İstifa ettiği gün, borsa yükseliyor. Karısının bile istifadan haberi yok. Hem dört buçuk ay sürdürdüğü Maliye Bakanlığı’ndan, hem de SPD Genel Başkanlığından istifa ediyor.
İstifası üzerine, yer gök inleyecek diye düşünürken, kimse aramıyor. Kendi kendine terapiyle sonuçlanacak, zor günler böyle başlıyor. Oskar Lafontaine’yiönceki gün Hannover Opera Meydanı’nda dinlerken, aslında bir dirilişin öyküsünü dinliyorum.
Alanda en fazla bin kişi toplanıyor. Ama, Lafontaine kürsüden anlamlı bir söz söylüyor:
‘Daha üç ay öncesine kadar bizimle alay eden, bizi, bunlar da kim, diye küçümseyenler, şimdi ulaştığımız sonuca bakınca, inanamıyorlar. Seçim bizimle hareketlendi. Seçimin dengesi ve Almanya’nın siyasal kaderi bizimle değişti.’
Lafontaine doğru söylüyor. Sol Parti bugünkü anketlere göre, alacağı yüzde 8-10 dolayında oyla, Hıristiyan Demokratların, dolayısıyla Merkel’in tek başına iktidarını önlüyor. Bir zamanlar Gerd diye seslendiği, ama şimdi TV’de gördüğünde, TV’yi nefretle kapattığı Schröder’e dolaylı yoldan, en büyük katkıyı sağlıyor. Üstelik, sağdan da oy kopartarak.
60’LARIN JARGONU
Hannover’de Sol Parti’nin miting alanı bana 60’ları anımsatıyor.
Alanda toplanan kalabalığın önemli bölümü, hele de partinin militanları kılık, kıyafet, birbirlerine davranış biçimleriyle, 60’ların panoraması. Marjinal tavırlar, erkeklerde uzun saçlar, kızlarda hafif bir devrimci boşvermişlik. Partililer, ama kimseyi ipledikleri pek yok. Ne var ki, yanaşıp bir şey sorunca, elbette ilgililer.
Nereden geliyor, nereye gidiyorsunuz, sorusuna yanıtları yine marjinal:
Yok, biz böyle değildik, azarlamaktan çok, merak ettikleri insanlardık.
Kürsüye önce, PDS (Demokratik Sosyalist Parti) Başkanı Lothar Bisky çıkıyor. Arada başkaları var, derken Oskar Lafontaine. Başlangıçta ilgisiz görünen topluluk, Lafontaine ile birlikte canlanıyor. Canlanma, kendini sık sık alkışlama biçiminde gösteriyor.
Başlangıçta yine de, coşku yok, kararlılık var.
SALVOLAR SCHRÖDER’E
Bir zamanlar Schröder ile omuz omuza siyaset yapan, hatta 98’de onun Başbakan adaylığını destekleyen Lafontaine şimdi çok acımasız:
‘Schröder yasaları utanç verici yasalardır. Schröder hep sokak çocuğu olarak kaldı. Onunla işbirliği yapılmaz. SPD ile CDU/CSU medyanın yarattığı yapay ürünlerdir. En büyük işsizliği Almanya Schröder iktidarında yaşadı. Eski yoldaşlar!.. Şimdi merhaba. Şimdi hepimiz olgunlaştık ve hepimiz biliyoruz, kalp solda atar... Ya Schröder?.. Gerçekte hiç yüz vermeyeceği düşünceleri, şimdi SPD lideri olarak savunmak zorunda kalıyor.’
Refah toplumunun kıyısında duranlara, işsizlere sesleniyor. Konuşmasında sık sık halk deyimini kullanıyor. ‘Ben halkın avukatıyım’ dediğinde, en büyük alkışı topluyor.
Fondaki müzik çok tanıdık: Commandante Che Guevara.
Yeni bir sosyal ideoloji için, solda olduğunu söylerken, ‘öfkeliyim’ diye devam ediyor, ‘öfkeden direniş doğar’. Sessiz kalabalık, bir anda şahlanıyor, alkıştan eller patlıyor.
YABANCILARA KARŞI
Alanda Türkçe gazete dağıtılıyor. Sol Parti’nin düşüncelerini anlatan, adaylarını tanıtan bir gazete. Sadece başlığı, Die Linke. Yani, Sol Parti.
