Paylaş
Zindanların üstünde kilit üstüne kilit vurulmuş üç, beş demir parmaklıklı kapılar. Sonra kırkar, ellişer kişilik koğuşlar. Tuvalet yok, tek bir musluk var, ortada zayıf bir ampul, kenarda odun bulunursa, ne zaman yanacağı belli olmayan bir soba. Her yer taş. Her yer demir.
Duvarlar kale duvarı, top atsan zor yıkılan surlar cinsinden. 800 yıllık limanın surları.
O surların hemen sırtında, 120 yıllık Sinop Cezaevi. Cezaevi değil, kale. Liman, liman deyince, kale, kale deyince, sur, sur deyince cezaevi.
“Dışarıda deli dalgalar/Gelip duvarları yalar.”
Burçlar, nöbetçi kulübeleri, saymakla bitmez demir parmaklıklar. Hangi deli dalgalar? “Seni bu sesler oyalar/Aldırma gönül aldırma.”
Nasıl aldırmazsın, insanlıktan nasibini biraz almışsan, mümkün mü, Sabahattin Ali’nin “aldırma gönül aldırma” dizeleriyle avutmak kendini.
ZULÜM VE KABUS
Bir, iki günlüğüne Sinop’tayım. Sinoplu yakın arkadaşlarımla birlikte.
Sinop deyince, elbette cezaevi, Rıza Nur’un şimdi kütüphane olan evi, Alaattin Keykubat Camii ve medresesi. Ve doğa ve Türkiye’nin en kuzeydeki paralelinin geçtiği İnceburun.
Sinop Cezaevi tam kabus. Kullanıldığı yüz yıl boyunca kabus, şimdi müze olarak ayrı kabus.
İşkence hücreleri, kim bilir kaç bin mahkuma beş kurnalı hamamı, kim bilir kaç mahkuma tek tuvaleti ile gerçek bir zulüm yeri. Yüz yıl boyunca, Osmanlı’dan 1990’lara kadar, “Kelebek” filmindeki gibi korkunç bir hapishane.
Sinop Hapishanesi yüz yıllık tarihimizin simgesi gibi. Dışarıda baskı, hapiste zulüm. Ünlü mahkumların yattığı yer. 1913’te Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesi üzerine, 200 kadar İttihat Terakki karşıtının sürgün edilmesiyle nasıl bir yer olduğu anlaşılan Sinop Cezaevi, Cumhuriyet döneminde en azılı mahkumların yanı sıra, ünlü yazar ve edebiyatçıların da sürgün ve hapis yeri.
Refi Cevat Ulunay, Zekeriya Sertel, Refik Halit Karay burada sürgün, Sabahattin Ali, Kerim Korcan burada hapis.
Boşuna yazmıyor Sabahattin Ali, “Ağladığın duyulmasın/Aldırma gönül aldırma”. Öyle bir kale ki, bir adım sonra hayatın sonu gibi.
HİÇ Mİ MÜZE GÖRMEDİK
Giriş kişi başına üç lira. Sözüm ona, şimdi müze. Ne müzesi. Hiç mi müze görmedik. 1999’da Adalet Bakanlığı burasını Kültür Bakanlığına devrediyor. Devrettiği gibi duruyor.
İçeri giriyorsunuz, ne bir işaret, ne bir tanıtıcı yazı, boşaltılmış ve harabe halinde.
Almanya’da Nazi Toplama Kampları aklıma geliyor. Toplama kamplarını müze olarak dolaşırken, hem o korkunç tarih gözler önüne seriliyor, hem insan olarak tüyler ürpertici gerçekleri yaşıyorsunuz. Müze dediğiniz böyle olur.
‘Amerikalılar olsaydı nükleer santral olmazdı’
SİNOPLULAR dertli. Planlanan iki nükleer santraldan biri Sinop’a kurulacağı için.
Sokakta rastladığım dört Sinopludan üçü nükleer santrala karşı. Olayları yakından izliyorlar, tepkilerini dile getirmekten kaçınmıyorlar. Örneğin:
“Amerikan Üssü burada hâlâ olsaydı, nükleer santral kesinlikle buraya kurulamazdı, Amerikalılar karşı çıkar, onların hayatı bizimkinden daha değerli olduğu için bizimkiler de yapamazdı.”
Sinoplular nükleer santraldan ayrı olarak, ayrıca Gerze’deki termik santralı da dile getiriyor. Özellikle Gerze’de halkın direnişini.
TV’lerde izliyoruz,
Gerze’de kurulacak santral için bölgenin kadınları günlerce direniyor, kendilerini siper ediyor, polis ve jandarma direnişe fena halde müdahale ediyor, ama nafile, kazma vuruluyor. Söz yine Sinopluların:
“Orada direnenlerin çoğu hala hapiste, ne suçları var? Çok şey yaşandı orada.”
Santral deyince¸Sinopluları derin bir düşünce alıyor. Ne de olsa, bir nükleer santral da, oraya kurulacak.
Ne aşklar yaşanıyor Sinop’ta
DENİZ kıyısında gerekli teknolojiyi kuruyor Amerikalılar. Yıllar ve yıllar önce orada deniz suyunu arıtıyor, tepedeki Amerikan Üssüne temiz su aktarıyor.
O kıyı şimdi askerlere ait. O bölgeden denize giriyorlar. NATO Üssü kapanalı hayli oluyor. O üs soğuk savaş döneminde Amerika’nın Sovyetleri dinlemesine hizmet ediyor.
Ne aşklar yaşanıyor o dönemde. Amerikalı askerlerle bizim kadınlar, bizim erkeklerle üste çalışan Amerikalı kadınlar arasında. Bir bölümü evliliğe kadar gidiyor. Buğulu gözlerle bu yaşanmışlıklar anlatılıyor kentte.
Paylaş