Paylaş
Dün Oda TV duruşmasını izlemek üzere Çağlayan Adliyesine gidiyorum. Sabah saat 9.30’da adliyenin önü, bu dava nedeniyle hayli kalabalık. Tutuklu yakınları, tutuksuz yargılananlar, gazeteciler, Dünya Yazarlar Birliği PEN’den temsilciler orada.
Bu davada tutuksuz yargılanan, hastalığı nedeniyle serbest bırakılan Doğan Yurdakul’a rastlıyorum. Kucaklaşıyoruz.
“Tedavim sürüyor” diyor Doğan. Yeni bir kitap hazırlığı içinde. Doğan Avcıoğlu onun eniştesi olur. “Avcıoğlu’nun kitaba dönüşmemiş, notlarını buldum, onun adına o kitabı hazırlıyorum, Türklerin Tarihi ile ilgili”.
Oda TV’de kim yargılanıyorsa, tutuklu ya da tutuksuz, hepsinin en az bir kitabı var. Hepsi yazıyor, işleri yazmak, araştırmak.
Duruşma salonuna bakarken, “onlar neden yargılanıyor” diye kendi kendime düşünürken, yanıma PEN Başkanı John Ralston Saul geliyor, o da aynı soruyu soruyor:
“Bu meslektaşlarımız neden yargılanıyor? Bu mahkemenin sonu nereye gider?”
Bilsem.
ERGENEKON VAZİYETİ
Mahkeme salonuna girerken, güvenlik elemanları nazik. Bu duruşma için geniş bir salon ayrılmış. Salon yine de hınca hınç dolu, pek çok kişi aylakta kalıyor.
Çok fazla tanıdık var. Herkes yıllardır görmediği arkadaşlarını görüyor, karşılaşmaktan dolayı sevinsinler mi, yoksa ne, garip bir hüzün sarıyor.
Duruşma öncesinde avukatlar gerekli bilgiyi aktarıyor:
“Mahkeme başkanı Mehmet Ekinci yok, yurt dışında imiş”.
Oda TV davasının Ergenekon ile birleştirilmesinden söz ediliyordu, o ne oldu?
“Oda TV’ye bakan mahkeme Ergenekon’a bakan mahkemeye yazı yazmıştı, oradan cevap gelmemiş, bugün o yönde karar çıkmaz”.
Ergenekon davasına bağlanan on dokuz ayrı dava var. Ergenekon şiştikçe şişiyor. 1360 kişi ifade vermiş, 287 sanık var. Dosyaların toplamı 120 milyon World sayfası, Soner Yalçın’ın ifadesiyle, 300 sayfalık 500 bin kitap ediyor.
O dava nasıl ve ne zaman sonuçlanacak, o da ayrı.
‘SÜPERSİNİZ’
Nihayet tutuklu üç kişi de salona giriyor, Soner Yalçın, Yalçın Küçük, Hanefi Avcı.
İzleyenlerle onlar arasında hemen selamlaşma başlıyor. Mahkeme heyeti yerini alıyor, selamlaşma törenine müdahale etmiyor, zaten kısa sürüyor.
O zaman dilimi içinde Soner gördüklerine, “hoş geldin, nasılsın” derken, bir başkasını gördüğünde, “süpersiniz” diye devam ediyor.
Soner biraz zayıflamış, ama çakı gibi, dinç, ne eğilme, ne bükülme, sadece hakkını arıyor. Yalçın Küçük gözleriyle oğlu Ömer’i arıyor, görünce, “tamam” diyor, yerine oturuyor.
AVCI HARİKA
Savunma için kürsüye önce eski emniyet müdürü Hanefi Avcı çıkıyor.
Avcı bir saate yaklaşan savunmasını CD’lerle ilgili teknik bilgiye ayırıyor. “Bazı CD’ler on kez, hatta yüz yirmi kez düzeltilmiş, bize yöneltilen suçlamalar ile bilgisayarlara erişim tarihleri birbirini tutmuyor” diyerek, ayrıntılı harika bir teknik savunma yapıyor. Ve soruyor:
“Bu yapılan sahtekarlığın hiç bir hukuki anlamı yok. Sahte e-posta üzerinden Oda TV’de yargılananların bilgisayarlarına defalarca saldırı yapılmış. Kitap yazmışız, kitap yayınlandıktan sonra kitapla ilgili CD saldırısı var ve o CD suç delili sayılıyor. CD’ler üzerinden bu sahtekarlığı kimler yaptı, hangi amaçla? Mahkemeniz asıl bunu bulmalı.”
Müthiş teknik bilgi sunumunda tek bir açık kapı yok. Mahkeme heyeti ve savcı Hanefi Avcı’yı hiç soru sormadan, dinliyor.
SONER’LE TOKALAŞMA
Hanefi Avcı savunmasını bitirince, yargıç ara veriyor.
O arada dinleyenler ve yargılananlar sarmaş dolaş. Soner önce nişanlısını kucaklıyor, sonra bizlerle tokalaşıyor. Utancımdan, “nasılsın” diye soramıyorum, “günlerin nasıl geçiyor” diyebiliyorum. Soner:
“Biz üç kişi kalıyoruz. Sabah 8’de kalkıyorum, kahvaltı ve spordan sonra okumaya geçiyorum, bütün gün ve gece okuyorum, yazıyorum, ara sıra TV izliyorum.
Bu dava yurt dışında çok yankı uyandırmaya başladı, uyandırır elbette, bu dava bitmiş Yalçın Abi, neyi yargılıyorlar burada, hangi suçu, yok böyle bir şey”.
Ara sonrasında Soner kendisinden beklendiği gibi, nefis bir savunma yapıyor. Savunmalar öyle de, özgürlük ne zaman?
Paylaş