ANKARA’dan gizli bir telgraf geliyor. Merkezi Viyana’da bulunan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’ndaki (AGİT) büyükelçi Yalım Eralp’e.
Yıl 2000, o sırada Başbakan Bülent Ecevit.
AGİT’e o tarihte 54 ülke üye. AGİT insan hakları, azınlık hakları ve etnik haklar üzerinde titizlikle duran uluslararası bir örgüt. O yıllarda, Türkiye’de Kürtlere baskı yapıldığı, Kürtçe yayınlara sansür uygulandığı yolunda Ankara’ya görüş bildiriyor.
Dışişleri Bakanlığı, Büyükelçi Eralp’e şu gizli telgrafı çekiyor:
"Türkiye’de Kürtçe basılan gazete, dergi ve kitapları AGİT üyelerine anlatın ve tanıtın."
Eralp tam tanıtmak için AGİT’teki ülkelerden randevu alacak, Başbakan Ecevit TV’lerde konuşma yapıyor:
"Kürtçe diye bir dil yoktur."
SEÇİM VE KORKU
Tarihimiz bu gibi tutarsızlıklarla çok zengindir, verdikleri talimatın tersine davranan liderlerimiz eksik değildir ve nihayet söylediği lafı, "söylemedim" diyerek, beyaz bayrak çeken büyüklerimiz pek çoktur.
Son örnek, Abdullah Gül.
Biri hariç, uçakta bulunan bütün gazeteciler, Gül’ün "Kürdistan" dediğinde ısrar ediyor. Hatta, en yakını, kankası, Gül yüzünden Tayyip Erdoğan’la arası açılan biri bile, Kürdistan sözcüğünü kullandığını yazıyor.
Söylüyor söylemiyor, gerçek değişmiyor. Kuzey Irak Kürt Bölgesi. Ve evet, orası Kürdistan.
Gül hem söylüyor, hem sonradan "ben oynamıyorum" diyerek, oyun bozanlık yapıyor. Söylediğinden vazgeçiyor. Neden?
Büyük olasılıkla, ucu AKP’ye, seçime dokunur, diye.
İkinci olasılık, kendi söylediğinden, kendi korkmuş olabilir.
ÇOK ÖRNEK VAR
Sözüm ona, devlet adamı ciddiyeti. Biri taze, biri geçmişten iki örnek.
Taze örnek, son Bağdat gezisinde. Gül, "söylemediğim" dediği bölgenin Başbakanı Neçirvan Barzani görüşüyor. Neçirvan Barzani nerenin Başbakanı? Kürdistan’ın. Meclisiyle, polisiyle, askeriyle, kendi parasıyla yıllardır faaliyet gösteren Kürdistan’ın.
Burada ayrıca bir başka durum var. Aziz büyüklerimiz Türkiye’deki Kürt Partisi DTP ile görüşmüyor, ama gidiyor, elin Kürtleri ile görüşüyor. Neresinden tutacaksınız?
Geçmişteki örnek, yine iç gıdıklatıyor. 2004, Gül Dışişleri Bakanı. Barzani ve Talabani’nin Türkiye’ye gelmeleri söz konusu. Gül açıklıyor:
"Biz aşiret liderlerini muhatap almayız."
Sonra ikisiyle de, can ciğer kuzu sarması sahneler.
Bu gibi tutarsızlıklar ilk değil. Geçmişte ne cumhurbaşkanları ve ne başbakanlar biliyorum, şakır şakır söylediklerini ertesi gün yalanlıyorlar.
Kendi söylediklerinden kendileri korktukları için. Ya da eskiden olduğu gibi, söyledikleri sözlere askerden ağır cevap geldiği için.
Bu gibi kritik durumlarda, bir kez de, sözlerinin arkasında dursalar, o zaman daha çok saygı görecekler. Bırakın devletin tepesinde oturmayı, sıradan iki kişi arasında söylenen sözün arkasında durmasını bilmeyenlere bile yüz çevriliyor.
Yıl 1965. Bunun üzerine Dışişleri üç kişiyi Güneydoğu’ya gönderiyor, inceleme ve rapor için.
Daha sonra üçü de büyükelçi olacak üç Dışişleri memuru yazdıkları raporda:
"Yirmi yıl içinde Güneydoğu’da büyük olaylar çıkabilir."
PKK’nın ilk eylemi 1984 Eruh. Müthiş bir öngörü.
O rapor ne oluyor? Raporda Kürt ve Kürtçe sözcükleri geçtiği için, rapor acele rafa kaldırılıyor, "aman kimse görmesin" diye, naftaline yatırılıyor.
Bugünlere bu ve benzeri raporlara, görüşlere sırt çevirerek geliyoruz. Her sırt çevirme, sorunu biraz daha kangrene çeviriyor, içinden daha da çıkılmaz hale dönüşüyor.
Beşiktaş’ta İsmail Ünal
HERKES kendi oturduğu bölgenin belediye başkanı ile ilgili. Ben İstanbul Beşiktaş ilçesinde oturuyorum, kullanacağım oy Beşiktaş için.
Beşiktaş’ta şimdiki belediye başkanı İsmail Ünal 2004’te yüzde 45 oy alıyor ve seçiliyor. Burada AKP ve DSP var. DSP, eski başkan Ayfer Atay’ı, AKP eski ANAP’lı Sibel Çarmıklı’yı aday gösteriyor.
DSP, CHP’nin oylarını bölemiyor. Beşiktaş’ta sosyal demokrat oylar yine İsmail Ünal’da toplanıyor. AKP’nin kazanması ise, rüya bile değil.