Yalçın Doğan

Karadziç’i yakalatan bakan Fener maçında

29 Ağustos 2008
"Ben yaptım, ben çözdüm, ben gittim, ben geldim" gibi, kendini sürekli afişe eden, sürekli kendini vurgulayan politikacılara benzemiyor. Oysa, Sırbistan’da yeni kurulan kabinede görev alan Boşnak bakan Rasim Layiç tarihi bir olaya imza atıyor. Sessiz, sedasız. Üç gündür İstanbul’da yürüttüğü görüşmeler gibi.

Önceki akşam Fenerbahçe-Partizan maçı. Partizan Sırp takımı. Layiç de, maça gidiyor. Tribünde o da var.

Layiç Sırp kabinesinde Çalışma Bakanı. Ama, önemli bir görevi daha var. Resmi adı biraz çetrefil. Eski Yugoslavya Savaş Suçluları Uluslararası Ceza Mahkemesi İle İşbirliği Konseyi Başkanı. Yani, savaş suçlularını yakalamakla görevli konseyin başkanı.

Sırbistan’da yeni hükümet kurulduktan kısa süre sonra, yıllardır aranan savaş suçlusu Karadziç yakalanıyor. Yakalamayı dünya basını, AB’den vize almak, diye yorumluyor. Oysa, yakalamada inatçı bir takip var.

SÜHA UMAR’IN ROLÜ

Perde arkasında ise, Sırbistan’daki kabinenin kuruluşuna çok ciddi katkıda bulunan başka biri var.

Türkiye’nin Belgrad Büyükelçisi Süha Umar.

Umar
Belgrad’da görevine bir kaç ay önce başlıyor. O sırada Sırbistan’da seçim var. Seçim sonuçları çok parçalı. Radikaller, liberaller, sosyalistler ve bu arada Boşnaklar. Her gurup kendi içinde parçalı. Koalisyon olacak ama, tarafları bir araya getirmek çok güç.

Cumhurbaşkanı Tadiç’in hükümeti kurmak için 126 oya ihtiyacı var.

Boşnakların altı milletvekili var. Ama, iki ayrı partide. Dördü Rasim Layiç’in başkanlığını yaptığı partide, ikisi Süleyman Uglanin başkanlığında öteki Boşnak partisinde.

Layiç ve Uglanin Boşnak ve aynı yerden, ama birbirlerinin can düşmanı. İki taraf onbeş yıldır birbirlerinin adamlarını öldürüyor. Siyasi olarak da, farklı çizgideler.

KABİNEDE ÜÇ BOŞNAK

Hükümeti kurmak için Tadiç’in Boşnakların oylarına ihtiyacı var. Eğer, Boşnaklar bir araya gelebilir ve Tadiç’i desteklerse, aylardır kurulamayan hükümet kurulma şansı elde edecek.

Büyükelçi Süha Umar burada devreye giriyor.

Umar
, önce iki Boşnak lideri barıştırıyor. Sonra, Tadiç’le aralarındaki siyasal farklılıkları gideriyor. Günler süren ikna turları sonrasında Rasim Layiç ile Süleyman Uglanin, Tadiç’i destekleme kararı alıyor, ikisi de yeni hükümette bakan oluyor.

Rasim Layiç işe, "önce Karadziç’i yakalamak" diye başlıyor. Fenerbahçe-Partizan maçını tribünden o da izliyor, yine sessiz, sedasız.

Süha Umar ise, Belgrad’da şu anda en merak edilen büyükelçi.
Yazının Devamını Oku

Af zincirinde bir yıldönümü

28 Ağustos 2008
SPİKERİN yüzünde güller açıyor. Sesi aniden daha da kadife yumuşaklığında:<br><br>"Sayın seyirciler, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığına seçilişinde birinci yılı bugün doldu." Zaten, herkes bu yıldönümünü merak ediyor. Herkes bu haberi bekliyor.

Gülen yüzler, tebessüm dolu bakışlarla haber sürerken, güm güm güm, vurgulu müzikle birlikte ekranda bir bant atlıyor:

"Çankaya Köşkü’nde bir yıl."

Dün sabah TRT haber bülteni. Dünya ve Türkiye kaynarken, TRT’nin ilk üç ya da dördüncü sıradaki haberi bu.

