GEMİNİN ambar kapakları açılıyor. Gemi eski. Tatil günü. Ambarda üç işçi çalışıyor.
Ambar kapaklarını tutan bir zincir var. O zincire ırgat deniyor. Irgat bir anda boşalıyor. Boşalmayla birlikte, ambar kapakları domino taşı gibi arka arkaya devriliyor. Her bir kapak altı-yedi ton ağırlığında.
Devrilen kapaklardan biri, izinli olduğu halde, tatil günü çalışan üç işçiden birinin kafasına çarpıyor. Selim Sevgili adındaki işçi hayatını kaybediyor.
Bir ırgat boşalıyor, öteki ırgat can veriyor.
119. CİNAYET
Tuzla’daki ölüm tersanelerinde 119. işçi, yine bir kaza sonucu hayata veda ediyor. Kaza değil, Tuzla tersanelerinde bu 119. cinayet.
Önceki gün 119. cinayetin yaşandığı Dentaş Tersanesi ile ilgili Çalışma Bakanlığı müfettişlerinin verdiği rapor var. "Burada ölüm riski var."
Geçen haziranda verilen rapor sonucunda, bu tersane beş gün kapatılıyor. Sonra ne oluyor? Beş gün sonra açılıyor. Beş günde bütün riskler ortadan kalkıyor mu?
Kalkmadığı önceki gün belli oluyor. Rapor ne yazık ki, doğrulanıyor ve bir işçi daha ölüyor.
BOZUK DÜZEN
Ölüm tersanelerinde her bir kazadan, hayır her bir cinayetten sonra, ölüme çeşitli gerekçeler gösteriliyor.
Yok emniyet kemeri takılı değildi, yok baret yoktu, yok bilmem ne. Oysa, temelde yatan sorun, yapısal. Bunu da en iyi dile getirenlerden biri Limter-İş Sendika Başkanı Cem Dinç.
Tuzla tersanelerinde düzen taşeronluk üzerine kurulu. Hiçbir çalışan gerçek patronu tanımıyor. Çünkü, gerçek patron gerçekten ortada yok. Sistem şöyle çalışıyor:
Gerçek patron bir taşerona, o taşeron bir diğer taşerona, o taşeron da daha altında, götürücü denilen başkalarına devrediyor.
Sorumluluk başkasına atılıyor. Bu arada pek tabii ki, ucuz işçilik. Çalışanları daha iyi sömürmek. Hak aramada işçileri yetersiz bırakmak. İşçilerin sendikalı olmasını engellemek.
DÖRT NEDEN
Ölüm tersanelerinde cinayetleri dört ana nedene bağlamak mümkün.
Yüksekten düşmek, patlama, sıkışma ve elektrik çarpması. Sendika, tersaneleri defalarca uyarıyor. Müfettişler nedenleri defalarca sıralıyor. Hatta, son ölümün yaşandığı tersanede olduğu gibi, belli süreyle kapatıyor.
Ama, hiçbir şey değişmiyor. Taşeronluk ve götürücülük devam ediyor.
AKP iktidarı şu sıralarda çok meşgul. Gazze ve seçimle.
Bir tatil günü bir ırgat boşalıyor, öteki ırgat can veriyor. Geriye bir kadın ve iki çocuk kalıyor.
AKP meydanlarda, CHP nerede
22 Temmuz 2007 genel seçimlerinden üç hafta önce.
Konya’da seçimin nabzını tutmaya çalışıyorum. Sohbet ettiğim insanlar genellikle "AKP" diyor. Nedenine, her beş kişiden üçü aynı yanıtı veriyor:
"Beş yılda Tayyip Erdoğan Konya’ya dokuz kez geldi, Deniz Baykal iki kez geldi. O da, Mevlana törenleri ve bir CHP milletvekilinin cenazesi için."
Konya 16 milletvekili çıkartıyor. 22 Temmuz’da 16 milletvekilinden sadece bir CHP’li seçiliyor. 16’da bir.
Seçim-örgüt-çalışma denildiğinde, iki yıldır aklıma Konya örneği geliyor. İşte, Tayyip Erdoğan yerel seçimlere elli gün kala, yine meydanlarda. İlk mitingini Kocaeli’nde yapıyor.
Ya Baykal?Çarşafla Kuran kursları arasında dolaşmakla meşgul. İktidar filan istediği yok. Tembel. Salıdan salıya CHP Grubu’nda vaaz veriyor. Ara sıra, bu ya da şu TV’de boş nutuklar.
29 Mart’ta AKP bir tokat daha indirirse, Baykal’ın aklı başına gelecek mi? Hiç sanmıyorum.