Paylaş
Öncelikle yazınızdaki bazı bölümler doğru olmakla birlikte size verilen saatlerin doğru olmadığını ifade etmek isterim. 14 Nisan günü Genel Kurulumuz saat 10’da çalışmalarına başlamış, saat 11’e kadar gündemdeki diğer işleri görmüş, 11’den itibaren de 12 ihraç dosyasının görüşmelerine geçilmiştir.
Söz konusu 12 dosyanın her biri tek tek ele alınıp sonuca bağlanmıştır. Bu kapsamda ilk olarak Ferhat Sarıkaya dosyası görüşülmüş ve öğleden önceki oturumda adı geçenin talebinin kabulü kararı verilmiştir. Sarıkaya dosyasından sonra bir ihraç dosyası daha ele alınıp karara bağlanmış ve 12.30 sularında yemek arası verilmiştir.
Öğleden sonraki oturumda gündemdeki sıralarına göre geriye kalan 10 ihraç dosyasının görüşmeleri yapılmıştır. Bu dosyalardan 1,3,4,5 ve 8’ici sıradaki dosyalarda ilgililer sözlü savunma yapmışlar, 2,6,7,9 ve 10’uncu sıradaki dosyalarda sözlü savunma talebi olmadığı için evrak üzerinde inceleme yapılarak karar verilmiştir. Yazınızda adı geçen Hüseyin Altın’ın dosyası öğleden sonraki oturumda ele alınmış ve saat 14.30 gibi karara bağlanmıştır. 14 Nisan tarihli gündemin tümü saat 16’dan önce sona ermiştir.
Yazınızda ima edildiği gibi sözlü savunmalar belli saatler arasında peş peşe alınıp sonra dosyalar üzerinde genel bir değerlendirme yapılmış değildir. Her dosya gündemdeki sırasında görüşülüp karara bağlanmış ve bir sonraki dosyaya geçilmiştir. Özelikle sözlü savunma yapacak ilgililere hazır bulunmaları için görüşme tarihi tebliğ edildiği için ihraç kararlarının görüşüleceğini ilgililerden öğrenen basın mensupları öğle saatlerinden itibaren sonucu öğrenebilmek için yoğun çaba sarf etmişler, toplantı bittikten sonra Sayın Başkanvekili’nin sonuçları söyleyebilirsiniz demesi üzerine de Genel Sekreterliğimiz kendilerini arayan basın mensuplarına ve ajanslara sonuçlar hakkında bilgi vermiştir. İlki öğleden önce ikincisi 14.30 sularında karara bağlanan dosyalarla ilgili bu bilgiye, izah olunan çerçevede ilk olarak Anadolu Ajansının ulaşıp haber yapmış olmasında özel bir kasıt aranması iyi niyetten yoksun bir değerlendirmedir. Böyle bir yaklaşımın doğru olduğunu kabul edersek 26 Nisan tarihli HSYK Genel Kurulunda aralarında kamuoyunun yakından takip ettiği Sacit Kayasu’nun da bulunduğu talebi kabul edilen üç hakim ve savcının mesleğe kabul haberinin ilk olarak NTV’de son dakika olarak verilmesini izah etmek mümkün olmayacaktır. Yine ajansın nasıl haber aldığını sorgulayan yazınızda Kurul toplantı ve karar saatlerini yanlış da olsa dakika dakika verebilmeniz de izahı gereken bir konudur.
Sayın Kart’a atfen diğer 10 kişiye ilişkin neden açıklama yapılmadığı sorunuza gelince; ilgililer kendileri açıklama yapmadığı sürece daha önce ihraç edilen ve talepleri ret edilen kişilerin isim ve eylemlerinin açıklanması bu meslektaşlarımızı incitecek ve kişisel verilerin ifşası anlamına gelecektir. İhraç kararlarını belki de kimseye söylemeyen, emekli oldum, istifa ettim, diyen insanların talepleri kabul edilmediği halde isim ve eylemelerinin yeniden kamuoyunun gündemine getirilmesi Kurulumuzun karar vereceği bir husus olmayıp ilgililer kendileri arzu ederlerse durumlarını kamuoyu ile paylaşabileceklerdir.
Cevabımızın köşenizde yayınlanması ricasıyla iyi çalışmalar dilerim.
On yıllık slogan gerçek oluyor
“PKK Halktır, Halk Burada”
Bu Güneydoğu’da on yıllık slogan. Çeşitli eylemlere katılmak, kepenkleri kapatmak, PKK’lıların cenazelerinde toplu halde namaz kılmak, PKK cesetlerini bulmak için Irak’a gitmek halkın işi.
