Paylaş
Dünya çapında etkin ve tarafsızlığı ile ün yapmış gazeteci örgütleri arasında yer alan Avrupa Gazeteciler Federasyonu ile Uluslararası Basın Enstitüsü yetkilileri bir ay önce Türkiye’ye geliyor. Oda TV davasını izlemeye.
Geçen ay davayı izledikten sonra Ankara’ya geçiyor, AKP ve muhalefet partileri ile görüşüyor. AKP yeni düzenlemelerden söz ediyor. Adalet Bakanı ile görüşmeleri mümkün olmuyor. Aynı heyetin temsilcileri dün İstanbul’da yine Oda TV davasını izliyor.
Geçen sefer heyet tutuklu gazetecilerin aileleriyle de görüşüyor. Heyet döndükten sonra hazırladığı raporu dünyadaki bütün gazetecilik kuruluşlarına gönderiyor. Raporda şu sonuca varıyor:
“Avrupa’nın en çok sayıda tutuklu ve hükümlü gazetecisinin bulunduğu Türkiye’deki basın özgürlüğünün kötüleşen durumuna öfke ve endişesini yineler”.
ÜSTÜSTE ÇAĞRILAR
Heyet bir dilekte bulunuyor:
“Terörle Mücadele Yasası ve Türk Ceza Yasası çerçevesinde gazeteciler hakkında açılan davaların düşürülmesi için yasa değişikliği talep eder”.
Raporda bir çağrı var:
“Gözlemlediğimiz korku ve otosansüre son verilmelidir”.
Onu bir başka çağrı izliyor:
“Cezaevindeki gazetecilerin derhal serbest bırakılması talebini sürdürür”.
Dünya gazeteci örgütleri Oda TV davasını Türkiye’deki gazetecilik koşulları açısından temel bir dava olarak görüyor, büyük dikkatle izliyor. Bir ay öncesindeki raporun ilk paragrafında tarihe not olarak düşülecek bir cümle var:
“Heyet 22-24 Kasım 2011 günlerinde Türkiye’yi ziyareti sırasında 64 gazetecinin cezaevinde bulunmasını kınadı”.
Aradan sadece bir ay geçiyor, onca talep, onca çağrı, o gün tutuklu gazeteci sayısı 64, bugün 99.
Ayaklar yorgana göre uzatılmıyor
EKONOMİDEN sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan dün önemli bir açıklamada bulunuyor:
“Tasarruf oranı milli gelirin yüzde 12’sine düştü, bu tarihi düşük bir seviyedir”.
Babacan’ın verdiği bilgiye göre, halkın yüzde 45’i aylık gelirinden daha fazla harcıyor. Yarını düşünmekten çok, bol bol harcama yapıyor.
Bu arada bankalara borç hızla artıyor. Geçen yıl bankalardan çekilen bireysel kredi miktarı 43 milyar lira iken, bu yıl 90 milyar liraya yükseliyor. Özetle, halkımızın yarısı ayağını yorganına göre uzatmıyor. Tüketim hızla artıyor, pek hayırlı bir gidiş değil.
Cezayir derken dikkat
CEZAYİR Devlet Başkanı 2005 ve 2006’da “Fransa’nın Cezayir’de soykırım yaptığını, bundan dolayı Cezayir’den özür dilenmesi gerektiğini” söylüyor. Fransa “konuyu tarihçilere bırakalım” diyor, özür dilemeyi geri çeviriyor. O tarihte Türkiye’den ses yok.
Ne zaman ki, Fransa Ermeni soykırımını “tarihçilere bırakmıyor”, o yasayı kabul ediyor, Ankara Fransa’ya karşı Cezayir kozunu öne sürüyor. Hatta, Ankara Büyükşehir Belediyesi Ankara’da Fransa Büyükelçiliği karşısına Cezayir Soykırım Antını dikileceğini söylüyor.
Hemen heyecanlanmak tehlikeli. 1962’de Cezayir Fransa karşısında özgürlüğünü kazandığında, B.M.’de Türkiye Cezayir’in bağımsızlığına karşı çıkıyor, Fransa’dan yana oy kullanıyor.
Gerçi, yirmi yıl sonra dönemin Başbakanı Turgut Özal Cezayir’e giderek, özür diliyor ama, Cezayir Türkiye’nin bağımsızlığa karşı kullandığı oyu unutmuyor.
O kadar çok Cezayir lafı etmesek, daha iyi olacak.
Eyvah daha da ileri demokrasi
“YENİ bir demokrasi paketi üzerinde çalışıyoruz”.
Bu cümle Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’a ait. Hani, Türkiye’de “ileri demokrasi” vardı, madem “ileri demokrasi” var, şimdi bu nasıl bir “demokrasi paketi”?
“İleri demokrasinin” ne olduğunu geçen beş, altı yıl içinde çok iyi öğreniyoruz. Sonu gelmez tutuklamalar, hapisteki yazar, çizer, gazeteciler, arkası kesilmeyen davalar, gazete patronlarına anormal para cezaları hep “ileri demokrasinin” ürünü.
Basın özgürlüğü kısıtlamalarına karşı tepkiler artınca, Beşir Atalay “Türkiye’de Amerika’dan daha fazla basın özgürlüğü vardır” diyor ve tarihe geçiyor.
Şimdi aynı Beşir Atalay “yeni bir demokrasi paketinden” söz ettiğine göre, “daha da ileri demokrasi dönemine” geçeceğiz anlaşılan. İleri demokrasi döneminde yaşadıklarımızı düşününce, eyvah, “daha da ileri demokrasi” döneminde kim bilir neler yaşayacağız.
Paylaş