“Devlet benim”

MİT’çileri yakalama emri ile birlikte kulislere bir iddia düşüyor. Öne sürüldüğüne göre:

MİT’in yüksek bir görevlisi kısa süre önce savcılığa giderek, hapse atılan KCK’lı bilinen bazı kişilerin MİT üyesi olduğunu söylüyor, savcılığın onları serbest bırakmasını istiyor. Savcılık isteği geri çeviriyor. MİT görevlisi ısrar edince, savcılık tersliyor.

Hatta, ısrarda devam ederse, “dikkatli olması” imasında bulunuyor. Bir kaç gündür yaşanan deprem ve artçı şoklar kulislerde konuşulan bu iddia ile başlıyor.

Savcılığın dört MİT üyesine yakalama emri çıkarması, Müsteşar Hakan Fidan’ın Ankara’da ifadesinin alınması girişimi Fidan’ı bu emrin dışında tutmuyor. İfade vermek üzere Ankara Savcılığına giderse, Fidan’ın ne ile karşılaşacağı hiç belli değil.

Yakalama emri daha medyaya yansımadan önce, sabah erken saatlerde cemaate yakın bir gazeteci ile konuşurken, o şu tahminde bulunuyor:
“Bu çok sert bir hesaplaşma, savcılığın peşini bırakacağını sanmıyorum”.

O arkadaş haklı çıkıyor.

KENDİ ESERİ

Pek çok kişi, devlet içinde AKP-Cemaat çatışması, devlet krizi tanımı yaparken, özel yetkili mahkeme ve savcılığa verilen yetkiler de gündemde.

Savcılık açıkça “devlet benim” diyor ve yetkiyi ceza yasasından alıyor. Hükümet savcılara hiç kızmasın, yargıya bu yetkiyi 2004 yılında bizzat bu hükümet veriyor. Bugüne kadar o yetki hükümet karşıtları için kullanılırken ve bu eleştirilirken, Başbakan Erdoğan yargıyı her fırsatta canla başla savunuyor. Örneğin, son gurup konuşmasında:

“Yargıdan neden şikayet ediyorsunuz? Yargı artık milletin yargısı oldu, birilerinin arka bahçesi olmaktan çıktı”.

Şimdi kendisi aynı şikayette bulunuyor. Hakan Fidan’ın İstanbul’a gitmesini önlüyor ama, yakalama emrini engelleyemiyor.

Ayrıca, şimdi büyük çatlağın ortaya çıkmasında odakta yer alan KCK tutuklamalarını yine Erdoğan defalarca savunuyor. O tutuklamalara ve PKK’ya vurulan o darbeye rağmen, bu satten sonra PKK özgür günlere adım atıyor.

HSYK NE YAPAR

Şimdi şu merak konusu.

HSYK acaba nasıl davranacak? Hükümetin işine gelmeyen Deniz Feneri davasında üç savcıyı görevden alan hatta haklarında dava açan HSYK şimdi refleks gösterecek mi?

İçerdeki çatışmadan kudret ve iktidar sahibi bu hükümet ağır yara alıyor. Yargı ne Cumhurbaşkanı tanıyor, ne Başbakan.

Aynı çatışmanın dış politikaya yansıma ihtimali var. Bölgemizde her sorunda efelenmekten geri kalmayan bu hükümetin bölgesel gücüne gölge düşüyor.

Cemaat artı Amerika Erdoğan’a “artık dur” diyor.

CHP’nin iki girişimi askıda

CHP Gurup Başkan Vekili Emine Ülker Tarhan ve Mersin milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün öncülüğünde iki ayrı girişimde bulunuyor:

“Özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasını öngören yasa önerisi”.

Hem geçen yıl, hem bu yıl bu mahkemelerin kaldırılması istenen önerisini, her zamanki gibi, AKP dikkate bile almıyor.

CHP özel yetkili mahkemelerin özel yetkili olmaktan çıkıp genel yetkili mahkeme haline geldiğini söylüyor. Anayasal dayanağı olmadığını ekliyor. Ne var ki, AKP bu öneriye kulak asmıyor.

Şimdi ateş bacayı sarınca, Adalet Bakanlığı bir çalışma yürütüyor. Belki özel yetkili mahkemeler yine kalkmayabilir, ancak değişikliğe gidileceği kesin.

Anayasa Komisyonu’nu saran duman

İÇTÜZÜK kavgasında Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in CHP’ye göre “taraflı” davrandığı iddiası konuyu çok hiç akla gelmeyecek bir alana taşıyor.

CHP Konya milletvekili Atilla Kart Anayasa Uzlaşma Komisyonu üyesi. Cemil Çiçek aynı komisyonun başkanı. Kart, Çiçek’in içtüzük kavgasında “oturumu taraflı yönettiği” iddiasından yola çıkarak:

“Meclis Başkanı Çiçek’e olan güvenimiz zedelenmiştir. Bu güvensizliğin anayasa çalışmalarına ve o komisyona yansıması olacaktır”.

Nasıl yansıyacak? Anayasa Uzlaşma Komisyonu dağılacak mı? Komisyon öyle tıkanacak ki, çalışmak mümkün olmayacak mı? Partilerden biri komisyondan çekilecek mi?

Şu anda gözler yaşanan çok başka bir şokta. Şu anda komisyona düşen gölge farkedilmiyor. Ne var ki duman içten içe tütüyor.

Emniyet’in MİT intikamı

İÇİŞLERİ Bakanı İdris Naim Şahin her zamanki gibi, 12’den vuruyor:

“Kurumlar arasında sorun yok, koordinasyon ileri düzeyde”.

İyi ki, ileri düzeyde, ya bir de olmasaydı? Hangi düzeyde olduğunu Bakan Beyden çok daha iyi bilen emniyetçiler var. İşte örnekleri:

“-Öcalan sürecine biz dahil edilmedik. Bize bırakılsaydı, PKK’yı çoktan çökertirdik. Öcalan’ı önce Özel Kuvvetlere teslim ettiler, sonra MİT’e. PKK ile ikisi de başa çıkamadı.

-Başarılı operasyonların yüzde 87’si Emniyete ait, MİT’e değil.

-Yıllar içinde Emniyet hem çalışma yöntemi, hem yetişen insan gücü açısından atılım yaptı, buna karşı MİT denetimsiz ve çağdışı kaldı.

-Biz her türlü bilgiyi MİT’le paylaşıyoruz, ama MİT bizimle paylaşmıyor”.

Bunlar Emniyetin MİT’e yönelik eleştirileri. MİT ile Emniyet arasında ciddi bir sürtüşme var. Bu sürtüşme MİT’in KCK içinde yapılanması sırasında biraz daha artıyor. Ve ortaya KCK-MİT ilişkisini sergileyen belgeler çıkmaya başlıyor. MİT Müsteşarı Hakam Fidan ifade vermekte direnirse, bu belgelerin medyaya daha fazla yansımasını beklemek sürpriz olmaz.
Yazarın Tüm Yazıları