Yalçın Doğan

Kapatmak yok ama ceza var

19 Haziran 2008
"BUNLAR şeriat istiyor". Bu durum kayıtlara geçiyor."Velev ki simgedir, diyemezsin". Bu söz kayıtlara geçiyor. "Bunların getirmek istediği düzen, Cumhuriyetle bağdaşmıyor". Bu tespit kayıtlara geçiyor.

AKP kapatma davasıyla ilgili diğer iddialara hak veren başka ayrıntılar. Onlar da kayıtlara geçiyor.

Kayıtlara geçen her cümle, AKP’yi kapatmaya adım adım yaklaştırıyor. Hele de, türbanla ilgili Anayasa değişikliğinin iptali, geniş bir çevrede, "tamam, AKP kapatılıyor" izlenimini pekiştiriyor.

Pekiştiriyor ama, buna rağmen ve bana göre, kapatmak ikinci planda.

Elbette bir senaryo olmak üzere.

İKİ DAYANAK

Mahkemenin ne karar vereceğini mahkeme üyelerinin kendileri bile bilmiyor. Bilmeleri de, mümkün değil.

Onların kararı bilmedikleri bir zamanda, benim, "yok, kapatılmayacak" demem, lehte ya da aleyhte bir tahmin ileri sürmem, bana bile garip geliyor. Kaldı ki, bilinmeyeni bol olan bir denklemde, "hayır böyle olacak" demek, risk. Öte yandan, kapatmaya karşı tavır.

Benim senaryomda iki dayanak noktam var.

1- Tuttuğum nabız.

2- Hukuki gerekçe. Her türlü kılıfa girebilecek hukuki gerekçe, her zaman var.

GEREKÇE

Tuttuğum nabız özel. Bana, "sanki kapatılmayacak" ilhamını veren bir izlenim.

Ancak, önemli olan hukuki gerekçe. O da şu:

"Türban düzenlemesi Anayasaya aykırı. O düzenleme iptal ediliyor. Hukuk denetimi gerçekleşiyor. Böylece, AKP’nin istediği farklı bir düzen, hukuk yoluyla engellenmiş oluyor. Türban iptali, AKP’nin amacının da iptali. Demokrasi açısından, partinin kapatılmasına artık gerek yok."

Senaryom bu hukuki analize dayanıyor.

AMA CEZA VAR

Bununla birlikte, bu senaryoda yine de, ceza var.

AKP’nin laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu, kararına yine de varılabilir. Ama, yukarıdaki gerekçeden hareketle, kapatmak yerine, Hazine yardımı kesilebilir.

Çok daha önemli:

Başta Tayyip Erdoğan olmak üzere, iddianamede siyaset yasağı getirilmesi istenen kişilerin belki hepsine değil, ama bir bölümüne beş yıllık yasak gelebilir.

Ve yine önemli:

Beş yıl siyaset yasağı cezası alanların, söylendiği gibi, ilk seçimde bağımsız milletvekili olarak Meclise girmeleri önlenebilir. Yasağın gerekçesi öyle yazılabilir.

Parti kapatmak yok, ama AKP’yi ve genel siyaseti etkileyecek cezalara kapı açık.

Bu benim senaryom.

Mahkeme iddianameye ve savunmaya bakar, çok farklı gerekçelerle kapatabilir.

Hatta, türban iptali, benim tezimin aksine, kapatma için daha güçlü bir argüman olarak kabul edilebilir.

Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olma tespitiyle birlikte.

Benimki yanılma payı taşıyan bir tahmin ve sadece senaryo.

Yine de, kıyıda köşede kalmış bir senaryo gibi gelmiyor.
Yazının Devamını Oku

Sürpriz YÖK plase Abdullah Gül

18 Haziran 2008
6 Kasım 1981’den bu yana ilk kez. 27 yıl sonra bir ilk.<br><br>Bugün Türkiye’de yirmiye yakın üniversitede rektör seçimi var. Aralarında İstanbul Teknik Üniversitesi, ODTÜ, Ankara Üniversitesi rektörleri de dahil olmak üzere, çeşitli Anadolu üniversitelerinde rektörler seçiliyor.

Kurala göre, üniversiteler altı aday seçiyor. Altı aday YÖK tarafından üçe indiriliyor. YÖK’ün üçe indirdiği adaylardan birini Cumhurbaşkanı rektörlüğe atıyor.