Belli ki, haber Çankaya TRT işbirliği ile hazırlanıyor. TRT Gül’ün Çankaya’da birinci yılını kutluyor. Daha doğrusu onun davulunu çalıyor. Yalakalık açısından iyi bir örnek.

O ONU, O DA ÖTEKİNİ

Aynı yıldönümünde başka bir hatırlatma var.

Meclis Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ı affediyor. Unakıtan, Abdullah Gül’ü affediyor. Gül, eski hocası Erbakan’ı affediyor.

Kayıp trilyon davası. Hazine zarara uğruyor. Zararda ön planda sorumluluk taşıyan iki kişiden biri Gül, öteki Erbakan.

Hazine zarara uğradığı için, Unakıtan’ın parayı kovalaması gerek. Oysa, oralı olmuyor, Gül yargılanmaktan kurtuluyor. Unakıtan, Gül’ü affetmiş oluyor.

Bunun üzerine CHP Unakıtan’ı Meclise şikayet ediyor. Meclis’e, yani AKP çoğunluğu Unakıtan’ı affediyor. Af zincirinde başlar afla dönerken, son halkada, Gül Erbakan’ı affediyor.

TRT Gül’ün yıldönümü haberinde bu affı da parlatıyor.

MÜTHİŞ BİR YIL

TRT’yi izliyorum, amma da bir yılmış!

TRT Gül’le dolu. 114 yasa, 1300 küsur kararname onayı, 17 dış gezi, iç geziler, Çankaya sofraları. "Benazir Butto ile görüşen son lider", TRT de sular seller gibi.

Ama yine de eksik, Gül dişlerini nasıl fırçalıyor, günde kaç gömlek değiştiriyor, sabah jimnastiğinde amuda nasıl kalkıyor, kızdığında nasıl tespih çekiyor, sevindiğinde en çok hangi kelimeyi kullanıyor, ayakkabısını nasıl bağlıyor, tıraş olurken hangi türküleri söylüyor.

Birinci yılında insan bunları da merak ediyor.

Aynı haberde Gül’ün bilinen sözü kendi ağzından: "Kapım herkese açık olacak."

Bir yıl içinde herkesin tanımı belli oluyor. Kendi yandaşları ve yalakaları.

Kafkaslar dağılıyor Türkiye birlik peşinde

ZAMAN zaman Tayyip Erdoğan Bakanlar Kurulu’nda Dışişleri Bakanı Ali Babacan’a boşuna çıkışmıyor. Aslında bu Babacan’a haksızlık. Çünkü dış politikada asıl hevesli olan Erdoğan’ın kendisi.

Kafkaslar’da harita değişiyor. Rusya ayrılıkçı iki bölgeyi Abhazya ve Güney Osetya’yı tanıyor. Gürcistan’ı bölmüş oluyor. İki hafta önceki savaşta silahlar şimdilik susuyor, ancak her an patlayabilir. Kısaca, Kafkaslar daralıyor.

Kafkaslar dağılırken, Tayyip Erdoğan Kafkaslar’ı birleştirmek için PAKT kurmak amacıyla yollara düşüyor. Bu girişim dünya basınında tek yönüyle haber oluyor, alay konusu. Kaldı ki, başta Amerika, kimse buna arka çıkmıyor.

Türkiye’nin içine düştüğü gülünç durum ortada. Dünyada, hatta hemen yanı başında olup biteni anlayamayan bir AKP hükümeti var. Neler olduğunu, nereye gittiğini kavramaktan uzak bir iktidar.

Orada kalsa iyi. Kafkaslardaki girişim, Türkiye’ye pahalıya patlayacak gibi. Özellikle enerjide.

Rusya, Türkiye’ye şimdi bir enerji faturası hazırlamayı düşünüyor.
Yazının Devamını Oku

Sen fiyatı kır farkı vermek benden

27 Ağustos 2008
MUŞ, Varto depremi. 1966. Belleklerden silinmeyen depremlerden biri. <br><br>Devlet söz veriyor, iki odalı ev yapacak, evleri yıkılanlara ev verecek. Depremi izleyen günlerdeki nutukları tahmin etmek güç değil. "Devlet yaraları saracak, kimse aşsız,yurtsuz kalmayacak." Yalanları. Aradan 42 yıl geçiyor, insanlar hala eve kavuşacak.

42 yıl içinde gelmiş geçmiş bütün iktidarların utancı. Bu utanç, temmuz sonunda Meclis’te kabul edilen bir yasa nedeniyle anımsanıyor. Kamu İhale Yasasına yapılan ek bir madde görüşülürken.

