AKP’de Demirel ve Erbakan benzetmesi

"BEN Demirel olmam, şapkamı alıp gitmem. Ben Erbakan olmam. Sekiz saat ter içinde kalıp, sonra istifa etmem."

AKP’ye açılan kapatma davasının ardından, bazı kapalı toplantılarda AKP’lilerin Tayyip Eroğan’a dönük gözlemi böyle. Ben şunu soruyorum:

"Kapatma davası karşısında Erdoğan ne yapacak? Siyasal bir jargon var, vuruşarak çekilmek, böyle mi yapacak?"

El el üstüne oturup bekleyecek mi, yoksa mücadele mi edecek? Aldığım yanıt geleceğin gündemi:

"Çekilmek yok."

AKP, vuruşmak, demiyor. Ama, hukuki mücadelede sonuna kadar ısrarlı.

OLAY FARKLI

Demirel
ve Erbakan benzetmesi bugünkü duruma uymuyor.

Demirel’in başbakanlıktan ayrılması 12 Mart ve 12 Eylül darbeleriyle bağlantılı. 12 Mart’ta istifa ediyor. 12 Eylül’de bir ay Gelibolu’da gözaltında tutuluyor, Ecevit’le birlikte. Meclis ve partiler feshediliyor. Erbakan’ın terlemesi ise, o günün deyimiyle, postmodern bir darbe, 28 Şubat imzalı.

Oysa, şimdi darbe yok. Tamam yok, ama AKP şimdi her şeye yeni bir kılıf bulunduğu inancında. Onlara göre, globalleşen dünyanın hukuk yöntemi devrede.

ÖZÜR DİLEMEK

Dün sohbet ettiğim AKP’nin en yetkili iki, üç yöneticisinden biri:

"Danıştay baskını sonrasına bize yazmadığınız kalmadı, sonra Özden Örnek’in (Deniz Kuvvetleri eski komutanı) notlarının Emniyetçe doğru olduğu ortaya çıktı. Bizden özür dilemeniz gerekiyor."

Özürse, özür diliyorum. O yetkili devam ediyor:

"Biz demokrasi alanını genişletmek, bürokratik alanı daraltmak istedik, yine karşımıza çıktınız."

İyi de, toplumun yarısından çoğu, hatta AKP’ye destek vermiş olanlar bile, AKP’ye güvenini kaybediyor. Neden, nasıl, niçin? Yanıt içten:

"Bazı hatalarımız oldu, kendimizi anlatamadık. Mesela belediyeler üstüne vazife olmayan işlere kalktı, kardeşim sen belediyesin, sana ne olmadık işlerden."

Anlatmak bir yana, herkes kaygılı, "ılımlı, ılımsız İslami bir yere mi gidiyoruz" huzursuzluğu içinde. O belediyeler, o okullar, o lüzumsuz YÖK Başkanı, o içki yasakları benden mi cesaret alıyor?

AKP özeleştiri yapmak zorunda. Onların deyimiyle, "türbülansa girmiş topluma", huzur getirmek iktidarın görevi.

Çok çarpıcı Sezer-Erdoğan-Baykal

TAYYİP Erdoğan dün, türbanla ilgili çok önemli bir perde arkasını aralıyor. Üstü kapalı olarak:

"Ülkemde gerilim olmasın diye, beş yıldır bekledim. Baykal gündeme gelmesini istemediği için, bekledim, kurumsal mutabakat bekledik. CHP’nin akşam söylediği ile sabah söylediği farklı".

Bu sözlerin çarpıcı bir perde arkası var. AKP’liler anlatıyor:

"Beş yıl önce, bir MKYK toplantısında Başbakan bize bir olay anlattı. Cumhurbaşkanı Sezer ve Deniz Baykal’la üçlü bir görüşme oluyor, bir resmi davette. Başbakan türban konusunu açıyor. Hem Sezer, hem Baykal, ’evet türban yasağı kalkmalı’ diyor. Ama, sonra adım atmadılar."

Erdoğan
’ın, beş yıl bekledik, CHP’nin akşam söylediği ile sabah söylediği farklı, sözü, bu üçlü diyaloğa gönderme.

Eğer doğru ise, hatta ben yanlış olduğuna inanmıyorum, Erdoğan’ın durup dururken böyle bir olayı anlatması için hiçbir neden yok, Baykal’ın çok iyi bilinen ikili oyunu.

Vur, fakat dinle zamanı.
Yazarın Tüm Yazıları