Rektör seçimi ve atanması, Türkiye’de hep olay. Çünkü, atamaya siyaset karışıyor. O adayın üniversiteye nasıl hizmet edeceği geride kalıyor.

EN ZAYIF YÖK

Bugün siyasal tercihlerin rol oynayabileceği bir süreç başlıyor.

Yazının Devamını Oku

Bu durumda dış güçlerin grevi

17 Haziran 2008
SADECE ikisinde eksik yok.Tuzla’da 31 tersane, yedi yat imal yeri, diğerleriyle birlikte 48 tesis var. Bunlardan sadece ikisinde iş güvenliği ve işçi sağlığı tamam. Diğerleri ölüme yelken açıyor. Çalışma Bakanlığı’nın 2007 Ekim raporu bunu söylüyor. İlk ölümlü kaza Nisan 2001. Ölüm ya da yaralanmalara ilişkin Çalışma Bakanlığı’nın pek çok raporu var:

"Bakanlığımız iş müfettişi tarafından yapılan inceleme sonucunda, meydana gelen iş kazasında (...) İnş. San. ve Tic. A.Ş. yüzde 80 oranında, işveren (...) İmalat Montaj San. ve Tic. A.Ş. yüzde 20 kusurlu, kaza geçiren işçi (...) kusursuz bulunmuş..."

Tuzla tersanelerinde arkası kesilmeyen iş kazaları ve ölümler sonrasında hemen her rapor benzer ifadeler içeriyor. Tespit aynı, ama sonuç değişmiyor.

FİİLEN SİYASET

Buna artık dayanamayan tersane işçileri dün, haklı olarak, protesto grevine gidiyor.

Tuzla’da üretim yedi ailenin elinde toplanıyor. (TMMOB, Tuzla Seri İş Kazaları Hakkında Rapor, 22 Ocak 2008, s.28). Dolayısıyla, aslında grev bu yedi aileye karşı.

Bazı ailelerin önemli bir özelliği var. Gemi ve yat yapım ve onarımı ile uğraşan ailelerin bazı üyeleri aynı zamanda fiilen siyasetin içinde. AKP ve MHP’den milletvekili olarak.

Burada ilginç bir durum var. O milletvekilleri de, "durumun resmen tespit edilmesini" istiyor. Ama, kazaların sonu yine de gelmiyor. Raporlarda yine işveren ve taşeronların kusurları sayılıyor.

Tuzla Tersaneler Bölgesindeki 48 işyeri ile birlikte, Türkiye’de gemi inşa ve onarım sektörü 62 tersaneye sahip. Bunların 56’sı özel sektöre, 4’ü Türk Silahlı Kuvvetleri’ne, 2’si kamu sektörüne ait. TSK ve kamuya ait tersanelerde kaza ya az ya ölümcül değil, ama Tuzla öyle değil.

İşte, dünkü grev ve protesto zaten bu nedenle Tuzla’da.

SEFALETİN İŞÇİLERİ

Gemi sanayi Türkiye’de olduğu gibi, dünyada da hızla gelişiyor. Çünkü:

1- Dünya ticaretinin yüzde 95’i deniz yoluyla yapılıyor.

2- 2005’ten itibaren 15 yaş üstü gemiler seferden men ediliyor.

Bu iki etken, gemi yapım ve onarımına talebi kamçılıyor. Ülkeler arasında var olan rekabet daha da artıyor.

Göz gözü görmeyen rekabet, 19. yüzyıl sanayileşmesi gibi. İşçilerin sefaleti ve sefaletin işçileri. Hem çalışma, hem yaşama koşulları insanlık dışı.

Bir ara Sanayi Bakanı Zafer Çağlayan Tuzla’ya gidiyor ve:

"Gemi inşa sanayiinde dünyada üçüncü sıraya yükselmemiz, dış güçleri mutsuz etmiş olabilir. Bunun iyi araştırılması lazım. Ama, bu hiç bir zaman iş yerinde güvenlik tedbiri alınmamasının sebebi olamaz."

Muhteşem bir mantık. Bu durumda, dünkü protesto ve grevler de, dış güçlerin senaryosu.

Teksatır.com.tr

TÜRKİYE’de her 100 kişiden 15’i, "imam nikahı gereksizdir" diyor. Geriye kalan yüzde 85, dini nikahı şart görüyor.