Sessiz sedasız kabul edilen o ek madde ,AKP için gözü karalığın son örneği.

TAM KIYAK

Ek madde şu.

31 Mayıs 2008 den önce ihalesi yapılmış olan inşaatlarda kullanılan malzeme fiyatlarındaki artışları devlet karşılayacak. Fiyat farkını ödeme yetkisi hükümete veriliyor.

Kazanılan ihale ile gerçekleşen fiyatlar arasında ciddi fark var. AKP bu farkı ödemek için , tesadüfe bırakmıyor, yasa çıkartıyor.

Neden? Bunun yanıtını CHP milletvekili Yaşar Ağyüz Meclis kürsüsünden veriyor:

"Şanlıurfa’da AKP konutları ihalesini binde 6 ile alan insana fiyat farkı vermek sizi vicdanen rahatsız etmiyor mu? Firma ismi vermeyeceğim. İzmir Konak’ta, Siirt Yağmurtepe’de, Kurtalan’da bu firma 9.147 konut almış, 890 trilyon 333 milyar lira, aynı firma başka ortaklıkta 7.915 konut almış, 852 trilyon 296 milyar lira. Siz bunlara fiyat farkı vererek, kendi müteahhitlerinize kaynak yaratıyorsunuz." (TBMM tutanakları, 30 Temmuz 2008, 1.oturum).

Mantık ve işleyiş basit. AKP’den yana olan müteahhitler, yani "bizden olanlar" ciddi fiyat kırarak ihaleyi kazanıyor. Arada çok fark olduğu, o fiyatlarla o inşaatı yapmak mümkün olmadığı için, AKP onlara aradaki farkı ödüyor.

Kime, ne kadar fark ödenecek, bunu hükümet belirliyor. Müthiş ve tam kıyak.

AB İTİRAZ ETTİ

Herkes uyurken, AB uyumuyor. Değişikliğe AB itiraz ediyor.

AB Kamu İhalelerinin şeffaf olmadığını, bu ihalelerin yolsuzluk kaynağı olduğunu uzun süredir ve defalarca dile getiriyor.

Kamu İhale Yasasının değiştirilmesi için bastırıyor. AB bastırıyor, AKP de değiştiriyor. Ama, daha geri giden bir değişiklik. Yapılan değişikliğin şeffaflıkla ilgisi yok. Tersine kendi adamlarını beslemek.

AKP onları, onlar da AKP’yi besleyecek.

Böylesine bir emme-basma tulumba varken, AB saçını, başını boşuna yoluyor.


Çevreci Erdoğan astronot bile olabilir

SİT alanlarında imar planı yapma yetkisi Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurullarına ait. Kültürü korumak, çevreyi korumak adına.

AKP Temmuz sonunda bir yasa geçiriyor. Buna göre:

Özelleştirme İdaresi kendi mülkiyetinde bulunan SİT alanlarında imar planı yapma yetkisi alıyor. Koruma kurulları bu alanlarda artık yetkisiz.

Çok açık, Özelleştirme İdaresi, kendine ait alanları daha iyi pazarlamak için , daha fazla rant getirecek imar planlarına yönelecek. Kültürmüş, çevreymiş, kimin umurunda.

Tayyip Erdoğan
çevreyi hallaç pamuğu gibi atacak hem bu yasayı çıkartıyor, hem de milletin gözünün içine baka baka, kendisini "çevrecinin daniskası" ilan ediyor.

İki uzay filmi izledikten sonra, kendisini "Ben astronotun daniskasıyım" diye ilan ederse, kimse şaşmasın.
Yazının Devamını Oku

Çevre ihlalleri Boğaz’a köprü olur

26 Ağustos 2008
EN fazla balık çiftlikleri konusunda celalleniyor. Kendisini "çevrecinin daniskası" ilan ettikten sonra, Tayyip Erdoğan balık çiftliklerinin yol açtığı kirlilik haberine çok sinirleniyor:<br><br>"Bugüne kadar neredeydiniz, ne yaptınız, niye sesiniz çıkmadı? Biz halletmeye çalışıyoruz." Desteksiz atışın sonu yok. Kimin sesi çıkmamış? Yedi yıldır balık çiflikleriyle ilgili haber ve yorumlar, aslında genel olarak çevre haberlerini toplasanız, Boğaz’a köprü olur. Hemen her gün bir çevre ihlali ve ona ilişkin haber ve yorumlar gazete arşivlerinde.

