Paylaş
Refah Partisi’ne ait Sincan Belediyesi tarafından düzenlenen törende sahnede yerde yatan birine iğne yapılıyor, o kişi uyandığında artık yeni düzene uyanan yeni bir insan olacak. O düzeni ayrıca anlatmak anlamsız. Oyunu izleyenler arasında dönemin İran’ın Ankara Büyükelçisi Mottaki de var, Türkiye tarafından istenmeyen adam ilan edilen kişi.
Erbakan’ın dış gezileri arasında İran, Nijerya, Libya, Sudan gibi gelişmiş, modern ülkeler var. Erbakan’ı Libya’da Kaddafi çadırda ağırlıyor, hiç hoş olmayan sözler söylüyor.
“Adil Düzen” kurulacak ya, faiz kalkacak, selem senedi gibi saçmalıklar ekonomiyi yönlendirecek, vs. “Yüz bin tank, yüz bin top” üretmek üzere atılan fabrika temellerinin çukurlarında kısa süre sonra çocuklar saklambaç oynuyor.
Toplumun çoğunluğunu tedirgin eden çeşitli ayrıntılar. Bugün hepsine gerekçe çoktan hazır.
EMEKLİ ETMEDİ
Bu saçmalıklar dizisine iki büyük tepki var.
Biri, hiçbir biçimde kabul edilemez 28 Şubat darbesi. Sincan’da tankların yürüyüşü. Aynı dönemde medyaya andıç düzenleniyor.
Tanklar yürüdüğü gün Refahyol Hükümeti’nde bazı DYP’li bakanlar o komutanın derhal emekli edilmesi gerektiğini Erbakan’la konuşuyor. Olayın tanıkları, o görüşmelerde Erbakan’ın yanında bulunanlar, bugün yüksek görevlerde. Başbakan Erbakan o komutanı emekli etmeye yanaşmıyor.
Bunlara rağmen, ne olursa olsun, o dönemde yaşananların hiçbiri darbeyi mazur göstermez. Anayasa Mahkemesi Refah Partisi’ni kapatıyor, yerine Fazilet Partisi kuruluyor.
Ve ikinci tepki, Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Bülent Arınç ve arkadaşları Erbakan’dan ayrılıyor, AKP’yi kuruyor.
RÖVANŞ ALMAK
AKP bugün darbelerle hesaplaşıyor, çok da iyi yapıyor.
Ne var ki, gelinen noktada AKP kendi 28 Şubat’ını uyguluyor. Askerle uzak yakın ilişkisi yok, sivil uygulama ama, bugün de otoriter bir düzen var. Medyaya olağanüstü baskı, tutuklamalar, kendi sermaye sınıfını, kendi işçi sınıfını yaratmak, kendi medyasını oluşturmak, toplumun bir bölümünü ötekileştirmek günümüzün gerçeği.
Arkasında AKP desteğini hisseden, önüne gelen herkes TV’lerde, gazetelerde atış serbest, istediğini suçluyor, istediğini karalıyor. Suç duyuruları birbirini izliyor. Tam bir 28 Şubat AKP fırtınası. Yeni eğitim tasarısı bile, öneriyi verenin ağzından, “28 Şubat’ın rövanşını almak” mantığına oturuyor.
28 Şubat 1997’de darbe var. 28 Şubat 2012’de ters yönde fırtına, toplum iyice bölünüyor.
14 yaşında imam hatip
4+4+4 eğitim sistemi için hazırlanan tasarı Amerika, Fransa ve İngiltere’yi örnek gösteriyor.
Tasarının gerekçesine göre, bu üç ülkede eğitim sistemi okulöncesi, ilköğretim, ortaokul/lise öncesi ve lise olmak üzere dört kademeye bölünüyor-muş. Bunlardan yola çıkarak 4+4+4 öneriliyor.
Oysa, bu üç ülkede de öğrenciler 16 yaşına gelinceye kadar temel eğitim dışında öğretim programı yok, mesleki öğretime yönlendirme yok. Öğrencilerin yetenekleri aynı program içinde, seçmeli dersler ve ders dışı etkinliklerle geliştiriliyor.
Verilen örnekler ile tasarının gerekçesi birbirini tutmuyor. Kaldı ki, o üç ülkede de, imam hatip okulları gibi, din ağırlıklı eğitim veren okullar yok. Tasarıya göre, ikinci dört yılın sonunda mesleki eğitim, çıraklık gibi farklı programların devreye girmesi öngörülüyor.
Okul 6 yaşında başlıyor, ikinci dört yıl, yani sekiz yıl sonra mesleki eğitim programı üzerinden 14 yaşında imam hatip okullarına gitmek mümkün hale geliyor.
Büyük hevesle bu yasayı çıkarmak isteyen AKP milletvekillerinin kaçta kaçı çocuklarını imam hatip okullarına göndermeyi düşünüyor?
Rumları görmezden gelmek çare değil
AB’den sorumlu Devlet Bakanı Egemen Bağış 1 Temmuz’da başlayacak Rumların AB Dönem Başkanlığı ile ilgili olarak, “Rumları muhatap almayacağız, onları görmezden geleceğiz” diyor.
Onlar da zaten Türkiye’yi ve KKTC’yi muhatap almayacak. Türkiye ve KKTC’ye yönelik, yaptırımlara yönelecek. Ortaya bir konu atacak, örneğin “Kıbrıs’tan Türk askeri çekilmelidir” ya da “Türkiye’de uzun tutukluluk süresi vardır, bunu incelemek için Türkiye’ye heyet gitmelidir” diyecek, Türkiye’nin inisiyatifi dışında Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyinde bu ve benzeri konuları tartışmaya açacak.
Böyle bir durumda Rumları muhatap almamak ya da onları görmezden gelmek çare olmayacak. Onların girişimlerine Türkiye Avrupa Parlamentosu ve Konseyinde ister istemez cevap vermek zorunda kalacak.
O nedenle, Türkiye’nin karşı senaryolar geliştirmesi gerek.
Paylaş