Paylaş
Ama, o vatandaş, o öğrenci bundan böyle kendisini döven ya da işkence yapan polis hakkında dava açamayacak.
Vergi uzmanı yasayı yanlış yorumluyor, vatandaşa haksız ceza yazıyor. Haksızlık mahkemede kanıtlanıyor.
Ama, o vatandaş bundan sonra yanlış ceza yazan ve kendisini zarara uğratan vergi uzmanı hakkında dava açamayacak.
Yanlış ameliyatı yüzünden o doktora, yanlış belge vermesi yüzünden o tapu memuruna, yanlış maden işletme yetkisi veren o maden müdürüne, özetle:
Vatandaşları zarara uğratan kamu görevlilerine kişisel tazminat davası açma yolu artık kapanıyor.
Türk Hukuk Sisteminde yeni bir dönem başlıyor.
HAMZAÇEBİ UYARDI
Bir süre önce manşetlerde bir haber. “Haberal Yasası” başlığı ile.
Prof. Dr. Mehmet Haberal Ergenekon’dan tutuklu. Kişisel kusuru bulunduğu iddiasıyla yargıçlar aleyhine tazminat davası açıyor. Davayı kazanıyor, yargıçlar tazminata mahkum oluyor.
AKP’nin refleksi gecikmiyor, kamu görevlilerine karşı kişisel kusur nedeniyle dava açılamayacağını öngören bir yasa önerisi getiriyor. Basın buna “Haberal Yasası” adını takıyor.
Şimdi anlaşılıyor ki, o yasa önerisi bütün kamu görevlilerini kapsıyor.
Öneri bu haliyle yasalaşırsa, hiç bir kamu görevlisine kişisel kusur iddiasıyla tazminat açılamayacak. Sadece ilgili kurum aleyhine açılabilecek.
Hukukta bir hizmet kusuru var, bir de kişisel kusur. Bu öneriden sonra, kişisel kusur rafa kalkıyor.
Kamu görevlileri çok rahatlayacak. Görevini elbette yasalar çerçevesinde yapacak ama, kararlarından dolayı kendisi artık sorumlu değil.
Bu başı boşluğun demokrasi ile filan uzak yakın ilgisi yok. Bu felaket bir şey.
Hukuk devletini zedeleyen bu gelişmeye CHP Gurup Başkan Vekili Akif Hamzaçebi dikkat çekiyor.
ÇELİKTEN ZIRH
Hamzaçebi’nin dikkat çektiği iki nokta daha var.
Görevden alındınız, dava açıyorsunuz, yürütmeyi durdurma kararı alıyorsunuz.
Şimdiye kadar o kararı uygulamayan yönetici hakkında dava açabiliyorken, bundan sonra açamayacaksınız. Sadece idare aleyhine açabileceksiniz.
Çünkü, artık o yönetici kişisel kusurlu sayılmıyor.
Akif Hamzaçebi’nin altını çizdiği diğer konu, yeni kurallar görülmekte olan davalar ile kesinleşmemiş hükümleri de kapsıyor.
Söylenecek tek laf var. Elveda hukuk. Keyfi yönetimin tam ortasındayız.
İktidar kendi atadığı ve kendisiyle çalışan tüm kamu görevlilerini çelikten zırhla korumaya alıyor.
Balkanlar’da kıyamet koptu
BALKANLAR, Kafkasya ve Orta Doğu “Osmanlı döneminde olduğu gibi” şimdi de, bizim yönetimimize geçse...
Bu ham hayali (ütopya) Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu bu yılın başında Saraybosna’da dile getiriyor, geçen gün de Washington Post’ta tekrarlıyor.
Saraybosna’da söylediği bu sözler, o tarihte Balkanlar’da kıyameti kopartıyor. “Türk’ün işgalci, gerçek yüzü” başlıklarıyla birlikte, Balkan ülkelerinde basın hep bir ağızdan Davutoğlu’nu topa tutuyor.
Bununla kalmıyor, Sırbistan’ın eski Ankara Büyükelçisi Prof. Darko Tanaskoviç bu sözlerden hareketle, Osmanlının Balkanlardaki hegemonyası ve “Türkiye’nin bugünkü emelleri” üzerine bir kitap yazıyor.
Kitap Türkiye’yi emperyal devlet olarak tanımlıyor. Bunun kanıtı olarak, Davutoğlu’nun sözlerini gösteriyor.
Bir Dışişleri Bakanının ileri geri konuşmasının sonu bu. Elin oğlu Türkiye’ye şimdi uzak ve kaygılı. Ama, “komşularla sıfır sorun” hala geçerli.
Üskül’ün Türkçesi ve izlenimi
SOSYAL demokrasiden AKP’ye hızlı ve ani çark, insanları olaylara farklı gözlükle bakmaya zorluyor herhalde.
TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı vaktiyle sosyal demokrat, şimdi AKP milletvekili Prof. Dr. Zafer Üskül polisin öğrencilere uyguladığı şiddete ilişkin görüşünü açıklıyor:
“... Polisin yetkisini orantılılık ve ölçülülük içinde kullanmadığı izlenimi uyanmaktadır”.
Ne Türkçe ama, “orantılılık ve ölçülülük”. Gerçeği söylemekte zorlandığı için, profesörün Türkçesi de bozuluyor.
Asıl nokta başka. Polisin öğrencilere uyguladığı şiddet tüm TV kanallarında günlerdir yayınlanıyor. Tekme, tokat, yerde sürükleme, biber gazı ve devamı.
Buna rağmen, Üskül polisin yetkisini nasıl kullandığı konusunda hala kararsız, bir orantısızlık var, ama profesör henüz “izlenim” aşamasında.
Paylaş