Ayrıca, itirazının "biz halletmeye çalışıyoruz" bölümü de, doğru değil. AKP iki yıl önce balık çiftliklerinin açık denizlere taşınmasını öngören bir yasa çıkartıyor. Ardından yayınlanan yönetmelik, taşınma için tarih sınırı getiriyor. 13 Mayıs 2007. Buraya kadar iyi, güzel.

Ama, balık çiftlikleri hala yerinde. Ne yasa uygulanıyor, ne yönetmelik.

ANA BAŞLIKLAR


Erdoğan’ın çevreciliği bu, sıra şimdi daniskasında. Daniskanın ana başlıklarında.

Aynı zamanda SİT alanı olan ve dünya koruma alanları arasında yer alan Pina Yarımadasında otel yapımına kim izin veriyor?

Ormanları yok eden 2B’ye, ardından orman alanlarının turizme açılmasına kim izin veriyor?

Orman yoksa, su yok. Su yoksa, su santralı yok. Buna rağmen, her dereye hidroelektrik santralın fiili sonucu var. Bol ağaç kesimi, bol hafriyat, bol dolgu. Eko-sistem sizlere ömür. Buna izin veren kim?

Gözler önünde kıyı yağması almış başını gidiyor. Tüm kıyılar, tatil yöreleri betonlaşıyor. Buna izin veren kim?

Çevre Bakanı Veysel Eroğlu açıklıyor, yirmi milyon insan kanalizasyondan yoksun. Erdoğan altı yıldır iktidar. Hálá bu eksiklik neden?

Çevrenin AB’ye uyumu için 60 milyar Euro gerekli. Altı yıldır çevrenin AB’ye uyumu için tek kuruş ayırmayan kim?

Bazı temel eksiklik ve yanlışları önceki iktidarlara boca etme zamanı çoktan geçiyor. Altı yıl yeterli bir iktidar süresi. Bu sürede AKP’nin çevre maceraları örneklerle ortada.

Çevreyi korumak için Erdoğan’ın "çevrecinin daniskası" olmasına gerek yok, Başbakan olsun yeter.

Dökülme Olimpiyatı

ÖVÜNMEKTEN bir hal oluyoruz, genç nüfusa sahibiz.

Doğru, 10-24 arası yaş arasında 19 milyon gencimiz var. Ağaç yaşken eğilir. Her alanda ve sporda gençlerin yetiştirilmesi kuralı. Dünyada böyle. Değil 10, 5-6 yaşında başlıyor adamlar sporcu yetiştirmeye.

Pekin Türkiye açısından Dökülme Olimpiyatı. Pekin için Türkiye 50 milyon YTL, (50 trilyon lira) ayırıyor. Sekiz madalya alıyoruz, sadece biri altın. Sekiz madalya, tanesi 6 trilyon 250 milyar lira, çok pahalıya mal oluyor.

Bu arada ata sporu güreş, sizlere ömür. Bir zamanlar dünya şampiyonası ve olimpiyatlarda fırtına gibi esen güreşçileri şimdi ara ki, bulasın.

Her alanda olduğu gibi, sporda da, "bizden mi, değil mi" mantığı ile yapılan atamalarla, olimpiyatlarda dökülmekten daha normal bir sonuç yok.

Şimdi AKP çözüm arıyor. Çözüm ararken, yetkililer birbirini suçlamakla meşgul. "Bizden" olanları koruyarak.

Son daniska Sinop’ta

SİNOP’ta nükleer santral yapımına karş çıkan bir gurup genç valilik önünde eylem düzenliyor. Tipik çevreci protestosu.

Sinop Valiliği eyleme katılanlara hayatı dar ediyor. Önce gözaltı. Para cezası. Sonra, gözaltında ne su, ne yemek, ne tuvalet izni. Ne bu hiddet, bu celal? Sözüm ona, otorite gösterisi. Aralarında yirmi ülkeden gelen 130’u yabancı gençler sanki terörist. Gözaltı bitiyor, hepsi Sinop’tan sürülüyor.

