Paylaş
Öyle bir anayasa yapacağız ki, kentlerde imar talanını önleyecek.
Öyle bir anayasa yapacağız ki, ormanların korunmasını sağlayacak.
Ve elbette öyle bir anayasa yapacağız ki, özgürlükler genişleyecek, demokrasi rayına oturacak.
Özetle, kimin, hangi sorunu varsa, ülkenin hangi derdi varsa, çözümü yeni anayasadan bekliyor. Bu yanlış bir beklenti. Tek tek sorunların çözümü değil, ama genel çerçeve içinde demokratik standartları geliştirecek bir anayasa söz konusu. Kuvvetler ayrılığını pekiştirecek, yargı bağımsızlığına düşebilecek gölgeleri önleyecek, parlamenter demokrasinin işleyişini tıkayan engelleri aşacak bir anayasadan söz etmek gerek. Yoksa, tek tek sorunların çözümünü bu anayasadan beklemek yanlış.
72 milyon insan için yapılacak bir anayasada herkesin talepleri olabilir.
YA KÜRTLER
Çeşitli talepler arasında dikkatimi çeken bir soru var:
“Bu anayasa Kürt Sorununu çözer mi?”
Kürt Sorunu da, bir nokta beklenti. Özelliği. önemi, boyutları, kapsamı elbette çok farklı. Ancak çözümü, demokratik standartların yeni anayasada ne ölçüde yer alacağına bağlı. O standartlar Kürt Sorununu çözmeye yetecek mi? Kürtlerin beklentisini karşılayacak mı?
Örneğin, Kürtler demokratik özerklik istiyor. Bu bir anayasal sorun. Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetim biçimini değiştirecek bir konu. Ne olacağı bilinmez ancak, bu anayasanın ülkenin yönetim biçimini değiştirecek nitelik taşıyacağını sanmıyorum.
Buna karşılık, genişlemesi beklenen özgürlükler çerçevesinde, Kürtleri bugünden daha mutlu edecek, onların başka taleplerini karşılayacak maddelere yer verilmesi şart.
Bununla birlikte, anayasanın sihirli bir değnek olmadığını da bilmek şart.
İLK SİVİL ANAYASA
Meclis’te hazırlık komisyonuna katılan dört partiye bakınca, ilk anda, aralarında bir uzlaşma, ortak bir zemin bulma şansları zayıf gibi. Görüşleri çok farklı. Yine de, onların tarih önünde bir sorumluluğu var:
1924-2011, Cumhuriyet dönemi boyunca sivillerin yapacağı ilk anayasa olacak.
İşte bu sorumluluk bir sürpriz getirebilir. Ortak noktalar bulabilirler.
Çok mu iyimserim?
Uçak fabrikasından ‘babayiğitlere’
5 Ekim 2011 tarihli Saatli Maarif Takvimi yaprağında şöyle bir not var:
“85 yıl önce bugün, 5 Ekim 1926 Kayseri’de ilk uçak fabrikası hizmete girdi.”
1926, Cumhuriyet’in kuruluşu üzerinden henüz üç yıl geçiyor, yokluk ve sefalet içinde yaşanan Kurtuluş Savaşı’nın yaraları tam kapanmamışken, sanayileşme yolunda adımlar atılıyor, uçak fabrikası hizmete giriyor. Nerede bu fabrika şimdi? Neden kapandı? Neler oldu?
Saatli Maarif Takvimi’nde bu notu görünce, bugünlerde yerli araba üretecek bir babayiğidin arandığı aklıma geliyor. Nereden nereye? Cumhuriyet’in doksanıncı yılına giderken, hizmete girip yok olan uçak fabrikasından yerli araba arayışına.
O tarihten bugüne kadar gelmiş geçmiş bütün iktidarlara ithaf olunur.
Ah Beyoğlu vah Beyoğlu
O cıvıl cıvıl Beyoğlu şimdi perişan, eğlence yeri değil, sanki mezarlık. İstanbul’a renk katan o meyhaneler sisler içinde, cılız lambalar eşliğinde. İş azalmış, güç azalmış, işten çıkarmalar hızlanmış.
Sokaklara masa koymak yasak ya, geçenlerde bir lokantanın önüne konulan iki sandalye nedeniyle, zabıtalar acele devreye giriyor, sandalye koyan garsonu hırpalıyor.
Bir yandan o sokaklar kapatılırken, bir yandan bölgede gayrimenkul alım satımı hızlanıyor, ne hikmetse. Neden hızlanıyor, kimler alıyor, neden alıyor?
Rivayete göre, Beyoğlu için yeni bir proje var. Tarlabaşı ve Beyoğlu’nu yeniden düzenleme projesi.
Düzenlemek iyi de, var olan değerleri yok etmek, insanları işsiz bırakmak neyin nesi? Aklıma Salah Birsel‘in denemesi geliyor, “Ah Beyoğlu, Vah Beyoğlu”.
Berna ile Ferhat okula gidecek mi
“İleri demokrasi” önceki gün tecelli ediyor. Sadece parasız eğitim istemiyle pankart açan iki genç, Berna Yılmaz ile Ferhat Tüzer on dokuz ay, evet evet on dokuz ay hapis yattıktan sonra, tahliye ediliyor.
Hapis yetmiyor, okudukları üniversite onların kaydını siliyor, okuldan atıyor. Hangi hakla, ne yüzle? Pankart açtıkları için on dokuz ay hapiste tutmak ayıp, okuldan atmak daha büyük ayıp.
Tahliye oluyorlar, şimdi sıra kayıtlarının yenilenmesine geliyor. Okul kayıtlarını yenileyecek mi, direnecek mi? O kararı verecek koca koca profesörlerin aynaya bakması yeter.
Paylaş