Düşüş hızınız saatte 250 kilometreye kadar ulaşıyor. Atlayanın kilosuna ve paraşütün cinsine göre, yere iniş süreniz 60 ila 90 saniye sürüyor. İşte her şey o 60 ile 90 saniyede olup bitiyor.
Yere çakılmaya beş saniye var. 3 bin 300 metreden atlıyor. 3 bin 150 metreyi tüyleri diken diken eden saniyeler içinde tüketiyor. Yere 150 metre var. Paraşüt hálá açılmıyor.
"Bütün hayatımı süratle gördüm. Hayatım, milyon defa hızlanmış slayt şovu gibi karşımda. En ince ayrıntısıyla. Baba evi, ilkokul, kız arkadaşlar... Her şey gözümün önünde. Hiç eksiği yok. O kadar kısa sürede."
Mucize gerçekleşiyor. Paraşüt yere çakılmaya beş saniye kala açılıyor. Ömer Erdem, yıllarca atladığı paraşüte sarılıyor. Hayata yeniden sarılıyor.
Dört kişilik paraşüt ekibi, 36 yıl önce paraşütten atlamaya başlıyor. Yaş, baş kemale erince, ara veriyorlar. 24 yıl sonra paraşütle atlamaya yeniden başlıyorlar. Döndüklerinde, kendilerine "Deli Anlılar" adını veriyorlar. "Delikanlının" halk dilindeki adı.
DÜNYADA KUTLANSIN
Türkkuşu 1935’te Atatürk’ün emriyle faaliyete geçiyor. Ankara’da İnönü tesislerinde. Atatürk’ün şoförün Abdurrahman Türkkuşu paraşütçü olmak istediğini söylüyor. Bunun üzerine Atatürk onu eğitim için Rusya’ya gönderiyor. İleriki yıllarda Ruslar Ankara’ya geliyor, Türkiye’de paraşütçü yetiştiriyor. Rusya’dan dönüşte, Abdurrahman Türkkuşu Türkiye’de paraşütle ilk atlayışını gerçekleştiriyor. Tarih 10 Eylül 1935.
"Deli Anlılar" şimdi bizim Dışişleri Bakanlığı üzerinden Birleşmiş Milletler’e başvuruyor. 10 Eylül’ün "Dünya Paraşütçüler Günü" ilan edilmesi için. 10 Eylül, Türkiye’de zaten Türkiye Serbest Paraşütçüler Günü olarak kutlanıyor. Aynı günün dünyada kutlanmasını sağlamak üzere, Deli Anlılar Başbakanlığın yardımını istiyor. Başbakanlık, Birleşmiş Milletler’e yapılan başvuruyu destekliyor.
Türkiye’de paraşütçülerin ilk toplu gösterisi 1965’teki 19 Mayıs törenlerinde. Uluslararası bir yarışmaya ilk katılma tarihi 1973. Kuruluştan yaklaşık kırk yıl sonra.
DÜŞÜŞ HIZI: 250 KM
Ömer Erdem her atlayışta aynı heyecanı yaşıyor: "Paraşütle atlamaya giderken, içimdeki korkuyu tarif edemem. Tam uçağın kapısından aşağıya atlayacağım sırada, kendi kendime kızıyorum, bağırıp çağırıyorum, burada ne işim var, diye. Korkum öylesine büyük. Kalp atışlarım hızlanıyor. Kapıdan çıkıncaya kadar on, on bir saniye böyle geçiyor. Ama, kapıdan çıkınca, adrenalin keyfi başlıyor. O esnada dünyanın sahibi artık benim. Erişilmez bir duygu."
Düşüş hızı saatte 250 kilometreye kadar ulaşıyor. Paraşüt açıldıktan sonra, atlayanın kilosuna ve paraşütün cinsine göre, yere iniş süresi 60 ila 90 saniye.
İşte, her şey o 60 ile 90 saniye arasında. Bağıran, şarkı söyleyen, birbirine kenetlenen, birbirinden kopan. Yalnız ve tek başına. Sonsuzluğun tadı. Kendi kendine söz vermeler, geleceğe dönük planlar, her şeye hükmetme hırsı, bazen pişmanlıklar. Gösteri için ayrı, ama tek başına, üstün insan inancıyla yumrukların sıkılması.
O eskiden, ya paraşüt açılmazsa, korkusu. Şimdi her şey otomatik. Deklanşöre basmasanız bile, paraşüt otomatik olarak açılıyor. 3 bin 300 metreden atlandığında, en geç 1200 metre kala açılıyor. 60 ile 90 saniye arasında dünyanın tek sahibi olmak. O boşlukta, en iyi benim duygusuna erişmek, akla gelebilecek her şeyi yapmaya muktedir olmak inancı.
Bu yaşa gelmiş kişileri "deli" yapan, yeniden paraşüte döndüren onların tadı damaklarından hiç silinmeyen bu duygular. Onları hayata bağlayan bir tutku.