Sinop Valisi Zeki Şanal "hukuka aykırı işlem olmadı" diyor. Belki hukuka değil ama, insanlığa aykırı işlemler diz boyu.
Yazının Devamını Oku

Dairelerimi bozuyorsun çekil oradan

24 Ağustos 2008
Son nefesini vermekte olan kudretli imparator Azrail’e çıkışıyor: "Ömrüm boyunca düşmanlarla savaştım. Şimdi canımı alarak, benim yeni bir düşmanım olduğunun farkında mısın?" Son sözleri. Hayata veda ederken kayıtlara geçen son sözleri. Dünyaca ünlü ve tarihe damgasını vurmuş her ülkeden, her gruptan insan. Filozof, ressam, yazar, politik lider, kral, kraliçe, müzisyen, bilim adamı ve hatta peygamberin son sözleri.

Meslekten doktor olan Hans Halter işini bırakıyor, gazeteciliğe başlıyor. Değişik konularda kitaplar yazıyor. Bunlardan biri "Ünlü Kadın ve Erkeklerin Son Sözleri". (Leben Und Letzte Worte Berühmter Frauen Und Maenner, Bloomsbury Berlin Yayını, 2007). Farklı bir araştırma. Su içer gibi okunan kitapta hem ünlüler, hem son sözleri herkesin ilgisini çekecek türde. İşte onlardan seçtiklerim.

IŞIK, BİRAZ DAHA IŞIK

"Buldum" diyerek hamamdan fırlayan, bir cismin ağırlığının taşırdığı suyun ağırlığına eşit olduğunu kanıtlayan Arşimed’in başında, ölürken bir asker nöbet tutuyor. O sırada güneş var. Arşimed yere daireler çiziyor. Askerin gölgesi dairelere düşüyor. Son nefesini verirken, hálá problem çözmeye çalışan Arşimed askeri azarlıyor: "Dairelerimi bozuyorsun, çekil oradan."

Hasta yatağında son senfonisini besteleyen Beethoven, beste için geç kaldığını hissediyor: "Ne yazık, çok geç."

Bütün zamanların en acımasız gangsteri Al Capone, ölüm döşeğinde yediği nanelerin farkında: "Ben, milyonlarca insan tarafından dünyaya gönderilen bir hayaletim."

Bolivya’da bir okulda yaralı yatan Che Guevara, kendisini öldürmeye gelen sarhoş yüzbaşıya: "Korkak herif, beni öldürmeye geldiğini biliyorum, sen sadece bir insanı öldüreceksin." Yani, devrimi değil.

Dünya tarihine damgasını vurmuş İngiliz Başbakanı Churchill, evinde şöminenin karşısında: "Her şey o kadar can sıkıcı ki."

Kaza mı, suikast mı, hálá sırrını koruyan araba kazasında can veren Prenses Diana, her yanından kanlar akarken: "Ne oluyor, burada ne oldu?"

Atom çağının önünü açan Einstein: "Ben üzerime düşeni yaptım."

Filozof, yazar, dev bir adam Goethe’nin son sözü çok ünlü: "Işık, biraz daha ışık."

Rock n’Roll’u bir kültür patlaması olarak dünyaya yayan yıldızlardan gitarist Jimi Hendrix. Fazla alkol, fazla kokain sonucunda: "Seattle’deki konserime tahta sandık içinde çıkacağım."

İki bin beş yüz yıldır varlığını koruyan felsefenin yaratıcısı Çinli Konfüçyüs: "Akıllı olan, oraya solmuş bir çiçek gibi gider."

Arka arkaya kalp krizi geçiren Rus lider Lenin, Moskova dışındaki Gorki Sarayı’na götürülüyor. Eşi Krupskaya ona, Amerikan sosyalist yazar Jack London’ın Yaşama Hırsı kitabını okuyor. Başı yana düşerken Lenin: "Bana daha çok Jack London oku."

Napolyon hálá milliyetçi, hálá asker, hálá aşkıyla dolu: "Fransa... Ordu... Ordunun komutanı... Josephine..."

Meksika’da köylüleri ayaklandıran muhteşem devrimci Emiliano Zapata tuzağa düşürüldüğünde, çevresini yüzlerce asker sarıyor, hep birlikte ateş ediyorlar. Zapata: "Köle gibi yaşamaktansa, savaşarak ölmek iyidir."

Ve Hazreti Muhammed yüksek ateşle hasta yatağında: "Allahım, bana ölümümde yardımını esirgeme."
Yazının Devamını Oku

Rakı-viski savaşında AKP yaralı

23 Ağustos 2008
AKP rakı ile viski arasında sıkışıyor. AKP mi, rakı mı, viski mi, iki içki arasında sıkışmak mı? Allah hayırlara getirsin, bu sözleri yel alsın, ama almıyor. Tersine, rakı-viski savaşında yel AKP’nin üstüne üstüne esiyor.

