Paylaş
Yıllardır eşinin memleketine sınıf öğretmeni olarak tayin olamıyor. Olmak için sınıf öğretmenliğinden vazgeçiyor, alan değiştiriyor. Sınıf öğretmenliği dışındaki branşlarda tayin sorunu pek yok. Madem alan değiştirdi, tayini nasıl olsa çıkar.
Sosyal bilgiler öğretmenliğine başlıyor. Ama, aksaklık var, görevini layıkıyla yapamadığına inanıyor. İlk günden itibaren bu işin onun işi olmadığını anlıyor.
O iyi bir sınıf öğretmeni, işini çok severken, tayin kaygısıyla aldığı bu karar onu pişman ediyor. Günlük yaşantısı altüst oluyor, sağlığı, hatta aile düzeni bozuluyor. İntiharın eşiğine geliyor.
KIRK DÖRT BİN ÖĞRETMEN
Sınıf öğretmenliğinden branş öğretmenliğine yirmi iki bin öğretmen geçiyor. Branş değiştiren öğretmen sayısı yine yirmi iki bin, toplam kırk dört bin öğretmen.
Ne var ki, alan değiştiren öğretmenlerin büyük bölümü pişman. Onlar inanıyor ki, eğitim katlediliyor, onlara ve öğrencilere yazık oluyor. Doğru olan, herkesin kendi branşında çalışması.
Sınıf öğretmenlerinin alan değiştirmesi ne demek? Zihinsel engelli dahil, teknoloji ve tasarım öğretmenliği gibi, matematik, müzik, beden eğitimi, okul öncesi, Türkçe, edebiyat ve diğer derslerde ortaokul ve lise öğrencilerine ders vermek demek. Öyle bir eğitim almayan öğretmen, bunu yapamıyor.
Bu alanlarda özel eğitim alması gerek. Almıyor, almıyorsa, atanması yanlış, ama atanıyor.
BAKANLIKTAN SESSİZ
Sonunda kendisi itiraf ediyor:
“Bir kişinin işinde başarılı olması için o mesleğin gerektirdiği unsurlarla donatılmış olması ve işini severek yapması gerekmektedir. Bu belirttiğim unsurlar bende mevcut değildir.
Her ne kadar bu tercihi biz yaptıysak da, bütün olumsuz sonuçlarını hem biz, hem öğrenciler, hem de ailemiz yaşamaktadır. Alan değiştiren öğretmenlerin çok büyük çoğunluğu pişmanlık yaşamaktadır”.
Onlar eğitimini aldıkları sınıf öğretmenliğine dönmek istiyor. Pişmanlık yaşayanlara bakanlığın geri dönüş hakkı vermesini istiyor. Ancak, Milli Eğitim Bakanlığı geri dönüş dilekçelerine olumsuz yanıt veriyor.
Bugün Öğretmenler Günü. Başta ekonomik olmak üzere, sevgili öğretmenim biliyorum, pek çok sorununuz var. Son günlerde burada vurguladığım benzer sorunu belirten çok sayıda mektup alıyorum, dilerim Bakanlık, şimdiye kadar olduğu gibi, bunlara sessiz kalmaz.
Daha iyi günlerde buluşmak umuduyla, kendinize iyi bakın sevgili öğretmenim.
Davutoğlu haline ağlıyor
GAZZE, Kahire, bizim takım en tepeden seferberlik halinde, arada “aman şu ateşkes vaziyeti, bizi de unutmayın, biz her şeye hazırız” rica ve minnetleri, yine de nafile.
Bunun üzerine, son bir hamle, dramatik olsun, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Gazze’de oğlunu yitiren bir aileyi ziyaret ediyor. TV’ler nasıl olsa hazır, Bakan Bey ağlıyor da, ağlıyor. Yürek parçalayan sahneler, sanki bizde hiç yok, her gün üçer, beşer şehit.
Davutoğlu İsrail-Filistin arasındaki son çatışmada ateşkesin sağlanmasında Türkiye’ye de bir rol düşmesi için kendini paralıyor. Bin türlü ricadan ağlamaya kadar. Ateşkes sağlanacak ve ateşkesi sağlayan asıl çocuk elbette ve bizatihi ve hatta ve icabında Türkiye olacak.
Ne de olsa, Davutoğlu. Büyük oynuyor. Malum, dünyada herhangi bir olay çıksa, Davutoğlu’na göre, “herkes Türkiye ne diyecek, diye bakıyor ve elbette Türkiye’nin dediği oluyor”.
Hele de, Orta Doğu denildi mi, Türkiye’den başka lider ülke yok. Bütün Orta Doğu, bütün Arap Alemi Türkiye’nin gözünün içine bakıyor.
Davutoğlu Mısır ve Hamas’la aylardır kucak kucağa, bir Mısır Cumhurbaşkanı Mursi, bir Hamas’lı Halid Meşal ve de göz yaşları. Tuh, hiç biri yetmiyor.
Ateşkes sahnesinde Amerika ve Mısır var. “N’olur ben de olıyım” diye çırpındığı ateşkeste Türkiye kapının dışında kalıyor.
“Stratejik Derinlik” Golan Tepelerine çarpıyor. Bu sarsıntıyı atlatalım, siz bizi görün, bizi izlemeye devam edin.
Paylaş