Avustralya Hükümeti’nin bütçe gelirlerinin yüzde onu kumardan alınan vergilerden oluşuyor.

Bizde bankalarda mevduat sahiplerinin yüzde 3.5’u, toplam mevduatın yüzde 90’ını elinde tutuyor. Gelir dağılımına denk bir mevduat dağılımı.

İnternetin gelişmesiyle birlikte, çeşitli alanlarda pek çok web sitesi doğuyor. Kimi doğru, kimi eğri, kimi dedikodu, kimi araştırma üretiyor.

Araştırma üretenlere son olarak teksatır.com.tr ekleniyor. Yukardaki üç örnek, teksatır’dan alıntı. Yöneticileri, derleyecekleri bilgileri, her gün sayıları kırk bini bulan toplum önderlerine iletme sözü veriyor.
Yazının Devamını Oku

Devletin eli sopalı hali

15 Haziran 2008
Türkiye’de bir milyondan fazla kişi işkenceye uğruyor. Kısacası her yetmiş kişiden biri. Dünya ölçülerine göre çok yüksek bir oran. Türkiye İnsan Hakları Vakfı da buna karşı İşkence Atlası’nı yayınlıyor. Ne var ki, İşkence Atlası işkencenin sıfırlandığına ilişkin herhangi bir ipucu vermiyor. Tersine, insanlık suçu uygulamaları bilinen yöntemlerle devam ediyor. Pek o kadar gün yüzüne çıkmasa bile./images/100/0x0/55ea9264f018fbb8f888baf3

Papağan tüneği, Filistin askısı, falaka, muz tüneği, tek ayak üstünde durmaya zorlama, uzun süre çömelmiş vaziyette tutma, uzun süre hayvan kafesinde tutma, kaba dayak, elektrik verme, suda boğma, başına naylon torba geçirme, üzerinde sigara söndürme, buz üzerinde yatırma, soğuk su sıkma. Ve orantısız güç kullanma. Ve cinsel tecavüz.

İnsanlığın yüz karası halleri. İşkence.

12 Eylül 1980 darbesinden sonra, Türkiye’de bir milyondan fazla kişi işkenceye uğruyor.

Son yıllarda kararlı biçimde izlendiği açıklanan, işkenceye sıfır tolerans politikalarına rağmen, Türkiye’de son yıllarda işkence yine artıyor. İnsan hakları örgütlerinin 2006 ve 2007 raporları artışı belgeleriyle ortaya koyuyor.

İŞKENCE ATLASI

Bunları ben söylemiyorum. Elimde "İşkence Atlası" isimli bir kitap var. Bu bilgiler o kitaptan.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) tarafından yayınlanan İşkence Atlası, farklı uzmanlık alanlarında pek çok bilim adamının katkısıyla hazırlanıyor. Ama, atlası asıl hazırlayanlar, ne yazık ki, işkence görenler.

İşkence görmüş on binden fazla kişi tedavi ve rehabilitasyon merkezlerine başvuruyor. Atlasta yer alan bilgi, belge ve fotoğraflar 1990 ile 2007 arasında, on sekiz yıl boyunca, bu merkezlere başvuran on binden fazla insanın tanıklığından oluşuyor.

Ekim 1975’de Tokyo’da Dünya Tabipler Birliği işkenceyi tanımlıyor: "İşkence, yalnız başına ya da bir yetkilinin emri altında davranan bir ya da birden çok sayıda kişinin bilgi edinmek, itiraf almak ya da başka bir nedenle, kasıtlı, sistemli ya da düşüncesiz biçimde, bir başka kişiye zor kullanarak, ona fiziksel ya da ruhsal yönden acı çektirmesidir."

İşkence Atlası, bu tanıma uygun olarak, 1990 ile 2007 arasında ilgili kurumlara başvuranlara ait muayene, tetkik ve görsel kayıtları bir araya getiriyor. İşkence yöntemlerine dönük mide bulandıran, insanlıktan utandıran fotoğraflarla birlikte.

En çok kaba dayak ve falaka var, yüzde 87. Onu elektrik şoku, basınçlı soğuk su ve cinsel işkence (yüzde 15.6 ile yüzde 31.5 arasında) izliyor.