Ezilip büzülse de, eğilip kılçık atsa da, amuda kalkıp ters perende çekse de, AKP yine de rakı ile viski arasında kalmış durumda. Hem de, fena halde.

AKP’nin arasında sıkıştığı aslında rakı üzerinden Amerika, viski üzerinden AB. Rakı ve viski üzerinden Amerika ile AB, Türkiye’de tozu dumana katıyor.

Rakı ve viskide vergi oranları Amerika-AB kavgası. Yine de, altta kalan AKP. Çünkü, vergi oranını belirleyecek olan sonuçta AKP Hükümeti.

Rakı ile viskinin vergi oranı, AB için sanki Kopenhag Kriterleri.

DAHA AZ RAKI

2007 itibariyle, Türkiye’de üretilen viski miktarı bir milyon 433 bin litre. 2007 rakı üretimi ise, iki milyon 937 bin litre.

Rakı üretimi viskiye göre fazla ama, bir önceki yıla göre, rakı üretim ve tüketimi azalıyor, viski üretim ve tüketimi artıyor.

İnsanlar geçmiş yıllara göre, daha az rakı, daha çok viski içiyor Türkiye’de.

Viskide vergi litre başına yüzde 70.9, rakıda yüzde 35.8. Viskide vergi rakıdan yüksek.

SAVAŞ NEDENİ

AB, viskideki vergi oranının düşürülmesini istiyor. Rakıcılar ise, bunu önlemeye çalışıyor. Viskide vergi oranı düşerse, tüketimin rakıdan viskiye kayacağı kaygısıyla.

İşte, AKP’nin başına dert açan durum bu. Bu durum, Latince casus belli vaziyeti. Latince’den çevirelim, savaş nedeni. Viskicilerle rakıcılar arasında. Amerika ile AB arasında. AKP’nin rakı ile viski arasında sıkıştığının fotoğrafı.

Viski Amerikan içkisi değil mi? Viskide vergi oranının düşürülmesini istemez mi? Özünde öyle. Ama, Türkiye’de rakı üretiminin önemli bölümünde Amerikan ortaklıkları var.

SON DURUM

Geçenlerde, AB’nin baskısına dayanamayan Türkiye viskide vergiyi litre başına yüzde 70.9’dan yüzde 60’a düşürüyor.

Kıyamet kopuyor. İki taraflı kıyamet. Rakıcılar, Amerikan ortaklıkları, "vaaay, neden düşürdün" diye kıyamet kopartırken, AB, "vaaay, neden bu kadar az düşürdün" diye bağırıyor. İnsan hakları, rekabet, serbest piyasa laflarıyla karışık.

AKP’nin düştüğü duruma bakar mısınız? Elinden gelse, Türkiye’de içkiyi zinhar yasaklayacak, gel gör ki, içki yüzünden Amerika ve AB ile ilişkilerine gölge düşüyor.

AKP içki savaşında yaralanıyor. Ne İsa’ya, ne Musa’ya yaranabiliyor. İçki ve AKP, insanın içi parçalanıyor.

Üç Y şampiyonu Erdoğan tıssss

İŞİNE ve dişine geldiğinde, Tayyip Erdoğan hiç zaman kaybetmeden ve en sert cümlelerle saldırıya geçiyor. Herhangi bir olay ya da eleştiri karşısında, işine ve dişine geldiğinde Erdoğan aslan kesiliyor.

Aynı aslanlık yolsuzluklarda. Meydanlarda kürsüye çıktığında her sefer ve ayrıca parti programında ve ayrıca hükümet programında ve ayrıca altı yıldır her fırsatta üç Y ile mücadeleden söz ediyor.

Üç Y, yasaklar, yoksulluk ve yolsuzlukla mücadele. Üç Y partisinin Anayasa maddelerinden biri. Vazgeçilmez kurallarının başında geliyor. Üç Y ile ilgili yüzlerce kez mangalda kül bırakmıyor.

