Paylaş
Bu sorular geçen hafta sonunda Meclis Bütçe Komisyonunda Hazine Müsteşarlığı bütçe tasarısı görüşülürken tartışmaya açılıyor. Açan eski Maliye Bakanlarından, şimdi MHP milletvekili Sümer Oral.
Borçlanmada hükümet mutlak rakamları kullanmıyor. Bunun yerine, milli gelirle karşılaştırmalı, oransal büyüklükleri tercih ediyor. Oral da, aynı yöntemi kullanıyor ve şu sonuca varıyor:“Ülkemiz on yılda daha borçlu bir yapıya dönüştürülmüştür”.
Sümer Oral milli gelire oranladığı borçlarda 2002-2012 yıllarını karşılaştırıyor.
DEVLET VE ÖZEL KESİM
Oral’ın açıkladığı verilere göre:
Kamu Kesimi + Reel Sektör + Hane Halkı borcu 2002 yılında milli gelirin yüzde 107.1 iken bu oran 2012 Ağustos itibari ile yüzde 117.7’ye çıkıyor. Toplam borçlanma artıyor.
Kamu kesimini bir yana bırakalım, Sümer Oral bu kez özel sektörün toplam borcu ile hane halkı borcunu birlikte ele alıyor. Bu borç 2002’de milli gelirin yüzde 27.3’ü iken, 2012 yılında Ağustos itibariyle yüzde 72.7’ye çıkıyor. Özel kesim ve hane halkı, devlete göre on yılda daha çok borçlu hale gelmiş.
VATANDAŞIN HALİ
Oral son olarak, doğrudan vatandaşın borcu olan “hane halkı borcunu” dile getiriyor.
2002’de hane halkı borcunun milli gelire oranı yüzde 1.9. Bu oran 2012 Ağustos sonu itibariyle yüzde 18.5’a yükseliyor.
Aziz vatandaşımız on yılda dokuz kat daha borçlu hale geliyor. 2002’de borcu bir ise, bugün dokuz.
Hem vatandaş, hem özel kesim borçlanmış da, borçlanmış.
İlginç olan, “aziz vatandaşımın” borçlu artarken, devletin borcu azalıyor. 2002’de milli gelire oranı yüzde 79.8 olan kamu kesimi borcu, 2012’de yüzde 45’e düşüyor. Neredeyse yarıya yakın azalıyor.
Devlet durumunu biraz düzeltiyor, ama “aziz vatandaşımın” vaziyeti vahim. Bu mudur “aziz vatandaşımın” refahının artması?
On yılda borcu dokuz kat artan biri geceleri nasıl rahat uyuyabilir? Gündüzleri işine ve evine ne ölçüde konsantre olabilir? Kısaca, nasıl mutlu olabilir?
Tarımsal desteklemede görüş farkı
TARIM Bakanlığı bütçesinde DSİ yatırımları ile arazi toplulaştırma çalışmaları da tarımsal desteklemeye giriyor.
Bu iki öğe tarımsal desteklemeye girince, Türkiye OECD’nin gerek gördüğü ölçülere ulaşmış oluyor. Oysa bana göre, bunlar tarımsal destekleme sayılmaz. On gün kadar önce bunu yazıyorum. Bakanlık tersini savunuyor ve açıklama gönderiyor. Saygı gereği, açıklamayı özetle aktarıyorum.
“1-OECD kriterlerinee göre, Türkiye’de çiftçiye verilen destek milli gelirin yüzde 2.2’sine denk gelirken, yerli kriterleri dikkate alan Bakan Eker, tarımsal desteklemeleri milli gelirin yüzde 1.09 olarak açıklamıştır.
2- DSİ’nin tarımsal sulama amacıyla yapmış olduğu yatırımlar merkezi bütçeden karşılanmaktadır ve OECD’ye göre tarımsal desteklemedir.
3- Ülkemizde tarım arazilerinin parçalı yapısı ve ölçek büyüklüğünün küçük olması rekabetçi tarımsal faaliyette güçlük yaratmaktadır. Bu kapsamda arazi toplulaştırma çalışmaları önemli desteklerden biridir.
4- Bu yıl üreticiye 7.7 milyar lira nakit karşılıksız destek veren Tarım Bakanlığı 2013 yılında üreticiye 9 milyar lirayı aşan destekleme verecektir.”
Darbe ihtimali hâlâ var mı
SİZE, bana, ona göre hayır, böyle bir olasılık yok. Darbeler artık tarihe karışıyor. Eski darbecilerin yargılandığı, darbe iddialarının değişik davalara konu olduğu bir ortamda ne darbesi? Laf-ı güzaf.
Bununla birlikte, Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu hazırladığı raporda “Türkiye’de darbe riskinin hala bulunduğu” sonucuna varıyor. Darbe tehlikesine işaret ediyor.
Taktik çok basit. Darbe riski var, diyerek, bir kaç yıldır devam eden ve sonu gelmeyen davaları taze tutmak, davalarda unutulur gibi olan iddialara dışarıdan haklılık kazandırmak, destek vermek gibi bir misyon.
Oysa, o komisyonun böyle bir görevi yok.
Paylaş