ORANTISIZ GÜÇ KULLANIMI

Son zamanlarda çeşitli olaylar nedeniyle gündeme gelen, orantısız güç kullanımı 2006 yılından bu yana, Birleşmiş Milletler tarafından işkence olarak kabul ediliyor. "Gözetim yerlerinde ya da güvenlik güçlerinin direkt kontrolünün bulunduğu durumlarda, orantısız güç kullanımı zalimane ve aşağılayıcı muamele, işkence tanımı kapsamına girer." (İşkence Atlası, s.26).

Türkiye’de bir milyondan fazla kişi işkenceye uğruyor. Kısacası her yetmiş kişiden biri. Dünya ölçülerinde çok yüksek bir rakam. İnsana, insan olarak duyulması gereken saygının yerlerde süründüğü bir durum. Devletin eli sopalı hali.

"İşkenceye sıfır tolerans" çok isabetli bir politik karar, yerinde bir slogan.

Ne var ki, İşkence Atlası işkencenin sıfırlandığına ilişkin herhangi bir ipucu vermiyor. Tersine, insanlık suçu uygulamaları bilinen yöntemlerle devam ediyor. Pek o kadar gün yüzüne çıkmasa bile.

Çünkü, işkence görenler utanıyor. Duyulmasını istemiyor. Ancak onlar fiziksel ve ruhsal tedavi için, ilgili tıp merkezlerine başvurduğunda, işkence kayıtlara geçiyor.

İnsan olabilmek için, devletin sopasını elinden bırakması için, daha uzun zamana ihtiyacımız var.

Yazının Devamını Oku

Türk insanının yeni profili

14 Haziran 2008
KADIN hastalara erkek doktorların bakması rahatsız etmiyor.<br><br>Ama, çalışma arkadaşlarından birinin cüppeli ve şalvarlı olması da rahatsız etmiyor. Bir bakan eşinin türbanlı olması, okullarda öğretmenlerin, hastanelerde kadın doktorların, üniversitelerde kız öğrencilerin türbanlı olmalarının rahatsız etmediği gibi.

Dillerde dolaşan slogan, Türkiye değişiyor, toplum değişiyor. Hangi yönde ve nasıl değişiyor? Değişimin göstergesi ne?

AKP iktidarıyla birlikte pek çok şey değişiyor. Ve ortaya yeni bir profil çıkıyor. Ortalama Türk insanının profili. Cumhuriyet tarihinde hiçbir siyasal iktidarın yaratamadığı yeni bir profil. Sosyolojik açıdan çok önemli bir dönüşüm.

Karşımızda yeni hayat tarzı, bakışı ve alışkanlıklarıyla yeni bir insan profili var.

Amerikan araştırma kuruluşu The International Republican Institute tarafından iki ay önce yapılan anket bu değişimin ana hatlarını sergiliyor.

ÜÇ TEMEL DURUŞ

Yeni Türk insanı, geçmişe göre, kendisini:

Daha dindar, daha milliyetçi, ama merkezde görüyor.

Bu toplumun tümü için geçerli değil. Ama, belli bir çoğunluk ya da yeni insanın en fazla toplandığı yer bu üç alan.

Örneğin, halkın yüzde 36’sı kendisini tamamen dindar kabul ediyor. Şimdiye kadar böyle bir oran yok. Kaldı ki, yüzde 36 dışında kalanlarda da, dini inanış ağır basıyor.

Halkın yüzde 50’si kendisini daha milliyetçi görüyor. Gerçi, milliyetçilikten ne anlıyor, o ayrı ve bilinmiyor. Ama, kendisini milliyetçi görüyor. Çapraz sorularda, MHP’ye hiç yüz vermediğine göre, farklı bir milliyetçilik.

Siyasal yelpaze merkez ağırlıklı. Halkın yüzde 27’si kendisini merkezde görüyor. Merkez yüzde 23’ten yüzde 27’ye yükseliyor.

Kendisini sağda görenler ise, yüzde 28’den yüzde 22’ye geriliyor.

Kendisini solda görenlerde yüzde 1’lik artış var, son oran yüzde 11.

Daha dindar, daha milliyetçi, ama merkezde duruş. Çelişkili bir profil. Ama, yansıyan profil. Ayrıntılı incelemek gerek.

AB İLE REFAH

Yeni profil, yüzde 56 çoğunlukla AB’den yana. Hatta, AB için halk oylaması yapılsa, yüzde 61 AB üyeliği için oy kullanıyor. Buradaki ayrıntı farklı.

