Karl Marx nerede? Yahudi Müzesi’nde şarap şişesinde

Müzenin sonuna geldiğimizde, dikkatimi çekiyor, soruyorum, "Madem en ünlü Yahudilerin hayatlarını ve eserlerini sergiliyorsunuz, neden Karl Marx yok?"

Mihmandar tebessüm ediyor, "var". Arkalara sıkışmış bir fotoğraf, Marx kalabalık karşısında, elinde işçileri ihtilale çağıran posterler. Daha ilginci, o posterlerin altındaki çekmeceyi açıyorum, üç şişe kırmızı şarap çıkıyor. Üzerinde "Karl Marx Şarapları" yazılı.

Soğuk ve karanlık bir boşluk. Metrelerce dikine yükselen dikdörtgenin beton duvarları ötesinden çığlıklar, yalnızlık ürpertisinde "burada cinayet var" duygusunu perçinliyor. Boşluğun adı, "Soykırım Kapısı".

Almanya’da, Berlin Yahudi Müzesi. Modern mimari ustalığın şaheseri. Keskin çizgiler, derin boşluklar, uzun pencereler, uzayan koridorlar, üçgen ya da dikdörtgen. Dördüncü yüzyıldan başlayarak, "Almanya’daki Yahudi tarihini" anlatıyor.

Müze herkes için. Genç, yaşlı, Alman, Alman değil, Yahudi, Yahudi değil, herkese bu tarihi belgeliyor. Fotoğraflarla, giysilerle, günlük araçlarla.

Mimar Daniel Libeskind’in çizgilerinden çıkan müzeyi Alman Hükümeti yapıyor. Müze hem mimari açıdan, hem içerik açısından Berlin’e kim uğrarsa, merakını çekiyor. Bir tarihle beraber, bir sanat eseri.

Siyasal anlamda, Almanların Yahudilerle barışma eseri. Barışmanın zirvesi, önümüzdeki günlerde Alman Başbakanı Merkel’in İsrail parlamentosu Knesset’te yapacağı konuşma. Bir Alman Başbakanı ilk kez Knesset’te konuşacak.

Bir koridor, duvarlarda Manchester, Sao Paulo, Bombay, Meksiko City, Ankara, Şanghay, Lizbon, Viyana, Londra, İstanbul Yahudi göçünü anlatıyor. Koridorun adı, "Sürgün Kavşağı".

Bir başka uzun koridor, Yahudilerin Alman toplumunda uyumunu anlatıyor, "Asimilasyon Kavşağı". Asimilasyona rağmen, Yahudilerin kendi aralarındaki evlilik ilanları ve davetiyeleri.

Bir başka uzun koridor, Müslümanlık, Hıristiyanlık, Musevilik, Budizm. Büyük dinlerin ortak ve farklı yönlerini anlatıyor. Film ve fotoğraflarla.

Ve elbette gelmiş geçmiş ünlü Yahudilerin hayatlarından parçalar. Heinrich Heine’den, Mendelsohn’a, blucinin mucidi Levi Strauss’a kadar.

Levi Strauss Yahudi asıllı bir Alman. 1847’de ABD’ye göç ediyor. Hayatını özetleyen resimler. Ayrıca, ilk orijinal blucin örneği. 150 yıl öncesinin üretimi. Bugünden pek farkı yok. Renk ve model olarak. Müzenin en görünür bölümünde, o salona girer girmez, hemen göze çarpıyor.

MARX ŞARABI

Müzeyi bir saat dolaşıyorum, bir mihmandar eşliğinde. O anlatıyor, ben not alıyorum. Müzenin sonuna geldiğimizde, dikkatimi çekiyor, soruyorum, "Madem en ünlü Yahudilerin hayatlarını ve eserlerini sergiliyorsunuz, neden Karl Marx yok?" Mihmandar tebessüm ediyor, "var". Nerede?

Birlikte koridorlara dönüyoruz. Onca pano, tabela ve koridor arasında, arkalara sıkışmış, görünmez bir köşede Karl Marx bölümü. Bir fotoğraf, Marx kalabalık karşısında, elinde işçileri ihtilale çağıran posterler ve ünlü eseri "Das Kapital". Kızıl bayraklar. Ama, daha ilginci, o posterlerin altında bulunan çekmecelerden çıkıyor. Çekmeceyi açıyorum, üç şişe kırmızı şarap çıkıyor. Üzerinde "Karl Marx Şarapları" yazılı. 2002 ürünü. Marx’ın doğduğu Trier’de üretiliyor. Her ünlü Yahudi’ye, bugünkü kabullenmeye göre, sergileme yöntemi.
Yazarın Tüm Yazıları