İHTİLAL lideri eski silah arkadaşlarından yardım istiyor:
“Avukat bulamıyorum, bana avukat bulun.”
Tarih işte böyle akıyor. Bir zamanlar iki dudağı arasından çıkan sözlerin bırakın yasa, hatta anayasa hükmünde olduğu birisi, astığı astık, kestiği kestik birisi, 12 Eylül darbesinin lideri Kenan Evren bir ara avukat arama telaşına kapılıyor.
Geçen Haziran ayında 12 Eylül’ü yapan komuta kademesiyle ilgili soruşturma açılması için adli düğmeye basılıyor.
“Darbeciler yargılanmalı.”
12 Eylül 1980’de darbe yapan Milli Güvenlik Konseyi üyesi beş generali yargılamak üzere yasal süreç başlıyor. Konseyin beş üyesinden Kenan Evren ve dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya hayatta, diğer üçü değil. İkisinin de ilk ifadeleri alınıyor.
İKİ OLASILIK
O sırada ilginç bir olay yaşanıyor.
Evren Genelkurmay’a başvurarak, kendisi için avukat bulunmasını istiyor. Bu isteğin, iki anlamı olabilir.
İlki, kendisini savunacak iyi bir avukat için Genelkurmay’dan yardım istemiş olabilir.
İkincisi de, eski bir darbe liderini savunacak avukat bulmak zor olabilir.
Buna ihtimal vermiyorum. Yargılanan insanları savunmak haktır. Evren’i savunmaktan çekinecek çok avukat olabilir, ama bunun “avukat bulamıyorum” ölçüsüne varacağını sanmıyorum.
AVUKAT ÖZGÜN
Şimdi Evren’i savunan bir avukat var, Ömer Nihat Özgün. Önceki gün avukat Özgün’e ulaşıyorum. Evren’in avukatlığına nasıl geldiğini soruyorum. Özgün: “Bunu ben de bilmiyorum. Geçen haziranda bir Cuma günüydü galiba, Evren Paşa beni çağırdı. Beni neden çağırdı bilmiyordum, beni nereden bulduğunu da bilmiyordum. Bana avukatlık önerdi. Ben de, “siz beni nereden buldunuz” diye sordum. Evren Paşa, “o benim için gizlidir” dedi ve konu kapandı.”
Benim bilgime göre, Özgün’ü aile içinden birileri buluyor. Özgün dava ile ilgili soruma, iddianameyi görmediğini, ancak anayasaya göre, Evren ile Şahinkaya’nın yargılanamayacaklarını düşünüyor. Telefonda makul konuşan Özgün’le sohbetimiz bu kadar.
Dava açılır, açılmaz, açılırsa, nasıl gelişir, ne olur, onu bilmek mümkün değil. Ama, bildiğim ve herkesi asıl düşündürmesi gereken nokta ayrı.
Bir zamanlar herkes onun karşısında el pençe divan. Tek sözüyle bir ülkenin kaderini etkileyebilecek güce sahip. Sesini çıkartanın kafasını eziyor. Herkesi kedisine biat etmeye zorluyor ve bunu büyük ölçüde başarıyor. O bir şeye ak dedi mi, o şey ille de ak, kara dedi mi, ille de kara. Başka şans yok. Ordu, polis, yargı, bütün kurumlar ve medya onun arkasında.
Onun döneminde hapishaneler dolup taşıyor, işkenceler, idamlar, işlerinden atılanlar, kapatılan yasal örgütler, partiler ve Meclis.
Ya bugün? Kimin aklına gelirdi ki, aradan şu kadar yıl geçtikten sonra ihtilal lideri avukat aramaya çıkacak.
Şiddete karşı her kadın korunuyor
TASARININ adı “Kadın ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunmasına Dair Kanun Tasarısı”.
Tasarı ortaya çıktığında, kıyamet kopuyor. “Şiddete karşı koruma sadece resmi nikahlılar, boşananlar ve nişanlılar için geçerli olacak” diye bir görüş beliriyor. Böylece birlikte yaşayan kadınlar, örneğin Anadolu’da hayli geçerli imam nikahlılar koruma dışı kalmış oluyor, görüşü.
Böyle bir ayrımın kadını şiddete karşı korumayacağı çok açık. Sokak ortasında kadın döven, hatta öldüren maçoların yoğun olduğu bir ülkede korunacak kadın olmak için mutlaka evli, nişanlı ya da boşanmış olmak mı şart?
Bu çok ters durum. Kadını şiddetten korumak için yasa çıkıyor, ama o yasa her kadını korumuyor. Tasarıyı hazırlan Aile ve Kadından Sorumlu Bakan Fatma Şahin bir kaç gün önce arıyor. Şahin çok dertli:
“Hayır tasarı bütün kadınları koruyor, ortada yanlış anlama var. Çıkan bir haber herkesi yanılttı. Bizim hazırladığımız tasarının adı Kadın ve Aile Bireylerini Şiddetten Korunmasına Dair Kanun Tasarısı. Biz “kadın” diyerek genel bir tanım yaptık ve bütün kadınların korunmasını hedefledik. Zaten tasarıyı okursanız, bütün kadınların korunacağını göreceksiniz”.
Bu durumda başlangıçtaki genel yanılgıyı düzeltmek gerek. Bakan Şahin geçen hafta tasarıyla ilgili Bakanlar Kuruluna bilgi veriyor, tasarı bugünlerde Meclis’e gelecek.
Başbuğ için kim karar verecek
ESKİ Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ hangi mahkemede yargılanacak? Yüce Divan’da mı, özel yetkili mahkemede mi? Buna kim karar verecek? Özel yetkili mahkemeye itiraz edilecek, o itiraza kim bakacak? Yine bir başka özel yetkili mahkeme. Oysa, karar için bir başka kurumun devreye girmesi gerek. Örneğin, Yargıtay’ın. Hukuk sistemimizin özünde sakatlıklar ve boşluklar var. İtirazı neden yine aynı görevi yapan, aynı nitelikteki bir başka mahkeme karara bağlıyor? Dünyanın hangi demokratik ülkesinde, kim, nerede yargılanmalı, diye bir sorun doğuyor?