AB’yi istiyor, çünkü her üç kişiden biri, AB üyeliği ile birlikte, hayat pahalılığının düşeceğine, işsizliğin azalacağına, ekonomik gelişmenin artacağına inanıyor.

Serbest dolaşım ikinci, Türkiye’nin uluslararası gücünün artması üçüncü, demokrasinin gelişme beklentisi dördüncü sırada. Asıl ekonomi.

DÖNE DOLAŞA EKONOMİ

Yeni Türk insanı Güneydoğu’da yaşanan terörü başlıca iki etkene bağlıyor.

Yabancı devletlerin Türkiye’yi bölmek istemeleri ve bölgenin geri kalmışlığı.

Araştırmaya genel olarak bakıldığında, iki temel olgu var.

1- Türkiye’de yeni bir insan profili ortaya çıkıyor.

2- Sen, ben, o neyi konuşursak konuşalım, temel sorun ekonomi, halkın gündemi ekonomi. AB’den teröre kadar ve kendi günlük yaşamı varsa yoksa, ekonomi.

Bu, hem iktidarın, hem muhalefetin rehberi. Ekonomik çıkış, reçete, umut yoksa, bir araba dolusu laf çöpe gidiyor.
Yazının Devamını Oku

Mutsuzluğun lideri yine AKP

13 Haziran 2008
HEPSİ birden kan kaybediyor. AKP’nin altı yıla yakın iktidarı sonrasında kan kaybetmesi normal. Ya diğerlerinin? Siyaset bilimi açısından, normal olmayan muhalefetin iktidarla birlikte oy kaybına uğraması.

Bilim bir yana, CHP ve MHP’ye bakınca, kutsal pratik öne çıkıyor ve muhalefetin sefaleti anketlere yansıyor.

Amerikan araştırma kuruluşu, The International Republican Institute Mart sonu, Nisan başında Türkiye’de halkın nabzını tutuyor.

Farklı konularda anket düzenliyor.

Ankette, bu pazar seçim olsa hangi partiye oy verirsiniz, sorusu da var.

Anket sonucuna göre:

AKP yüzde 35.3, CHP yüzde 15.1, MHP yüzde 9.1, DTP yüzde 4.9.

Temmuz 2007 seçimlerine göre, partilerin hepsi oy kaybediyor.

Kararsızlar, hiçbir yere oy vermeyecek olanlar ve cevap vermeyenlerin toplamı ise, yüzde 28.8.

Her üç seçmenden biri kararsız ve ne yapacağını bilmiyor.

Bunun Türkçesi, siyasette boşluk var./images/100/0x0/55ead6dff018fbb8f89a077e

Daha da ilginci. Muhalefet bu kadar sefalete düşerken, halkın sefaleti de beş yıl öncesine göre, artıyor.

MUCİZE PALAVRASI

Ekonomik mucize masallarda. ABD araştırma kuruluşu Kasım 2006, Haziran 2007 ve Nisan 2008’de yaptığı anket sonuçlarını karşılaştırıyor.

Halkın yüzde 59’u, ailesinin maddi durumunun beş yıl öncesine göre daha kötüye gittiğini söylüyor. Bu oran 2006 Kasım’ı ile 2007 Haziran’ında yüzde 38.

Her üç kişiden ikisinin maddi durumu son beş yılda daha kötü. Bu, her anlamda tehlikeli bir yükseliş. Her türlü sosyal patlamaya gebelik hali.

Durumum daha iyi, diyenler ise yüzde 33’ten yüzde 21’e iniyor.

Halkın durumu kötüye giderken, Türkiye dünyanın bilmem kaçıncı ekonomisi oluyor, diye nutuk atanlar ile bu palavraya arka çıkanların anket karşısında yüzleri kızarır mı? Sanmıyorum.

KÖTÜMSERLİK DİZ BOYU

İnsanların maddi durumu kötüye gidiyorsa, ülke geneli için düşüncelerin de, kötümser olması kaçınılmaz. Bu gerçek, ankette görülüyor.

Soru: Genel olarak düşündüğünüzde sizce ülkemiz iyi bir yol da mı?

2006, 2007 ve Nisan 2008 itibariyle karşılaştırmalı olarak verilen yanıt kötümserliğin dik alası.

Halkın yüzde 73’ü ülkenin kötü yolda olduğu inancında. Üstelik, bu oran son iki yıla göre ciddi biçimde artıyor. İyi yolda diyenlerin oranı, yaygınlaşan kötümserliğe paralel yüzde 24’e düşüyor. Kötümserlik sadece ekonomiyle sınırlı değil. Toptan bir fatura.

