Paylaş
Türk solu kendini bir kez yeniliyor, Bülent Ecevit ile. O yenileme, ne yazık ki, kağıt üstünde kalıyor, Ecevit iktidarında bir şey ifade etmiyor.
Ecevit, Cumhuriyet’in iki numaralı kurucusu İsmet Paşa’yı devirirken, ideolojik çıkış yapıyor. Ortanın Solu başlığını taşıyan solun kendini yenilemesindeki sloganlar unutulmaz:
Toprak İşleyenin Su Kullananın, Bu Düzen Değişmeli, İnsanca Hakça Düzen.
Ecevit’in ideolojik çıkışı, CHP içinde aynı zamanda bir kadro harekatı. Hareketin iki önemli ismi var. Turan Güneş ve Kamil Kırıkoğlu. İlk çıkıştan sonra, kadroya Deniz Baykal, Haluk Ülman, Erol Çevikçe, Adil Özkol katılıyor. “Mülkiye Cuntası” olarak anılan bu kadroyu, Ecevit daha sonra tasfiye ediyor.
YENİLİK YOK KADRO YOK
CHP şimdi yeniden arayışta. Baykal geri döner mi, dönmez mi, falına bakılırken, piyasada bir kaç isim dolaşıyor.
Ortada ne bir ideolojik çıkış var, ne de bir kadro.
Ortaya atılan isimler, sadece kendi isimlerinden ibaret. Baykal’ın elini güçlendiren, döner mi, dönmez mi, tartışmalarının en zayıf halkası burası.
Yeni bir ideoloji ve bir kadro olsa, zaten hiç kimse, döner, dönmez falına bakmaya gerek bile duymaz.
İdeoloji ve kadro olmadığı için, CHP alışkanlığından vazgeçemiyor, Deniz Baykal’a sarılıyor. Dönerse, CHP ve kendisi için iyi mi, kötü mü, orası ayrı.
İdeoloji ve kadro yok, bunun yerine otokratik yapıda, eski Sovyetleri andıran, hiç birinin diğerine güven duymadığı, her birinin diğerinin kuyusunu kazdığı Politbüro var. Kifayetsiz muhterisler kafilesi. Baykal, onları parmağında oynatıyor. Zaten, onları oraya onun için seçtiriyor.
Sadece son yıllarda değil, yirmi yıldır böyle.
HAMHUM ŞARALOP
Şu anda, eğer en çok Kemal Kılıçdaroğlu şanlı görünüyorsa, ideolojiden vazgeçtim, en azından kadro harekatına ihtiyacı var. Baykal’dan korkmayan, Politbürodan çekinmeyen, cesur bir kadro.
Bu Politbüro ne ile uğraşır? Çemişkezek Belediye Meclisine bu adamını üye yapmak, Soğanlı Beldesine öteki adamını getirmek, hamhum şaralop delege vaziyetini ayarlamak. Onların büyük memleket meseleleri. Ufuk oraya kadar.
90’lı yıllarda yine bir genel başkan arayışı sırasında CHP Politbüroda muhteşem ideolojik ve kadro tartışmaları anımsıyorum. Fikirler çok parlak, kabul ettirmek için, bunlar birbirine kül tablası fırlatıyor.
Tuh, görüyor musunuz, Tayyip Erdoğan’ın bunlara yaptığı kötülüğü. Sigara yasak, kül tablası yok, onun için birbirlerine kafa atıyorlar.
DP’de birleşme ı-ıhh yolunda gitmiyor
MESUT Yılmaz bir süre önce Süleyman Demirel’i ziyaret ediyor:
“Hüsamettin Cindoruk DYP ile ANAP’ı birleştirdi, genel başkanlığı artık daha genç birine bıraksın.”
Demirel oralı değil:
“Hüsamettin Bey bu görevi benim ısrarımla kabul etti, birleşme için çaba harcadı, 26 yıllık ayrılığa son verdi, şimdi ona yardım etmek gerekir.”
Mesut Yılmaz ile görüştüğünde ise, Cindoruk:
“Ben genel başkanlığı kasımdaki olağan kongrede bırakacağım, ama bırakacağım kişi, emin biri olmalı.”
Herkes CHP ile meşgul, oysa merkez sağda, Demokrat Parti’de DYP ile ANAP birleşmesi sonrasında kazan fokur fokur kaynıyor. Tartışma Yargıtay’ın uyarısıyla başlıyor.
Birleşmede DP Genel İdare Kuruluna 50 DYP’li, 50 ANAP’lı üye giriyor. ANAP’lılar DP’ye üye olmadıkları için, Yargıtay bunu geçersiz sayıyor. Şimdi genel idare kurulu yasaya uygun seçilecek, bunun için, 12 Haziran’da DP Kongresi olağanüstü toplanıyor. Olmadı baştan, vaziyeti.
Bu aşamada, Mesut Yılmaz ve arkadaşlarının girişimiyle, genel başkan arayışı ve tartışması çıkıyor. Ortaya bazı isimler atılıyor. Örneğin, Mehmet Ali Bayar.
Bunun üzerine, Cindoruk, “olağanüstü kongrede genel başkan seçimi de yapalım” diyerek, güven tazeleme ihtiyacı hissediyor.
DYP ile ANAP, DP çatısı altında birleşiyor, ama organizma birleşmeyi içine sindirmiş değil. Sanki düşman kardeşler vaziyeti.
DP ve CHP’deki manzaraya bakıyorum, her şey AKP lehine işliyor.
Muhalefet kendi kendini yerken, Abdullah Gül hiç beklemeden anayasa değişikliğini imzalıyor, nükleer santral kesinleşiyor, et fiyatları alıp başını gidiyor, işsizlik yine tavan yapıyor.
Paylaş