Doksan yıl sonra 19 ve 23

DOKSAN yıldır kimsenin duymadığını Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer duyuyor.

Doksan yıldır üşümeyen gençler üşüyor. Doksan yıldır dersleri aksamayan çocukların derslere ilgisi azalıyor.

19 Mayıs hazırlıklarında hava soğuk, gençler üşüyor, 23 Nisan’da çocukların derslere ilgisi azalıyor.

30 Ağustos Zafer Bayramında havalar çok sıcak, askerler buram buram terliyor.

Deprem, sel ya da herhangi bir felakete rast gelmez ise, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı eh artık işte.

19 Mayıs’ın Ankara dışındaki il ve ilçelerde statlarda kutlanmasını yasaklayan Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer bunları nereden biliyor? Duyumlardan, gönüllü olmayan öğrenci velilerinin okullarla ilişkilerinin bozulmasına sebep olan duyumlardan.

Doksan yıldır kutlamalar nedeniyle böyle bir duyum yok iken, velilerin 19 Mayıs nedeniyle okullarla ilişkisinin bozulduğuna ilişkin duyumlar aniden artıyor.

Adı üstünde, duyuyor. Doksan yıldır kimsenin duymadığını Ömer Dinçer duyuyor. Sorumlu Bakan olarak gereğini yerine getiriyor.

EĞİTİM-İŞ’İN İDDİASI

Ancak, Eğitim-İş de sorumlu davranıyor. Eğitim-İş Genel Başkanı Veli Demir’in ortaya attığı bir iddia var.

İddia eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’e kadar gidiyor. Veli Demir’in açıklamasına göre:
“- 2007’de Hüseyin Çelik Milli Eğitim Bakanı.
- Nisan 2007’de MEB Tebliğler Dergisinde ‘Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ile Atatürk’ü Anma ve Gençlik Spor Bayramı Kutlama Yönergesi’ yayınlanıyor.
- Yönergenin 20. maddesinin (c) bendinde bilerek hukuki boşluk bırakılıyor.
- İlk ve ortaöğretim kurumlarının Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı etkinliklerine katılmaları böylelikle yasaklanıyor.
- 19 Mayıs yasağı 2007 yılında sessiz sedasız yürürlüğe giriyor, ancak AKP dört yıl boyunca yönergeyi uygulamaktan kaçınıyor.”
O yönerge şimdi uygulanıyor. Ulusal bayramların kutlanma tartışmalarında yeni boyut.
Eğitim-İş şimdi yürütmenin durdurulması ve yönergenin iptali için Danıştay’da dava açıyor.

ULUSAL BÜTÜNLÜK

Cumhuriyet kurulurken ortak ulusal değerlere ihtiyaç var. Ulusal benliğin oluşmasında, bizi ulus haline getiren yaşanmış tarihsel gerçeklere bağlılığa.
19 Mayıs’ın, 23 Nisan’ın, 30 Ağustos’un arkasında hep bir tarihsel gerçek var. Adım adım Cumhuriyet’in kuruluşuna giden kilometre taşlar. Her birinin ayrı bir anlamı var.

Bunlar totaliter rejimlerin kopyası ya da totemleri değil, Cumhuriyet düşüncesinin benimsenmesinde ihtiyaç duyulan orijinal semboller, coşku.

Batı demokrasilerinde bu kadar çok ulusal bayram yok. Ama, onların kuruluşlarında rol oynayan Kurtuluş Savaşları da yok. İşgal altındaki sömürge bir imparatorluktan yeni bir devlet kuran yok. Onların feodal yapıdan ulus devlete dönüşme süreci kurtuluş savaşları yerine, ekonomik değişimden, sanayi devriminden, kapitalizmin yerleşmesinden geçiyor. Arada çok fark var.

Halkın yüzde elli oyu ile iktidara gelen AKP, ulusal bayramlara aldığı tavırla geride kalan yüzde ellinin değerleriyle oynuyor. Doksan yılda oluşan ulusal bütünlük şimdi yara alıyor.

Hakkını veriyor ve uyarıyor

ARTIK iyice farkına varıyor AB, Türkiye’de hapishane maceraları ve bir dizi siyasal dava nedeniyle kaygılarını her fırsatta iletiyor.

Henüz Macaristan’daki kadar olması bile, Türkiye’de demokrasinin teklediğini, otoriter yönetimin ağır bastığını hem yazılı açıklamalarla duyuruyor, hem de resmi görüşmelerde Türk yetkililere iletiyor. Son örnek Kemal Kılıçdaroğlu’nun dokunulmazlığının kaldırılmasını isteyen fezleke.

Avrupa Parlamentosu Sosyalistler ve Demokratlar Gurubu fezlekeyi ve süren siyasal davaları kınayan bir açıklamada bulunuyor.

Kılıçdaroğlu’nun fezlekesini “yasal politik faaliyete darbe” olarak niteleyen bu gurup, hapisteki gazetecilere, ifade ve düşünce özgürlüğü kısıtlamalarına, bir türlü bitmeyen davalara, terör kavramının geniş yorumlanmasına dönük duyduğu rahatsızlığı aktarıyor.
Hükümeti demokratik adımlar atmaya çağırıyor ve:
“Askeri darbelere karşı yürütülen haklı hesap sorma süreci iktidara iç politika malzemesi olarak kullanma hakkını vermez.”

Demirel eşine bile gidemiyor

ABDULLAH Gül nezaket gösteriyor. Eski Cumhurbaşkanları Süleyman Demirel ile Ahmet Necdet Sezer’i Rauf Denktaş’ın cenaze törenine davet ediyor.

Demirel şiddetli bir grip geçiriyor. Bir aydır evden çıkmıyor. Rahatsız olan ve hastanede yatan eşi Nazmiye Hanımı bile her gün ziyarete giden Demirel, bir aydır o ziyareti bile yerine getiremiyor. Doktorlar yeni yeni iyileşmeye başladığını söylüyor. Eski can dostu Denktaş’ın cenazesine katılamamaktan dolayı çok üzgün.

Ahmet Necdet Sezer ise, zaten öyle bir alışkanlık içinde değil. Siyasetten gelmeyen Sezer sosyal olarak uzak ve durgun. Geride kalıyor, katılmıyor.

Serbest atış yapanlara duyurulur.
Yazarın Tüm Yazıları