Paylaş
Prof. Yüksel İnan uluslararası deniz hukuku sorunları konusunda Dışişleri Bakanlığına uzun yıllar danışmanlık yapmış. Çalışma alanı UAD ve Yargı Yetkisi. Bu konuda kitabı var. Ermeni sorunu bağlamında dün bana gönderdiği e-mail’i, kendisinin izniyle, özetle aktarıyorum:
“1- UAD’nin yargı yetkisi bizim Fransa aleyhine Divana dava açmamıza olanak vermiyor. Dava açtığımızı düşünsek bile, Fransa itiraz edecek, UAD hemen yetkisizlik kararı verecektir.
2- Kaldı ki, Turkiye 1972’den beri UAD’nin yargı yetkisini kabul etmemektedir.”
UAD yolu bütünüyle kapalı mı? Prof. İnan’ın başka bir önerisi var.
BEŞ-ALTI YIL RAHATLAMA
Türkiye ve Ermenistan 1948 tarihli B.M. Soykırım Sözleşmesine taraf. Bu sözleşme insanlık suçuyla ilgili olduğu için UAD’ye tek yanlı başvuru hakkı tanıyor. Prof. İnan devam ediyor:
“Biz UAD’ye Fransa aleyhine değil ama, Ermenistan aleyhine başvuruda bulunabiliriz. Ermenistan sözleşme hükümlerininin geri işleyemeyeceğini ileri sürecek, muhtemelen itiraz edecektir. Bu konuda UAD ne karar verir, kestirmek mümkün değildir”.
Ne karar verir, belli değil. Ayrıca, Ermenistan aleyhine dava açmak siyasal takdir. Ancak, şu var, Prof. İnan:
“Bu yol denendiği takdirde Turkiye’nin eli en az 5-6 yıl rahatlayacaktır.”
2015’İ DÜŞÜNMEK
Rahatlama ne anlam taşıyacak?
1915’in yüzüncü yılı yaklaşıyor, 2015. Daha üç yıl var, buna rağmen, Ermeni Diasporası dünyanın her yerinde büyük hazırlık içinde. Söz yine Prof. İnan’ın:
“Bizim Ermenistan aleyhine açağımız dava ile ilgili UAD ara kararı verecek olursa, diğer ulkelerin parlamentolarında Turkiye ve soykırıma ilişkin yakın gelecekte karar almalarının önü kesilebilir kanısındayım.”
Bu çok önemli. Madem AB’nin bu yönde Çerçeve Kararı var, olay Fransa ile sınırlı kalmayacak. Bizim UAD’ye Ermenistan aleyhinde başvurumuz diğer AB ülkelerinin UAD’nin nihai kararını beklemelerine yol açabilir.
Konunun uzmanları büyük çoğunlukla tepkiye dayalı yaptırımlardan çok, hukuk yolunu öneriyor. Prof. İnan’ın önerisi bu anlamda dikkate değer.
Daha temelde, bugünkü gibi yumurta kapıya gelmeden, telaşı elden bırakıp, tarihle yüzleşmek.
Türkiye Perinçek’ten yana
İSVİÇRE’nin Lozan kentine gidiyoruz, altı yıl öncesine. Dün Fransa’nın kabul ettiği yasanın bir benzerini İsviçre 2005’de kabul ediyor.
Şu anda Silivri’de Ergenekon’dan tutuklu İP Genel Başkanı Doğu Perinçek ve arkadaşları o tarihte Lozan’da miting düzenliyor. Talat Paşa Komitesi başlığı altında toplananlar Lozan’da İsviçre’nin Ermeni soykırım yasasını protesto ediyor. İsviçre Perinçek’i para cezasına mahkum ediyor.
İsviçre’de iç hukuk yolları tüketilince, Perinçek 2008’de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) gidiyor. Düşünce özgürlüğünün ihlal edildiği gerekçesiyle. AİHM geçen yıl davayı kabul ettiğini taraflara bildiriyor. İsviçre itiraz ediyor, ya Türkiye?
Türkiye AİHM’ye, yaklaşık dört yıldır hapiste tuttuğu Perinçek’i desteklediğini, davaya müdahil olmak istediğini bildirerek, İsviçre’nin mahkum edilmesini istiyor.
Hayat bazen çelişkilerle dolu. Gerçekleri önlemek bazen güç. Türkiye kendi ülkesinde hapse attığı bir parti genel başkanını AİHM’de canı yürekten destekliyor.
AİHM’nin gelecek yıl karar vermesi bekleniyor.
Bir manşet: ‘Düşünceye sansür’
FRANSA’nın yasası günlerdir gazete manşetlerinde. Çoğunda ana fikir, Türkiye’yi yöneten siyasal iktidar temsil-cilerinin, iş adamlarının ve diğerlerinin fikri.
Fransa’yı suçlamak, “düşünceye sansür koymak, düşünce özgürlüğünü ihlal etmek” tezi, hepsinin ana fikri.
Zaman gazetesi de, bu tezden yola çıkıyor, dünkü manşeti “Düşünceye Sansür”.
Ne hazin bir çelişki. Türkiye’de pek çok bilim adamı, siyasetçi, gazeteci, yazar düşüncelerinden dolayı hapse atılıyor,
basın özgürlüğü baskı altına alınıyor, şimdi bu manşetleri atanlar, o tutuklamalar ve baskılar karşısında bin dereden su getirmeye çalışıyor. Fransa’nın yasasına gelince, “Düşünceye Sansür”.
Sevsinler sizin düşünce özgürlüğüne bağlılığınızı, saygınızı, tutkunuzu. Türkiye’de demokrasi hep bu çifte standart nedeniyle aksıyor, bir türlü tam olarak gelemiyor.
Paylaş