Maddi durumu kötüye giden, ülkenin kötüye gittiğine inanan insanlardan ortaya mutsuz bir toplum çıkıyor.

İpe sapa gelmez taşkınlıklar, kavga, cinayet, boşluk, saçma sapan tepkiler, her an patlamaya hazır bir toplum. Tek tek örneklerini her gün görmek mümkün.

Demokrasi içinde bunun çaresi seçimlerde iktidar değiştirmekte yatıyor. Ama, muhalefet hiç bir ışık vermiyor. Desteği azalmasına rağmen, AKP tek başına iktidar şansını hala elinde tutuyor.

Diğer olgu, Amerika’nın Türkiye’ye duyduğu yakın ilgi. Bir ABD araştırma kuruluşu, insanlarla yüz yüze anket düzenleyecek ölçüde Türkiye’ye meraklı.

Hele de, o kuruluşun başında Cumhuriyetçilerin başkan adayı McCain varsa, olay daha heyecanlı. Başkanlığı kazanma şansı şu anda düşük olsa bile.
Yazının Devamını Oku

SPD’den Baykal’a reddiye

12 Haziran 2008
ARABAYI bizzat Abdullah Gül kullanıyor. Arabada Ankara’yı ziyaret eden Alman milletvekilleri var, hepsi SPD’li, Alman Sosyal Demokrat Parti’den.

İKNA İÇİN İMAMLAR

CHP milletvekili Algan Hacaloğlu Meclis AB Uyum Komisyonu’nda Almanlara tepkili:
"Siz Anayasa Mahkemesi’nin türban kararına karşısınız. Almanya’da üniversitede erkek öğrenciler kollarına gamalı haç takıp, Heil Hitler diye selam verse, bunu normal karşılar mısınız? Bu özgürlük alanı olsa bile, siyasi olarak nasıl bakarsınız? Faşist parti olamayacağına göre, bunu hoş karşılar mısınız? Bizde türban özgürlük alanı olabilir. Ama Başbakan, siyasi olarak, türban simgedir, derse, bu, toplumda tehdit olarak algılanıyor." Almanlar, AKP’nin yaptığı reformlara dikkat çekince, Hacaloğlu, "Burası Meclis, AKP komisyonu değil, sempatinizi başka yerde gösterin" diyerek, toplantıdan ayrılıyor.

Aynı toplantıda Almanya’daki Türklerin Türkçe ve Almanca eğitimlerinden de söz ediliyor. Dışişleri eski Bakanı ve AKP milletvekili Yaşar Yakış: "Çocuklar öğrenmek istese de, aileleri izin vermeyebilir. Onları ikna etmek için, imamları devreye sokabiliriz".
Yaşar Yakış’ı çok eskiden, büyükelçilik döneminden tanıyorum.

Yazının Devamını Oku

Halk yargıya sarılıyor

11 Haziran 2008
O kadar topa tutulan yargı var ya, yüzde 76.2 oranla, halkın en güvendiği kurumlar arasında ikinci sırada.

O kadar kavga çıkartılan türban var ya, yüzde 6 oranla, halkın günümüzde karşılaştığı en önemli sorunlar arasında dördüncü sırada. Dördüncü ama, sadece yüzde 6.

Amerika’da Cumhuriyetçi Parti başkan adayı Mc Cain. Onun başkanlığını yürüttüğü bir araştırma kuruluşu var. The International Republican Institute.Bu kuruluş 29 Mart-13 Nisan 2008 tarihleri arasında Türkiye’de 1554 kişilik örneklem üzerinden, yüzyüze ve ev görüşmeleriyle anket yapıyor. Çeşitli sorularla Türkiye’nin nabzını tutuyor.

Aynı anketi Haziran 2007’de de yapıyor ve 2008’le karşılaştırıyor.

SÜRPRİZ SONUÇLAR
Amerikalılar ankette kurumların güven değerlendirmesini araştırıyor. NATO, BM, AB, Meclis, siyasal partiler, yerel yönetimler, yargı ve ordu ve hükümete duyulan güveni soruyor. Değerlendirme 4 üzerinden. En güvenilir 4, en güvenilmez 1. Buna göre:

Yazının Devamını Oku