UZLAŞMA derslerinde okutulan örnek bir olay. Tarihsel gerçeğe dayanıyor.
Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat, İsrail Başbakanı Menahem Begin, 1978’de Camp David’de bir araya geliyor.
Mısır, Sina Çölü’nün firavunlardan beri kendi topraklarına ait olduğunu söylüyor. O topraklar, Mısır egemenliğinde. Ama, İsrail’in işgali altında.
İsrail, o toprakları işgal ediyor, çünkü Mısır’ın Sina’da tuttuğu yürüttüğü tankları, kendisine tehdit olarak görüyor.
Biri, o topraklar benim, diyor, öteki, orası bana tehdit oluşturuyor, diyor. Bu durumda uzlaşma nerede ve nasıl?
HERKES MEMNUN
İsrail Mısır’a: O topraklar senin.
Mısır İsrail’e: O topraklar sana tehdit oluşturmayacak.
Böylece, Sina İsrail işgalinden kurtuluyor ve eskisi gibi, Mısır egemenliğine giriyor. Mısır’ın dediği oluyor.
Buna karşılık, Mısır aynı toprakları askerden arındırıyor, Sina, İsrail’e artık tehdit oluşturmuyor. İsrail’in de, dediği oluyor.
İki tarafı da memnun eden bir çözüm, tam bir uzlaşma. İki tarafın da, istediğini elde ettiği bir optimizasyon.
UZLAŞMA DALGASI
Dünyada şu sıralarda müthiş bir dalga var. Uzlaşma dalgası.
Koca koca devletler arasındaki anlaşmazlıklardan tutun da, bireysel anlaşmazlıklara kadar pek çok örnek olay gözden geçiriliyor. Bunlara, iki tarafı da memnun edecek çözümler aranıyor ve bulunuyor.
Bunun okulları var, dersleri var, öğrencileri var, ders veren hocaları var.
Geçenlerde bu okullarda okutulan bir kitap geçiyor elime. Getting To Yes, Uzlaşmaya Doğru, diye çevirmek mümkün. Türkiye’de, her düzeyde ve her platformda eksik olan uzlaşma kültüründen örnekler veriyor. Her olayda, tereddütsüz ilk tepki, ben haklıyım, şamatası. Bir dur, bir dinle, belki değilsin, hayır, ille ve mutlaka, ben haklıyım.
25 MİLYON MAHKEMELİK
Herkes, her olayda öyle haklı ki, Türkiye rekor kırıyor.
Türkiye’de 25 milyon insan birbiriyle mahkemelik. Türkiye’de, her üç kişiden birinin mahkemede işi var. Çok yüksek bir rakam.
Bu rakamın iki göstergesi var. İlki, toplum birbiriyle bu ölçüde kavgalıysa, orada ciddi toplumsal sorunlar birikiyor. İki, kavga yargıyı olağanüstü yoruyor. Yargıdaki yoğunluk, mahkemeleri içinden çıkılmaz hale getiriyor. Bir dosyaya bakmak, ancak dört dakika. O dört dakikada adalet yerine gelecek. Uzlaşmanın iyice koptuğu yer. Bu durumda insanlar, kendi hakkını kendi elde etme peşine düşüyor, kavga yeni bir kavgayı ve zoru doğuruyor.
Bugün bayram. Uzlaşma üzerine düşünme, "belki haksız olan benim" diyebilme duygusunu taşıma günü. Bayramınız kutlu olsun.
Şaban Dişli iktidar olmayı öğretiyor
TERÖR ve Ermeni tasarısının ABD Dış İlişkiler Komisyonunda kabul edilme haberleriyle birlikte, dün en çarpıcı haber Vatan Gazetesi’nde.
AKP Genel Başkan YardımcısıŞaban Dişli’ye ait Tuzla’da bir arsa var. Arsa spor alanı. Şaban Bey geçen ocakta İstanbul Büyükşehir Belediyesi İmar Komisyonu’na başvurarak, arsanın imara açılmasını istiyor. Komisyon "uygun değil" kararı veriyor.
AKP ülkede iktidarda, İstanbul Belediyesinde iktidarda. Ve Şaban Bey o iktidarın genel başkan yardımcısı. Geri adım atması için neden yok, o da zaten yılmıyor ve başvurusunu tekrarlıyor.
On ay önce, uygun değil, diyen aynı belediye imar komisyonu, bu kez, aynı arsayı imara açıyor. Ve Şaban Bey, iki milyon dolarlık rant sahibi oluyor.
Bir süre önce, AKP’nin kendi iç toplantısında MKYK üyesi Ayşe Böhürler açıkça, "bizim iktidarımızda, bizden olanlar açıklanamayacak ölçüde zengileşti" diyor. Bu söz Tayyip Erdoğan’ı çok kızdırıyor.
Muhtemel ki, Tayyip Bey, şimdi de, Şaban Bey yerine, Vatan Gazetesi’ne kızacak. Yok eğer, seçim bildirgesinde ve partinin kuruluş amaçlarında yazdığı ve halka söz verdiği gibi, yolsuzlukla mücadele ediyorsa, o zaman Şaban Bey’e soracak.
Ne soracak, nasıl soracak? Örneğin, Şaban Bey’i genel başkan yardımcılığı görevinden alacak mı? İmar Komisyonu yeniden, uygun değildir, kararına dönecek mi? Yoksa, bunca dev gibi iç ve dış sorunla boğuşurken, bir de Şaban Bey derdiyle mi uğraşacak?
Helal olsun, Şaban Dişli tam dişli çıkıyor, iktidar olmak ne demek, cümle aleme öğretiyor.
İcabında, senin de bayramın kutlu olsun Şaban Bey.