Bilime keyifli bir yolculuk

SANIRSINIZ ki, doktora, hayır doçentlik, hatta profesörlük tezi. O kadar iddialı, o kadar ayrıntılı ve derine inen bilimsel analizlerle dolu.

Taha Akyol’un son kitabı “Bilim Ve Yanılgı” elimden düşürmeden, polisiye roman heyecanıyla okuduğum bir kitap. Bilim felsefesi, bilim tarihi, sosyoloji ve tarih felsefesine dönük zengin bilgi ve analizler tarihsel perspektif içinde aktarılıyor. Batı ile İslam Dünyası bilimleri karşılaştırmalı olarak tanıtılıyor.
Bilim ve felsefe üzerine, bizde yazılan okuduğum pek çok kitap arasında Adnan Adıvar’ın eseri “Din ve Bilim” bende derin haz bırakıyor. Çok temel bir yapıt.
O kitaptan sonra, bilim konusunda şimdi Taha Akyol’un kitabında benzer bir haz duyuyorum.
Müthiş bir kaynakça eşliğinde, İslam bilimcilerinden Batı düşünürlerine uzanan geniş halkada bilim yolculuğa çıkıyorsunuz.
GECİKME-GERİLEME
Üniversiteye gitmeye hazırlanan ve “ben ne okuyayım” diye soran gençlere yıllardır aynı şeyi söylüyorum:
“Önce matematik ve felsefe okuyun, sonra istediğiniz mesleği seçin”.
Taha Akyol’un kitabında benim kendimce edindiğim bu tez doğrulanıyor. İbni Haldun’dan Platon’a kadar çeşitli düşünürler, “doğru düşünmek için geometri bilmek şarttır” (s.34) fikrinde buluşuyor.
Başlangıcından itibaren bilimin Batıda ve Doğuda gelişmesinden en büyük etkenler arasında ticaret, kentleşme, deniz yer alıyor. “Zenginliklerin taşıyıcısı deniz” (s.52), burada Akdeniz, İslam’ın hizmetine girdikten sonra, İslam’da bilim hızla ilerliyor.
Tabii bir de, bilim dört duvar arasında yapılmayacak. Piyasaya açılacak. Her türlü mal ve hizmet üretiminde ve bunların pazarlanmasında rol alacak. Bilim o zaman gelişiyor.
Batıda ve Doğuda bilimin yükselişi ve Doğudaki gerileme nedenleri üzerinde dururken, Akyol kitapların tercümesindeki öneme dikkat çekiyor.
Batıda Rönesansı ateşleyen İbni Rüşd’ün eserleri on bir cilt halinde 1552’de Venedik’te basılıyor. Türkçe’de tam tercümesi 1986 yılında yayınlanıyor. (s.80) Ya da Descartes’in 1637’de yazdığı “Metod Üzerine Konuşma” adlı ünlü eseri bizde 250 yıllık gecikmeyle yayınlanıyor (s.85).
Doğunun ya da Osmanlı’nın ve bizim bu ölçüde içe kapanık olmamız, önce bilimde gerilemeyi getiriyor. Bilimdeki gerilemeyi ekonomik gerileme ve az gelişmişlik izliyor.
Akyol, bu ve benzeri genel ilkeleri kitabında somut örneklerle kanıtlıyor.
İKİSİ DE BAŞ TACI
Gerileme deyince, kitapta Sovyetlerin çöküşünü bilimsel verilere dayanarak, Akyol çok iyi anlatıyor. (s.150-165).
Aslında Sovyetlerde bilim çok gelişiyor, ama ideoloji bilimin kullanılmasını önlüyor. İdeoloji ve parti bilimin önüne geçiyor, sistem iflas ediyor.
Taha Akyol kitabında başından sonuna kadar, her fırsatta ideolojilere duyduğu öfkeyi dile getiriyor. Kitapta temel tezlerinden biri bu.
Buna rağmen, Akyol özellikle YÖK’e dönük değerlendirmelerinde kitabın özünde yer alan objektiflikten uzaklaşıyor. Yine verilere dayanıyor, ama bana göre daha taraflı gözle bakıyor.
Günümüz Türkiye’sine dönük değerlendirmelerinde yine katılmadığım noktalar var.
Bilimsel açıdan beni asıl cezbeden bölümlerden ikisi, Prof. Ali Fuat Başgil’e Saygı, Mehmet Ali Aybar’a Saygı bölümleri. Başgil muhafazakar, Aybar sosyalist, ama Akyol’un kitabında ikisi de baş tacı.
Taha Akyol’un kitabına bakıyorum, günlük yazılarına bakıyorum, Kitap bilimsel tezler, günlük yazılar ise, ister istemez daha polemikçi üslup içeriyor.
Kitapta çok ve pek çok bilgi var. Kıskandıran ölçüde. Polisiye roman gibi sürükleyici olması, o pek çok bilginin birbirine tarih ve mantık sırasıyla bağlanmasından ileri geliyor.
Bir zamanlar ideolojiyi her türlü değerin üstünde tutan, kitabında bilimsel erdeme ulaşan Taha Akyol’u kutluyorum.
Yazarın Tüm Yazıları