Paylaş
Üniversiteyi polis bastığında, öğrencileri coptan geçirip, emniyete götürmek istediğinde, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü ve öğretim üyeleri bir bütün halinde öğrencilerin yanında yer alıyor, polisi ve siyasal iktidarı eleştiriyor. Türkiye’deki bütün üniversiteler bu eleştiriye destek veriyor. Kırk yıl önce.
Hatta, 12 Eylül askeri darbesinin ürünü olan YÖK kurulduktan sonra bile, üniversiteler uzun süre özgürlüklerini titizlikle koruyor, siyasal iktidarlarla aralarına mesafe koymaya özen gösteriyor. Otuz yıl önce, yirmi yıl önce.
Üniversitelerin “emrin olur Sayın Başbakanım” el pençe divan vaziyetinin tarihçesi on yıldan daha az.
Üniversitelere cımbızla seçilen rektörlerin, aldıkları oya göre değil, iktidara hangisi daha yakın olabilir, mantığına göre atanmaları işte bugünler için.
ODTÜ VE GÜL
ODTÜ’deki protesto eyleminde polisin orantısız güç kullanmasını ODTÜ Yönetimi eleştiriyor ve öğrencilerin protesto hakkını savunuyor. Yıllar sonra ilk kez, üniversiteye yakışan cesur bir çıkış. Orada kalmayacağı belli.
ODTÜ yönetimi ve öğretim üyeleri öğrencilerin protesto hakkını savunan bir bildiri yayınlayacak, emre amade YÖK bunun peşine düşmeyecek, soruşturma açmayacak, güldürme beni.
YÖK “akademik özgürlük” gibi büyük laflara yer verdiği açıklamasında ODTÜ ile ilgili harekata geçiyor. Öğrencilere ve ODTÜ öğretim üyelerine “ben size gösteririm” diyor. Bağlı bulundukları makamlar “onlara hadlerini bildirin” talimatını veriyor.
Oysa, son yıllarda üniversiteler öyle suskun ki, sonunda bu suskunluk, emre amade rektörleri atayan Cumhurbaşkanı Gül’ü bile rahatsız ediyor, geçenlerde “üniversitelerin suskunluğunu” dile getirmek zorunda hissediyor. Gül kendi seçiminden kendisi rahatsız oluyor.
AYIPTIR AYIP
YÖK’ten beklenir, tamam, asıl sürprizi başka üniversiteler yapıyor.
İTÜ, Hacettepe, İstanbul Üniversitesi, Galatasaray, Yıldız Teknik, Marmara, Mimar Sinan ile bazı Anadolu üniversitelerinin yer aldığı bir gurup ODTÜ’yü kınıyor. Emre amade vaziyeti sekmiyor.
Bunlar üniversite, bunlar özgür düşünmeyi, bunlar analitik düşünmeyi öğretecekler. Özgür insanlar yetiştirecekler öyle mi?
Üniversite tarihine bunlar nasıl geçeceklerini akıllarından geçiriyorlar mı? Bugün işleri tıkırında, yarın tarihin karşısına nasıl çıkacaklar?
Bir zamanlar, askeri vesayet döneminde çıkan bir söz vardı, durumdan vazife çıkarmak. Onu askerler yapardı.
Şimdi çeşitli sivil toplum kuruluşları, bazı sendikalar ve bazı üniversiteler durumdan vazife çıkartıyor ve iktidara selam duruyor.
Hele de, üniversiteler, yazık.
Zorla Din Dersi
İlk ortaya atıldığında, din ve ahlak dersleri sözüm ona, seçmeli. Uygulamaya bakıldığında, seçmeli görünüyor.
Ancak, orada kalmıyor. Aradan kısa süre geçiyor, ÖSYM’den açıklama geliyor. “Üniversiteye giriş sınavlarında din ve ahlak derslerinden de sorular olacak”.
Bunun pratikteki anlamı açık. Madem, oradan da soru var, bu durumda seçmeli din dersi ister istemez zorunlu hale geliyor. ÖSYM sınavlarında bir, iki puanla üniversiteye girmek ya da açıkta kalmak mümkün olduğuna göre, o bir kaç puan için öğrenciler din ve ahlak derslerini de almak zorunda.
Sonuç tıpkı resmi açıklamalardaki gibi, “dindar ve muhafazakar gençlik yetiştirmek” projesinin ciddi bir adımı.
Paylaş