Paylaş
Rapora gösterdiğimiz tepki iki fiili karara yol açıyor. İlki, İsrail’e doğrudan yaptırımlar. Bu yaptırımlar demeçlerle destekleniyor.
İkincisi, Lahey Adalet Divanı’na başvurmak. Bunu da, “arş yiğitler vatan imdadına” havasında, sazlı-sözlü, pardon saz eksik, miting ritüelinde açıklıyoruz.
Oysa, Lahey Adalet Divanı’na, hadi gidelim deyince, gitmek o kadar kolay değil.
Birleşmiş Milletler nezdinde Türkiye’nin büyükelçisi olarak görev yapmış Ümit Pamir ile konuşuyorum dün. Pamir yetenekli bir büyükelçi. BM’den sonra Brüksel’de NATO büyükelçimiz olarak görev yapıyor. Uluslararası deneyimi yüksek. Ümit Pamir’in sözlerine kulak vermek gerek.
İKİ YOLU VAR
Pamir’in verdiği bilgiye göre, Lahey’e gitmek iki biçimde mümkün.
1- Raporda adı geçen iki ülkenin, bu durumda Türkiye ile İsrail’in birlikte başvurmaları gerek. İsrail başvuruya katılmayacağına göre, Türkiye tek başına gidemiyor.
2- Birleşmiş Milletler (BM) yolu ile. Önce Güvenlik Konseyi’nden karar almak mümkün. Ancak orada ABD vetosu var, yani Güvenlik Konseyi kapalı. O zaman, başvuru izni BM Genel Kurulu’na bağlı. 192 ülkenin yer aldığı genel kuruldan böyle bir karar almak çok zor. BM’den Lahey için çıkan son karar dağılan Yugoslavya ile ilgili.
Türkiye BM Genel Kurulu’ndan nasıl olumlu sonuç alacak, orası sorularla dolu.
ÖZTÜRK’ÜN SORULARI
CHP Mersin Miletvekili Ali Rıza Öztürk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde bunları vurguluyor:
“Türkiye BM Genel Kurulu’ndan gerekli kararı çıkartabilecek mi? Genel kurulda karşılaşmamız muhtemel zorluklar düşünülmüş müdür? Genel Kuruldan karar çıkartsak bile, Lahey’e gitmek ne sonuç verecektir? Lahey’den beklediğimiz tavsiye kararı çıkmazsa, İsrail’in eli daha güçlenmez mi?”
Gerçekçi sorular. Bu güçlükleri Dışişleri elbette biliyor. Hâlâ “Lahey” diyerek, ortaya böyle bir seçenekle çıkmak, dış politikada bir kez daha duvara çarpmak ihtimalini göze almak demek.
Mısır, Gazze gezisine çekingen
BAŞBAKAN Erdoğan Arap Baharı için gelecek hafta geziye çıkıyor. İlk durak Mısır. Oradan Gazze’ye geçmeyi düşünüyor.
Mısır ile İsrail arasında ortak stratejik çıkarlar var. Edindiğim izlenim, Mısır’ın Gazze gezisine sıcak bakmadığı yönünde. Zaten Erdoğan da, kapıyı açık bırakıyor, “Mısır’la görüştükten sonra karar vereceğiz” diyor.
Yine de Kahire’de belli olur ama Mısır İsrail ile ilişkilerini gölgelemek istemiyor.
“İpler bizim elimizde”
HER milli maçtan sonra aynı avunma, aynı saçmalık. Avrupa 2012 elemelerinde Avusturya ile 0-0 berabere kalıyoruz. Dün gazetelerin bu maçla ilgili haberlerine bakıyorum. Bazıları müthiş:
“İpler Bizim Elimizde, Avrupa Yolunu Açtık, Grup İkinciliğini Perçinledik” gibi aşırı yorumlar. Oysa, matematik olarak ikincilik hâlâ garanti değil, Belçika’ya göre daha şanslıyız, o kadar. Zaten teknik direktörün yardımcısı Oğuz Çetin ile bazı futbolcular da ihtiyatlı konuşuyor.
Bizim puanımız 14, Belçika’nın 12. Hem biz, hem Belçika, Almanya ile oynayacak. Bizim ayrıca Azerbaycan ile Belçika’nın Kazakistan ile maçı var. Bu dört maçta her ihtimali hesaplarsak, ipler nasıl elimizde, anlamak zor. İkincilik nasıl perçinlenmiş, onu anlamak daha zor.
Moral aşılamak faslı tamam da, bu kadar körü körüne değil.
Didim’den açıklama: İyi ve kötü
3 Eylül günü bu sütunda Didim Yeşilkent Koyu’nda deniz kirliliği bulunduğunu yazıyorum. Dün Didim Belediyesi bu yazıya açıklama gönderiyor. Açıklamada beni rahatlatan ve üzen iki ayrı yön var. Rahatlıyorum, çünkü açıklamaya göre:
“Deniz kirliliği yazısı üzerine, aynı gün saat 14.30’da Aydın Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü Çevre Yönetimi Şube Müdürü Dr. Öznur Karaca ve Didim Belediyesi Çevre Görevlisi Hakan Kirif ile olay yerine gidilmiştir”.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yazı üzerine aynı gün harekete geçiyor. Bu iyi ve rahatlatan haber. Bakanlığa, Aydın Bölge Müdürlüğü’ne ve Didim Belediyesi’ne duyarlılıklarından dolayı teşekkür ediyorum.
Beni üzen yanı ise açıklamaya göre:
“Yapılan gözlemlerde denizin temiz olduğu, herhangi bir köpüklenme, katı veya yüzer maddenin mevcut olmadığı, suyun berrak olduğu, koku olmadığı görülmüştür (...) Bölgede fosseptiklerden kaçak veya arıtma tesislerinden by-pass gibi bir durum da söz konusu değildir”.
Deniz temiz çıkıyor, bu iyi. Elbette buna üzülmüyorum. Beni üzen, bana oradan e-mail’ler gönderen, belediyeye şikâyet dilekçesi verdiklerini söyleyenler. Onlara güvendiğim için üzülüyorum.
Hata elbette bana ait. Atıksu ve arıtma tesisinin tam kapasite ile çalıştığını, kanalizasyon sorunu bulunmadığını bildiren, çevreye duyarlı olduğunu belirten Didim Belediyesi’nden özür diliyorum.
Paylaş