Ama, Lafontaine çok yadırgadığım bir kavram kullanıyor. Yıllardır yerleşmiş Gastarbeiter, yani konuk işçiler yerine, Fremdarbeiter, yani yabancı işçiler deyimini kullanıyor. Oysa, bu deyim çok sakat. Bir zamanlar. Nazilerin kullandığı bir deyim. Lafontaine bunu bildiği için, ‘Xenos eski Yunancada hem konuk, hem yabancı anlamına gelir’ diyerek, kendisine yöneltilen eleştirileri karşılıyor. Ancak, daha sonra:
‘Yabancı işçiler, Almanlara iş yerlerini kapatamazlar.’
Türkiye’nin AB üyeliğine ise, en az Merkel kadar karşı.
Aktif politikaya altı yıl ara verdikten sonra, yaptığı muhteşem dönüşle, Lafontaine’nin namı Almanya’da şimdi Kızıl Panter. O şimdi tam bir düello yapıyor. Eski arkadaşı Schröder’le, otuz yıl emek verdiği ve onaltı yıllık muhalefetten sonra iktidara taşıdığı eski partisi SPD ile ve Alman kapitalizmiyle.
Avni, Sol Parti’nin t-shirtlerinde
HANNOVER’de miting alanında çok sayıda t-shirt ve CD var. İlginç yazılarla dolu.
Örneğin, bir t-shirt: ‘Benim çok babam, çok annem, çok erkek ve kız kardeşim var.Siyah, beyaz, sarı, kızıl, her ırktan.Ben bin yaşındayım, benim adım insan.’
Bir başka t-shirt: ‘Sınırlar ulusların arasında değil, sınıfların arasındadır.’
Çeşit çeşit t-shirt ve CD’ler. Guevara t-shörtü, Yves Montand, Edith Piaf, Joan Baez CD’leri arasında, birden gözüme tanıdık bir t-shirt çarpıyor.
Bu bizim Avni. Aramızdan geçenlerde ayrılan Oğuz Aral’ın Avni’si. Avni bağırıyor, ‘Naziler defolun gidin’.
Alanda bira satılıyor. Biranın adı, Kızıl Ekim. Sol Parti, eski Doğu Alman kökenli, hafif eski Sovyet etiketi taşıyor.
‘Türk Solu’na bedava ders
KÖKÜNÜ eski Doğu Almanya’dan alan PDS (Demokratik Sosyalist Parti) var. Lideri Lothar Bisky. Doğudaki oy oranı yüzde 30 dolayında. Batıda ancak yüzde 2 gibi.
Lafontaine, SPD ile yollarını ayırıp, altı yıl sonra döndüğünde, parti değil, bir sivil toplum örgütü kuruyor. WASG, İşçi ve Sosyal Adalet Seçmen Girişimi, adıyla. Bu sivil inisiyatifle birlikte, SPD tabanında büyük bir kayma yaşanıyor. SPD içindeki sol fraksiyonların tüm parti üyeleri kitle halinde WASG’a geçiyor.
Seçim için, PDS ile WASG işbirliğine gidiyor. Sol Parti adında. Doğuş böyle. Ancak, Sol Parti yine de henüz kongresini yapmış değil. Adı ve işlevi bu. Seçim sonrasında bir kongreyle, birleşip partileşmesi ve başına da Lafontaine’nin geçmesi bekleniyor.
Almanya gibi bir refah toplumunda, sol söylemle ortaya çıkan Sol Parti’nin yüzde 8-10 oyu var. Her ne kadar 60’ların jargonu varsa da, yine de kendini yenileyen bir sol söylem. Sadece sosyal demokratlardan değil, sağdan da oy alıyor. SPD’nin de yüzde 34 dolayında oyu var. Yeşiller de eklendiğinde, Almanya’da sol oylar yüzde 48’i aşıyor.
Ya bizim Solun sefaleti?.. Kendisiyle, partisiyle, halkla, basınla kavga edenlerin, sürekli seçim kaybettikleri halde, koltuklarına çakılanların sefaleti?.. Ya özel sohbetlerde liderlerini yerden yere vuran, ama iş oylama geldi mi, naçiz ellerini aciz destek için kaldıranlar?.. Muhalefeti bile becermekten yoksun olanlar?..
İşte, Almanya her yönüyle ortada. Almak isteyene, ders çok.