Ahlak Zabıtası iki gün önce İstanbul’da işbaşı yapıyor. Aralarında manken, şarkıcı ve oyuncuların bulunduğu 22 kadını gözaltına alıyor. Onların bazı futbolcu ve işadamlarıyla ilişkisi bulunduğu gerekçesiyle.
Yeni Ceza Yasası’nda fuhuşun tanımı yok. Dolayısıyla, fuhuş yapanlara ceza yok.
Buna karşılık, fuhuşa teşvik edenlere ceza var. Örneğin, çocukları fuhuşa teşvik edenlere dört ile on yıl arasında değişen hapis cezası var. Buradaki mantık, teşvik edenleri, toplumun düzenini korumak amacıyla cezalandırmak. Çünkü, onlar organize biçimde çocuk ya da kadınları fuhuşateşvik ediyor.
TOPLU EYLEM
Ceza yasasından yola çıkarak, kadınların gözaltına alınma nedeni, büyük olasılıkla fuhuşa teşvik organizatörlerini yakalamak. Bu ilk anda makul gelebilir.
Ancak, olayın öteki yanı var. Kim, kiminle, ne isterse yapar. Bundan başkalarına ve bu arada devlete ne? Bunlar özel ilişkiler. Kime ne?
Buradaki ince çizgi, fuhuşu toplu eylem olarak görmekle, tek tek kişilerin istedikleri gibi davranmaları arasında. Eğer, toplu eylem ise, devlet el atıyor. Değilse, karışma hakkını nereden alıyor?
Ahlak Zabıtası’nın baskınında terslik burada. Gözaltına alınan manken ve oyuncuların toplu eylemde bulunduklarına dönük hiç bir iz yok.
Birileri birileriyle ilişki kuruyor. Kime ne?
VERGİ VAR MI, VERGİ
Eğer devletin işe karışacağı bir yer varsa, o Vergi Usul Yasası çerçevesinde, organizatörlerin kazançlarını vergilendirmekten geçiyor.
Vergi Usul Yasası’na göre, devlet vergiye tabi kazançla ilgili. O kazancın hukuk kuralları çerçevesinde elde edilip edilmediği, devletin ilgi alanına girmiyor. Devleti ilgilendiren, hangi yolla elde edilirse edilsin, kazançtan vergi veriliyor mu, verilmiyor mu, ona bakmak. Bu organizatörler vergi veriyor mu, vermiyor mu?
Fuhuş yapan kadınlara gelince, fuhuşu meslek olarak yapanların kazançları da, vergiye tabi. O da, büyük olasılıkla kaçırılıyor. Ama, eğer bu kadınlar örneğin, genelevde çalışıyorsa, götürü vergiye tabi.
ZABITANIN GÖREVİ
Sıradan bir baskının incelenmesi, ortaya bu tür sorular çıkartıyor. Ama, Ahlak Zabıtası bununla ilgili değil. Zabıtının derdi, üç beş mankeni enseleyip, toplumsal düzeni korumak gösterisi yapmak.
Oysa, toplumsal düzeni korumak, en başta, hele de büyük kentlerde kapkaç terörünü önlemekten, hırsızları yakalamaktan geçiyor.
Halk bunlardan yakınıyor. Her gün, kapkaç terörü, her gün hırsızlık. Madem ki, toplumsal düzeni korumakla görevlisin, haydi bul bunları, al gözaltına, çıkart mahkemeye!
Kapkaççı bulamadık, o zaman size manken verelim!
Mankenlerin kimlerle, ne gibi ilişkilere girdikleri olsa olsa, magazin haberleri meraklılarına günlük notlardan ibaret.
Stresten dolayı kulak hastalığı
DIŞİŞLERİ Bakanı Abdullah Gül geçenlerde hastanaye yatıyor. Sorunu, kulak hastalığı. İşitme problemi yaşıyor. Kulakta basınç var.
Aslında kulak hastalığı stres altında yaşayanların ortak hastalığı. Her stres altında yaşayan, mutlaka hastalanır, diye bir kural yok. Çeşitli meslek guruplarında görülen bir hastalık. Ama, en çok politikacılarda görülüyor.
Aynı hastalığa en son yakalananlardan biri de, Alman SPD’nin yeni başkanı Matthias Platzeck.
Sağ bir partiyle büyük koalisyonda ortak olmak, SPD’yi yeniden derleyip toparlamak, eyalet seçimleri, aynı zamanda Brandenburg Eyalet Başbakanı olan 52 yaşındaki Platzeck’de aşırı stres yaratıyor. Stres, kulak hastalığına yol açıyor. Bir süreden beri o da hastanede tedavi görüyor.
Demek ki, stresten uzak durmak gerek. Başta Tayyip Erdoğan olmak üzere, büyüklerimize sinirlerine hakim olmaları tavsiyesiyle.