Paylaş
Kürt açılımı kamuoyuna mal olduğu günlerde DP’ye üç kişi geliyor. İçişleri Bakanı Beşir Atalay ile eski İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu ve Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ.
Açılımı Atalay anlatıyor:
“Bu bir devlet politikasıdır. Açılım kararı vererek, bir anlamda siyasal risk aldık”.
Cindoruk, AKP’nin seçtiği bazı kişilerle açılım hakkında görüş alışverişinde bulunmak üzere, Polis Akademisi’nde yapılan ilk toplantıyı kastederek:
“Açılımı Polis Akademisi’nden Meclis’e taşıyın”.
İÇERİK VE ÖZ
Cindoruk açılımın ne ifade ettiğini merak ediyor. Atalay’ın Cindoruk’u şaşırttığı an burada:
“Biz size hazır bir paketle gelmiyoruz. Paketin içeriğini ve özünü birlikte oluşturalım”.
Nasıl yani? Nasıl birlikte? Neye dayanarak? Hangi ölçüyle?
Paket içeriği olarak, Atalay basın toplantısında açıkladığı bazı bürokratik kurumları aktarıyor. İnsan Hakları Kurulu, Güvenlik Müsteşarlığı gibi. Ama, onun ötesinde, şu ana kadar hâlâ kimsenin bilmediği karar, önlem, girişim, plan adına herhangi bir şey söylemiyor.
Hem açılım diyerek, Türkiye’yi ayağa kaldırmak, hem de içeriğini ve özünü birlikte oluşturmak. Siyasi cinlik gösterisi mi, sepette mal olmadığı için, yardım önerisi mi, belli değil. Belki ikisi birden. Diğer partiler yüz vermediği için, belki yalnızlık psikolojisi.
İFADE KRİZİ
Atalay doğru söylüyor, içerik ve öz o kadar ortada ki, geçen hafta ve dün yaşadıklarımız bunu kanıtlıyor.
Açılımın en önemli hedefi ne? Dağdakileri indirerek, teröre son vermek. Daha sonra bunu kültürel haklar, ekonomik kalkınma, dilde serbestleşme gibi başka temel unsurlarla desteklemek. Ama ne oluyor?
Dağdakileri indirelim derken, ovadakiler içeri tıkılıyor, eller kelepçeli.
Yetmiyor, dün ovada kovalamaca başlıyor. Eski DTP milletvekillerinin ifade krizi. Eski milletvekillerini görüldüğü yerde polis eşliğinde mahkemeye götürmek. İki ayrı olay var.
1- Milletvekilleri ifade vermek için mahkemeye gitmek zorunda.
2- Polis zoruyla gitmelerini, ifade krizini önlemek için, yasal değişiklik yapmak olanağı varken, buna hiç itibar etmemek. Göz göre göre krize sürüklemek.
Ovada kovalamaca bu sefer 1994’teki DEP milletvekillerinin Meclis merdivenlerinde yaka paça göz altına alınmasından daha farklı.
Bu sefer sözüm ona açılım var. Mahkemeye yaka paça götürmek açılımın tam göbeğinde. Cindoruk şaşırmakta haklı.
Sizce, ülke yönetmek ne demek?
Pembe tabloya talim
HUKUK savaşları ülkenin dört bir yanını sarıyor. TV’lerde her an son dakika haberleri. Oysa, farklı bir gerçek gündem daha var.
Tayyip Erdoğan topluma verdiği mesajlarda işsizliğin üstünü örtmeye çalışıyor. Son olarak Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nda yaptığı konuşmada:
“... Türkiye’de işsizlik 13.4’e çıktı, buna rağmen kıyametler kopartılıyor. Herkes kendi baktığı zaviyeden rakamları yorumlayabiliyor. İşine gelen inanıyor, işine gelmeyen görmezden geliyor”.
İktidarların olumsuzlukları farklı göstermek çabası yeni değil. Bu doğal. Erdoğan da, sık sık bu yola başvuruyor. Peki, işsizliğin gerçekten neresindeyiz?
Otuz tane OECD ülkesi var. Ekonomik kriz sonrasında işsizlik rekoru yüzde 18.1 ile İspanya’ya ait.
Otuz ülke içinde, İspanya’yı işsizlik artışında ne yazık ki, Türkiye izliyor.
OECD’nin her yerde yayınlanan istatistikleri bunun kanıtı.
Geri kalan 28 ülkenin sadece ikisinde, İtalya ve Slovakya’da yüzde 10’un üstünde, yüzde 11 dolayında. Diğer ülkelerde yüzde 10’un altında. Bu küresel bir kriz ve etkileri otuz ülkede işsizlik açısından böyle.
Bizdeki bu işsizlik artışına rağmen, krizin teğet geçtiği iddiasını sürdürmek, pembe tablo gösterisinden başka bir şey değil.
Ve bu can alıcı gerçek gündem perde arkasında.
Paylaş