En uzun gece

YÜREĞİME bir bıçak saplanıyor. Acı içinde kıvranıyorum. Bir kitap okuyorum.

Kendimi toparlamak için, koltuğa tutunmaya çalışıyorum. Avazım çıktığı bağırıyorum.Bir kitap okuyorum.

Son satırını okuyup, kitabın kapağını kapattığımda, bir an hareketsiz kalıyorum. Sonra önümde uzanan derin geceye kendimi kaptırıyorum. Bir kitap okuyorum, okuduğum kitabı baştan sona yaşıyorum.

Her satırında içimden bir şeyler kopuyor, bir sonraki satır kopan parçaları bazen birleştiriyor, bazen ayırıyor. Ama, her sefer hüzünlendiriyor, her sefer düşündürüyor.

Ahmet Altan’ın son romanı En Uzun Gece.Diğer romanlarını da okuyan biri olarak, bana kalırsa, onun en iyi romanı.

KİTAP BİTECEK

Kitabın ilk satırından itibaren, kendimi bir trene binmiş gibi hissediyorum.

O tren hiçbir istasyonda durmasın. Durduğu anda, okumaya ara vermek zorundayım. Oturduğum kopartmana kimse girmesin. Girdiği anda, girenle konuşmak, okumaya ara vermek zorundayım. Tren hep yol alsın, alsın ki, romandaki olaylar beni de çekip götürsün. Tren bir an önce son istasyona varsın, hayır varmasın. Varsın, çünkü olayları izlemem mümkün olsun. Hayır varmasın, o zaman kitap bitiyor. Oysa, bu kitap bitmesin.

En Uzun Gece’yi bir yandan nefes almadan okuyorum, diğer yandan ‘kitap bitecek’ diye, kendi kendime söyleniyorum.

Her romanda olduğu gibi, Ahmet Altan’ın kitabında da, kitabın kahramanlarıyla zaman zaman kendimi özdeş kılıyorum. Zaman zaman onlarla aramda binlerce kilometre bulunduğunu sevinçle görüyorum. Kitapta geçen kahramanların görüşlerine katılmasam bile, onların serüvenini paylaşıyorum. Acılarını, sevinçlerini.

Romanı, roman yapan temel ögelerden biri.

SÜRPRİZLERE GEBE

Kitabı okurken, herşeye hazırlıklı olmak gerek. Bir sonraki satır ya da sayfa, hangi sürprizlerle dolu, bilmek olanaksız. Zaten benim içimi kemiren de bu.

Olaylar arka arkaya güm güm geliyor. Sarsıntının şiddeti, bir sonraki olaya kadar aralıksız sürüyor.

Bir aşk romanı mı?.. Evet. İnce dokunmuş, nefis bir Türkçe, yerli yerinde benzetmeler, pürüzsüz duyguların zaman zaman nasıl hoyratlaşabileceğini gösteren örnekler.

Aşk ne zaman aşk?.. İnsanı ne zaman hayata bağlayan ya da hayattan kopartan bir duygu?.. Kitapta hep bu hesaplaşma. Aşk, karşılıklı bilgiyle desteklendiğinde aşk. Aşk, karşılıklı zeka oyunlarıyla insanı çekip çevirdiğinde aşk.

Yoksa, kuru kuru, ben seni seviyorum, tutunacak dal değil.

USTALIK BURADA

Bir ideolojik roman mı?.. Elbette sadece bir aşk romanı değil. Ahmet Altan’ın geçmişteki romanlarında gürültü kopartan tezleri En Uzun Gece’de yok. Ama, bir siyasal duruşu elbette var.

Ancak, bu kez Altan bunu geri planda tutuyor. Ya da tavrını, insanın gözünün içine sokmadan usul usul işliyor. Belki de, bu ustalık nedeniyle, bu romanı, diğerlerinden ayrılıyor.

Kitaptaki tezini gerçekte, aynen benimsiyorum. Yani, okuyunca, katılmama gerek yok. Ama, aksi tezde olsam bile, romandaki tipleme ve olaylardan yola çıkarak, aynı yörüngeye oturuyorum.

Roman, işte o zaman roman.

Aşkın binlerce tanımı ve anlatım biçimi var. Roman bu tanım ve biçime, birbirinden farklı yorumlar getiriyor. Hele de, Napoleon’nun sevgilisine söylediği sözler:

‘Yirmi altı yaşındayım. Generalim. Yarın Roma ayaklarıma kapanacak. Ama, bütün bunlar neye yarar sen olmayınca Josephine...’ (s.150).

En Uzun Gece, insanı gecenin içine çekiyor. Karanlıkta kaybolmadan.

Cadı Kazanları

SHAKESPEARE vari, Miller vari, cadı kazanları. Klasik Yunan tragedyalarını andıran, lanetli yolculuklar gibi. Son bir iki güne bakmak yetiyor.

-Haltercilerde belirlenen doping nedeniyle, Türkiye uluslararası halter yarışmalarından yasaklanıyor.

-Yine doping nedeniyle, basketçilerin de, aynı kaderi paylaşması mümkün.

-Göztepe Parkı’na cami yapma hevesleriyle, Türkiye yine diken üstünde oturuyor.

-Boğaziçi Üniversitesi’nin düzenlediği Ermeni Konferansı, düşünce özgürlüğüyle asla bağdaşmayacak biçimde, bir mahkemeye takılıyor.

-PKK terörü almış başını gidiyor.

-TV’de bir programda ünlenen bir gencin cenazesi, Türk Bayrağı da beraberinde, TV’lerin, insanların aklını başından alıyor.

Tek tek bireyleri, kurumları, siyasal iktidarıyla, ortak sorumlulukla hep birlikte, sanki lanetli bir gemideyiz. Ülkeyi Batıdan kopartıp, Orta Doğu karanlığına çekmek isteyenler, sanki hepimizi cadı kazanlarında eritme çabasında.
Yazarın Tüm Yazıları