Paylaş
Bu eylemden sonra İstanbul ve çevresinde sıkıyönetim ilan ediliyor. Yorumlardan biri odur ki, 12 Mart darbesine giden yolda 15-16 Haziran önemli bir gerekçe.
İşçilerin 15-16 Haziran’da eylem nedeni, baraj, bir sendikanın bir iş yerinde toplu sözleşme yetkisi alabilmesi için aşması gereken işçi sayısı.
1970’de dönemin AP iktidarı bu barajı yüzde 33 olarak belirleyen bir yasa çıkartıyor. Bu pek çok sendikanın fiilen kapanması anlamına geliyor. Toplu sözleşme yapma yetkisi bulunmayan sendika ne işe yarar? 1970’de AP iktidarı yüzde 33 baraj ile gerçekte DİSK’i devreden çıkarmayı hedefliyor. İşçiler o nedenle sokaklara dökülüyor.
O yasa “baraj toplu sözleşme ve grev gibi demokratik bir hakkı engeller” gerekçesiyle, Anayasa Mahkemesi’nden dönüyor. Ama, olan olmuş, işçiler yürümüş ve 12 Mart darbesi kapıya çoktan dayanmış.
KIRK YIL GEÇTİ ARADAN
Sendikalar bugün kırk yıl sonra benzer tehlike ile karşı karşıya.
12 Eylül darbesinden kalma bir yasa var yürürlükte. O yasaya göre, bir sendikanın toplu sözleşme yetkisi alabilmesi için bir iş yerinde çalışanların en az yüzde 10’unu üye yapması şart.
Bir sendikanın kaç üyesi olduğuna ilişkin kayıtlar Çalışma Bakanlığı’nda. Ama, bunlar dört yıl önceki veriler. Üstelik, beyana dayalı rakamlar.
AKP iktidarı burada iyi niyetli davranıyor;
a)kayıtların (istitastiklerin) yayınlanmasını üç kez erteliyor,
b)ve hiç bir Batı demokrasisinde görülmeyen bu barajı binde 5’e indiren tasarı hazırlıyor.
Ama, tasarı aylardır Bakanlar Kurulu’nda bekliyor. Hatta, seçimden sonra ilk kabul edilecek yasa bu olacaktır, sözü veriliyor. Yine de, adım atılmıyor.
DİSK VE 88 SENDİKA
Şimdi o kayıtların, yani sendikalara göre işçi üye sayısının açıklanması gündemde. Bunu açıklamak yasal zorunluk.
O dağılımda pek çok sendika yeterli üye sayısına sahip olmadığı, yani yüzde 10 barajına takıldığı için, devre dışı kalacak. En başta yine DİSK ve 88 ayrı sendika.
Türkiye’de 15 milyon çalışanın zaten yüzde 5’i sendikalı, 750 bin kişi. Baraj nedeniyle DİSK ve 88 sendika devre dışı kalırsa, 600 bin işçiye toplu sözleşme yolu kapanıyor. Büyük dert.
AKP 12 Eylül darbecilerine yargı yolunu açıyor, ama 12 Eylül yasaları dimdik ayakta.
Zanlılara değil savcılara iddianame
HERKES biliyor, Deniz Feneri’ni soruşturan savcılar önce görevlerinden alınıyor, sonra evrakta sahtecilik iddiasıyla, sekiz buçuk yıl hapis istemiyle haklarında dava açılıyor.
Deniz Feneri sanıklarının iktidara yakın oldukları düşünülünce, o sanıkları soruşturan savcıların başına nelerin geldiğini görmek çok çarpıcı. Bundan daha çarpıcı olan bir başka gerçek var.
Deniz Feneri zanlılarını soruşturan savcılar hakkında acele dava açılıyor, aradan üç yıl geçmesine rağmen, Deniz Feneri zanlılarıyla ilgili iddianame hala hazır değil.
Fazla yoruma gerek yok.
Taksilerin karla macerası
KAR yağınca, pek çok özel araba trafiğe çıkmıyor. Sorumlu yurttaş kavramı en azından bu gibi durumlarda sanki yerine oturuyor gibi.
Taksiler hariç. Kar yolları kapatmış, trafiği asıl onlar felç etmiş, ne gam, taksiler karda trafiğe çıkıyor, zincir olmadan, kar lastiği takmadan.
Dün bir taksiye biniyorum, ne zinciri var, ne kar lastiği. Farkına varınca, inmek istiyorum, şoför arkadaşa sormadan edemiyorum, neden zincir ya da kar lastiği olmadığını. Şoför:
“Zincir lastiklere zarar veriyor, kar lastiği ise, normal lastiğe göre sadece yüz lira fazla olduğu halde, arabanın sahibi almıyor”.
Sonuç malum. Dün olduğu gibi, karda trafiği yine en çok taksiler felç ediyor.
TÜBİTAK’ta neler oluyor
TÜBİTAK Başkanlığına bir süre önce Prof. Yücel Altunbaşak atanıyor. Onun başkan olmasıyla birlikte TÜBİTAK’ta sorular başlıyor:
“Altunbaşak göreve başladığından bu yana kaç kişinin görevine son verilmiştir? TÜBİTAK’a kurum dışından kaç kişi atanmıştır? Bu kişilerde ne gibi kriterler aranmıştır? Kaç kişi başka illere atanmıştır? Kurum içinde kaç personelin yeri değiştirilmiştir?
Kurumda kaç danışman vardı? Altunbaşak’la birlikte kuruma kaç danışman atanmıştır? Kurumda personel azaltmasına gitmek için çalışanların emekliliğe zorlandığı doğru mudur?”
Bu soruları ben sormuyorum. Bu soruları CHP Mersin milletvekili Ali Rıza Öztürk TÜBİTAK’ın bağlı olduğu Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’e soruyor. Ali Rıza Öztürk’ün Bakan Ergün’e yönelttiği soru önergesi, akla “TÜBİTAK’ta neler oluyor” sorusunu getiriyor.
Bakan Ergün ya da Prof. Altunbaşak’ın vereceği yanıtları burada yayınlamaktan memnun olurum.
Paylaş