ÇANKAYA'da Kıbrıs toplantısı. Ahmet Necdet Sezer, Rauf Denktaş, Tayyip Erdoğan, Derviş Eroğlu. KKTC Başbakanı Eroğlu ısrarla soruyor:
‘‘Türkiye'nin Kıbrıs politikasında değişiklik var mı?..’’
Hem Sezer, hem Erdoğan aynı kesinlikle yanıtlıyor:
‘‘Hayır, yok!..’’ Bu yanıt iktidarki Eroğlu'nu rahatlatıyor. Tüm Kıbrıs aynı görüşte, AKP'nin seçimde iktidarı desteklediği inancında. Bu destek ve Kıbrıs politikasında değişiklik yok, demek, Kıbrıs'ta çözüm yok, demekle eş anlamlı!.. Dolayısıyla, AKP'nin AB hülyasıyla taban tabana zıt. Kıbrıs'ı çözmeden, hangi AB?..
Zaten Kıbrıs çelişkiler ülkesi. Seçim nedeniyle, çelişkilere yalanlar da karışıyor. Birinin dediği, diğerinin söylediğini tutmuyor. Doğruyu kim söylüyor, belli değil.
AKILLI BİR ÖNERİ
Eğer, seçimi iktidar kazanırsa, çelişki işte asıl o zaman.
İktidarın büyük ortağı Eroğlu'nun UBP'siAnnan Planı'na karşı. Küçük ortak Serdar Denktaş'ın DP'si ise, görüşmelerden yana. Hatta, Serdar Denktaş bir adım ilerde:
‘‘Türkiye, Kıbrıs Rum Kesimi'ni 2004 Mayıs'ını, yani onların AB üyeliğini beklemeden, tanımalı!.. Ankara Rum kesiminde, Rumlar da Ankara'da büyükelçilik açmalı!..’’
Aklı başında bir öneri. 2004 Mayıs'ı geldiğinde, Kıbrıs'ta herhangi bir çözüm yoksa, AB üyesi olarak Rumlar, Türkiye ile diplomatik ve ekonomik faaliyet hakkına sahip. Ama, biz onları tanımıyoruz!.. Bizi güç konumda bırakacak, çok komik durumların doğması işten değil. Tam fiili durum. Tanımadığımız bir ülke Ankara'da büyükelçilik açıyor ve biz sesimizi çıkartamıyoruz!..
Ankara'nın bu baskını önlemesi için, bir an önce adım atması gerek. Ama, iktidarı desteklemek, tersine, çelişkileri arttırmak demek.
2.5 YIL SÜRMÜŞ
Tıpkı, Lefkoşe'de kapının Rumlar'a açılması gibi.
Önemli ve yumuşak bir adım olan, kapının açılması, Türkiye ile Kıbrıs arasında tam iki buçuk yıl tartışılıyor. Bu fikir ortaya atıldığında, olur mu canım öyle şey lafı 2.5 yıl gidip geliyor. Oysa, kapı 1968'de Makarios tarafından açılıyor. Şimdi herkes memnun. Üstelik, kapıyı açmak, ekonomiye de katkı sağlıyor.
Bugün, Rum Kesimini tanımak, benzer süreç. Önce büyük tepki. Ama, hayat sonunda doğruyu ister istemez dayatıyor!..
Ecevit, Menderes, Zorlu heykeli
RAUF Denktaş'la fotoğraf çektiriyoruz. Konutun bahçesindeyiz. Sohbet yeniden koyulaşıyor. Denktaş aniden:
‘‘Ecevit'e bir türlü söyleyemiyorum, ama Ecevit'in heykelini dikmek istiyorum Kıbrıs'a. Söyleyemiyorum, hayatta ve yanlış anlar diye kaygı duyuyorum.’’
Oysa, kaygı duyulacak bir şey yok. Ecevit 1974 Kıbrıs Barış Harekatı ile Kıbrıs'ta yeni döneme imza atan Başbakan. Denktaş ekliyor:
‘‘Kıbrıs'la ilgili Londra ve Zürih anlaşmalarını imzalayan ve Kıbrıs'ı kendine ilk getiren Başbakan Adnan Menderes ile Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'nun da heykellerini dikmek istiyorum!..’’
Menderes ile Zorlu'yu biz 27 Mayıs İhtilalinde astık!.. Şimdi, Kıbrıs'ta heykellerini dikmek!.. Askeri darbeler açısından ibretlik, politikacının kaderi açısından ise, derslerle dolu bir girişim!..
Durma Denktaş, dik onların heykelini!.. Biz de, kendi içimizde hoşgörü tohumlarını büyütebilir, kendi siyasal görüşlerimizi koruyarak, farklı görüş sahiplerinden nefret etmeyi unutabiliriz belki!..
Dava için bekleniyor
TAM70 bin kişinin yer değiştirmesi söz konusu, Annan Planı uygulanırsa.
Plandaki en çetrefilli konulardan biri, mülkiyet ve yer değiştirme. İki devlet, kurucu niteliği ile, kendi yurttaşlarına karşılıklı hak tanıyor. Türklerin malı mülkü Rum kesiminde, Rumlarınki bizde. Aradan otuz yıl geçiyor. Kim, eski malını, nasıl elde edecek?.. Hangi ölçeye göre?..
Loizidu, ‘‘Benim malıma Türkler el koydu’’ diye açtığı davayı kazanıyor. Oysa, Annan Planı'nda ‘‘görüşmeler başlarsa, bu gibi mahkemelerin durması tavsiye edilir’’ diye bir ilke var. İki taraf için de, ciddi bir olanak.
Loizidu gibi, dava açma hakkına Türkler de sahip. Ama, Türkler dava için 2004 Mayıs'ını bekliyor. Eğer, çözüm olmazsa, bu kez benzer davaları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde Kıbrıs Türkleri açmaya hazırlanıyor.