyar lira çıkıyor.
On milyarı henüz hazmetmemişken, bu kez doğalgaz ve elektrik zammı geliyor. Bu temel girdilerin iğneden ipliğe tüm ürün fiyatlarını yükselteceği ortada. İşte, ekmek, süt ve yağ ve peynir gibi süt ürünleri, su, et, sebze, meyve gibi her türlü gıda maddesi yanı sıra, ulaşım, giyim, kira, haberleşme gibi temel ihtiyaçlarda fiyat artışları kapıda. Resmi bir hesaba göre:
Doğalgaz ve elektrikle birlikte zincirleme zamların toplamı beş milyar lirayı bulacak, cebimizden toplam beş milyar lira çıkacak.
On milyar da, geçen haftadan, etti size toplam on beş milyar dolayında cebimize inen son bomba.
Ben öncelikle yoksulluk sınırı altında yaşayan on altı milyon beş yüz seksen bin insanımızı düşünüyorum.
Onlar arasında her iki kişiden biri yine AKP’ye oy verecek mi, sizce.
Meclis’te alkış sahnesi
CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül Meclis Genel Kuruluna giriyor, herkes ayakta. AKP’liler alkışlıyor.
Alkış sahnesine bakıyorum, TV’lerdeki görüntülere, gazetelerdeki fotoğraflara. Tayyip Erdoğan ayağa kalkıyor ama, önce alkış yok. Çevresine bakıyor, neden sonra, alkışlara o da katılıyor, katılmasa ayıp olacak. Erdoğan, Gül’ün konuşmasını sanki önceden biliyor.
“İkisi partiyi birlikte kurdu, ikisi yol arkadaşı, Gül’ü Çankaya’ya Erdoğan çıkardı” gibi, tezler doğru. Ne var ki, doğrular sabit kalmıyor. Arada görüş farkları doğuyor, değer yargıları ve anlayış değişebiliyor.
Gül’ün Meclis konuşması hepimizin gözü önünde, Gül ile Erdoğan arasındaki siyasi görüş farklarını ilk kez bu kadar net sergiliyor.
Danışmanların röportaj vermelerine gerek yok, Olay ortada. Gül daha hoşgörülü, daha demokrat bir profil çizerken, Erdoğan otoriter kimliğini her fırsatta vurguluyor. Bazı gazetelere uyguladığı ambargoda, tutuklu milletvekilleri sorununda geri adım atmıyor.
İkisi arasındaki vazo belli ki, bildiğimiz ve bilmediğimiz nedenlerle çatlamış. Bu demek değil ki, önemli konularda onlar yine ayrı düşecek. Sanmıyorum.
Bununla birlikte, Cumhurbaşkanlığına yeniden adaylığını koymayacak bile olsa, bundan böyle Gül’ü bu yönde teşvik edeceklerin sayısı daha da artacaktır.
Çünkü, otoriter yönetim hepimizi bunaltmış bulunuyor.
Paylaş