On yıllık slogan şimdi gerçek oluyor. Dağdaki PKK’lıya artık halk ortak oluyor. Geldiğimiz nokta burası.
Devlet İmralı ile görüşüyor ama, Güneydoğu’da PKK’ya yardım ve yataklıktan iki bini aşkın kişi gözaltına alınıyor. Bu nasıl bir politika? Ve AKP ile BDP arasında köprüler atılmış vaziyette.
Güneydoğu’da molotof kokteylleri, yakıp yıkma bir yana, köylerde de halk tedirgin, şaşkın ve neyi beklediğini bilmeden bekleyiş içinde.
Dün BDP’nin bağımsız adaylarından biriyle konuşuyorum. İşte onun sözleri:
“Bugün bazı gazetelere baktım, esnaf dükkan kapattı, CHP de seçim bürosunu kapattığı için, CHP ile PKK’yı aynı safta göstermeye çalışıyorlar. Şu anda ben Mardin Kızıltepe’deyim. Dün Kızıltepe’de AKP de seçim bürosunu kapattı”.
Haydi bakalım, PKK ile
AKP de şimdi aynı safta mı? Bütün bir kent susmuşken, bir seçim bürosunun açık kalması mümkün mü? Ya seçim? Aynı aday:
“Ne seçimi? Seçim havası filan yok. Köylerde bıçak vursan, kan çıkmaz”.
İktidar yandaşları CHP ile uğraşsın, Türkiye çok başka bir yere sürükleniyor.
Derviş’in şansı hükümetin kulisi
BİRLEŞMİŞ Milletler, NATO ve OECD Genel Sekreterliği, IMF, Dünya Bankası Başkanlığı gibi görevlere gelmek ancak ve ancak uluslararası kulisle mümkün. Kulise ek olarak, öyle bir koltuğa oturmak adayın kendi hükümetinden desteğini de zorunlu kılıyor.
IMF Başkanlığına adı geçenlerden biri de, Kemal Derviş. 2000’lerin başında Türkiye’de isminden çok söz edilenlerden biri olan Derviş, ne yazık ki, arkasında hoş olmayan bir siyasal miras bırakıyor. Verdiği siyasal sözü tutmuyor. Ecevit’ten ayrılıp İsmail Cem’e yaklaşıyor, ama demiri CHP’ye atıyor. Daha sonra, CHP’den de istifa ediyor.
Son özel sohbetimizde, Ecevit’in sözünü hiç unutmuyorum:
“En büyük siyasi hatam Kemal Derviş’tir.”
Siyasal zikzaklarına ve ardında bıraktığı çeşitli sorulara rağmen, bugün hâlâ AKP’nin uyguladığı ekonomik program, Derviş’in eseri. Siyasetteki Derviş ayrı, ekonomideki Derviş ayrı.
SON SÖZ ABD’NİN
Geleneksel olarak Dünya Bankası Başkanlığına Amerikalı, IMF Başkanlığına Avrupalı biri seçiliyor. IMF’ye şimdi yine Avrupa’dan biri seçilecek.
Uluslararası kulise göre, İngiltere eski Başbakanı Gordon Brown büyük şansa sahip. Bir yandan da, aynı koltuğa Almanya asılıyor.
Adı Amerikan gazetelerinde geçen Kemal Derviş’in AKP Hükümetinin desteğini alması gerek. Dün öğleye kadar Derviş hükümetten bir yetkiliyle görüşmüş değil. Ama, görüşebilir.
Hatta, kendisine Cumhurbaşkanı Abdullah Gül yardım edebilir. Gül’ün ya da hükümetin Derviş’e yapacağı yardım ne olabilir? Eğer verirse, Türkiye desteğini Amerika’ya iletebilir. IMF Başkanlığı için son sözü söyleyecek en güçlü seslerden biri Amerika. Ama, Türkiye bu kulise girer mi, şu anda belli değil.
YA ŞİMŞEK
Derviş’ten sonra, birileri aynı görev için Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in adını ortaya atıyor.
Avrupa ve Amerika’nın herhangi bir konuda bizi ciddiye almasını istiyorsak, gerçekten ciddi olmak şart. Söz konusu bile değil, demek fazla. Laf olsun, torba dolsun faslından.
Bırakın Şimşek’i, Derviş de aday listesinden düşerse, şaşmamak gerek. Kendi kendimize gelin güvey olmakta üstümüze yok.
Paylaş