Paylaş
Ayakkabıların tabanındaki kösele rengi kırmızı. Daha seksi olması için. O kırmızı tabana ve o yüksek topuklara dönüp bakmayan erkek yok gibi.
Yüksek topuklar kadınlığın alametine katkı. Yüksek topuk çıktı, eşitlik bozuldu misali. Yüksek topuklu ayakkabılar sayesinde, kadınlar kendilerini erkeklerle daha eşit saymaya başlıyor. 12-15 santim yükseklik, bütün şehvetli feminizm teorilerini geride bırakıyor.
Paris’in pek de revaçta olmayan köşelerinden birinde açtığı küçük dükkanda Christian Louboutin icat ettiği yüksek topuklarla kısa sürede büyük başarı kazanıyor. Yüksek topuklar geride bıraktığımız on yıla damgasını vuruyor.
Geçtiğimiz on yıla damgasını vuran iki büyük siyasal olay var.
O İKİ FOTOĞRAF
Biri Irak işgali. İşgali insanlık utancında katmerli kılan o rezil fotoğraf. Ebu Greyp Hapisanesindeki işkenceler ve başına çuval geçirilmiş, çarmıha gerilmiş gibi iki kolundan bağlı esirler. Geride kalan on yıl göz önünden geçerken, o hayalet fotoğrafı unutmak mümkün değil.
11 Eylül New York saldırısında, iki dev binanın yerle bir oluşu sırasında çıkan duman bulutundan kurtulmaya çalışan insanların can havliyle kaçış fotoğrafı gibi. O fotoğrafı unutmak imkansız.
Dumanlar altında kaçış anı edebiyatla da ölümsüzleşiyor. Polonyalı Nobel ödüllü şair Wislawa Szymborskas’ın yazdığı “11 Eylül Fotoğrafı” adlı şiir, on yılın edebi şaheseri olarak kayıtlara geçiyor.
Ya en çok izlenen sanatçı? Son on yılın divası Rus asıllı Anna Netrebko. Puccini’nin bir operasında sergilediği ölüm dansı ile dikkat çekiyor. O dansın tesadüf olmadığını sonraki rolleriyle kanıtlıyor. Dünya sahneleri on yıldır Netrebko diye çınlıyor.
AKILLI TELEFON
Dumanla haberleşmeye dönüyor. Mektup ve telgraf son on yılda tarihten siliniyor. Akıllı telefon çoluk, çocuktan sonra hayatımızın odağında.
Özel hayatımızda ve işimizde ve her türlü ilişkimizde her işimize koşan bir başka araç yok. Fotoğraf çekmek, alış verişe çıkmak, müzik dinlemek, film izlemek, her türlü rezervasyon yaptırmak, banka işlemleri yapmak, bilgi toplamak ve daha bilmem kaç türlü hizmet için akıllı telefon hizmetinizde. Hatta katil yakalatıyor, hatta vatan koruyor. Haberleşmek telefonun sunduğu belki en sıradan hizmet.
Akıllı telefonla hayat kolay ve şeffaf. Son on yılın en büyük icadı.
Son on yılda mimaride patlama Çin Olimpiyatları sırasında. Pekin’de iki İsviçreli mimarın yaptığı olimpiyat stadyumu, kullanılan 42 bin ton çeliğe rağmen, kuş yuvası gibi hafif. Paris’teki Notre-Dame Kilisesi, Berlin’deki Brandenburg Kapısı, New York’taki Özgürlük Anıtı, Roma’daki Colossium ve artık Pekin’deki olimpiyat stadyumu. O rejimde özgürlüğe açılan kapı misali.
Ya karbondioksit? Suyumuzu, havamızı elimizden alıyor, geleceğimizi çalıyor, hepimizi şaşırtan bir zamanda terletiyor ya da üşütüyor. Son on yılda çevre kirliliği bizi en çok korkutan, en çok düşündüren ve konuşturan konuların hızla başına geçiyor.
Sinemada, heykelde, TV dizilerinde, pop müzikte son on yılda en çok izlenen, en çok dinlenen, en çok ziyaret edilen o kadar çok yapıt var ki, her biri ile son on yıla yolculuk insanı zevkten mest ediyor.
Afrika’da açlık, dünyanın çeşitli bölgelerinde terör, insan hakları ihlalleri, savaşlar son on yıla, ondan önceki dönemden kalan miras. Korsanların dönüşü hariç.
2000-2010, ilk on yılın buz revüsünde akılda kalan gösteriden bir demet fragman.
İcabında, nihayet ve elbette ben haklıyım
AKIL, mantık hak getire.
Biz, her on yılda olduğu gibi, 2000-2010 arasında yine kendi içine kapanık, yine bıktırıcı siyasal çekişmelerin ortasında, fırtınaya tutulan bir gemideyiz.
Hukuk guguk oluyor, geçim meçim oluyor, avanta mavanta o biçim, ülke yönetmek aynen öyle, muhalefet uf oluyor, demokrasi memokrasi vaziyetinde, insana saygı ve trafik her gün patlayan kazan misali, su baskınları, çöken binalar, devamında bir felaketten ötekine koş babam koş, uğursuzlukta boş geçen gün bir elin parmakları kadar. Skandal dizileri saat başı kalkan dolmuşlara taş çıkartıyor. Sokaklara dökülen insanlar Doktor Jivago filminde rol almış ya da Anabasis’in “Onbinlerin Dönüşünü” oynuyor.
Her gün hop oturup hop kalkan bir ülke, nefes nefese. Gün sekmiyor, Aziz Nesin usulü “Memleketin Birinde Hoptirinam”, çok ender Orhan Pamuk vari “Masumiyet Müzesi”.
Değer yargıları, insan davranışları, ötekini düşünmek yerle bir. Ülkenin dört bir köşesinde ben hep haklıyım, çünkü ve icabında, nihayet ve elbette ben haklıyım.
Kuşku kavramı, acaba sorusu, belki ihtimali sinek avlıyor.
Bizim on yılımız böyle geçiyor. Umalım ki, önümüzdeki on yıl başka olsun.
Yeni yılınız kutlu olsun.
Paylaş