CHP Grup Başkan Vekili Kemal Kılıçdaroğlu günlerdir bir belge açıklıyor. AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli ile ilgili. Dişli basının karşısına çıkıyor. Kendini savunmaya çabalıyor. Kılıçdaroğlu aynı gün "bunlar bir milyon dolarlık rüşvetin itirafıdır" diyerek, Şaban Dişli’yi bir kez daha kündeye getiriyor. Elindeki belgeye güveniyor.

Herkes Tayyip Erdoğan’dan Şaban Dişli hakkında düşüncesini söylemesini bekliyor. Ne var ki, üç Y şampiyonu Tayyip Bey’in, bu kez işine ve dişine gelmiyor ki, Şaban Dişli bağlamında günlerdir ses çıkarmıyor.

Üç Y ile mücadelede Y’lerden biri düşüyor, yolsuzluğun Y’si. Yolsuzlukla mücadele Dişli’ye kadar. Ötekiler Allah kerim.
Yazının Devamını Oku

Rakamlar şaka gibi, ama istifa

22 Ağustos 2008
KULLANILAN oy 218. Kabul 216. Ret 2. Oylama sonrası Meclis’te oturumu yöneten başkan: "Uyuşmazlık Mahkemesi üyelerimize ve milletimize hayırlar getirmesini diliyorum."

Ben de, hayırlar diliyorum. Vicdanım sızlayarak. 216 oyla Meclis’te kabul edilen Uyuşmazlık Mahkemesi yasası, pek çok yönden vicdanımı kanatıyor. Adalet duygumu yaralıyor.

AKP kapatma davası süreci sırasında çok çarpıcı bir olay yaşanıyor. Dünkü yazının özeti olmak üzere: AKP kapatma davası görüşülürken, karardan bir hafta önce Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç TBMM Başkanlığına yazı yazarak, Uyuşmazlık Mahkemesi ile ilgili tasarının bir an önce yasalaşmasını istiyor.

İki yıldır bekleyen tasarıyı AKP hemen öne çekiyor, istek yerine geliyor.

YARALANAN DUYGU

Adalet duygum yaralanıyor. Çünkü: Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı Ahmet Akyalçın aynı zamanda Anayasa Mahkemesi üyesi. Kapatma davasında oy kullanan bir üye.

Tasarı Meclis’te kabul ediliyor. Bir hafta sonra AKP davasında Ahmet Akyalçın kapatma aleyhinde oy kullanıyor.

Adalet duygum yaralanıyor. Çünkü:

Uyuşmazlık Mahkemesi yasasında yapılan değişiklik, mahkeme başkan ve üyelerine kıyak çekiyor. Ücret artışı, görev süresi uzatımı gibi.

Adalet duygum yaralanıyor. Çünkü:

Önünde kapatma davası bulunan yüksek mahkeme başkanı, kapatma kararının muhatabı olan iktidar partisinden, o dönemde hiçbir istekte bulunmaz. Hele de, kapatma davasına bakan mahkeme üyelerinden biri, bu istekten yararlanan konumda ise.

İSTİFA ZAMANI

Bu tatsızlığı gidermek gerek.

Ben Anayasa Mahkemesi üyesi, aynı zamanda Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı Ahmet Akyalçın’ı hiç tanımıyorum. Ömrümde ne gördüm, ne konuştum. Ne yer, ne içer, ne okur, ne yazar, dünya görüşü nedir, hiç bilmiyorum. Zaten bunların önemi yok. Ama, önemi olan başka bir şey var.

Bu skandaldan sonra Ahmet Akyalçın Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından istifa etmek zorunda.

Eder mi? Elbette kendi bilir. Burası Türkiye. Burada bu gibi tavırlar sürpriz. Bu ölçüler lüks.

YA MUHALEFET

Adalet duygumu muhalefet de yaralıyor.

Uyuşmazlık Mahkemesi ile görüşmeler tamamlanıyor, oylamaya geçiliyor.

Mecliste AKP 339, diğer partilerden, bağımsızlar dahil, 208 milletvekili var. Bu yasanın kabulündeki oylama sonucu şöyle:

Oylamaya katılan 218. Kabul 216, ret 2. (TBMM Tutanakları).

AKP 339 olduğuna ve 216 kabul oyu çıktığına göre, demek ki, oylamada 123 AKP milletvekili yok. Ama, asıl muhalefet.

İki kişi hariç, muhalefetin tamamı oylamada yok. Ara ki, CHP’yi bulasın. Ara ki, MHP’yi, DTP’yi, DSP’yi bulasın. Ve bağımsızları.

SADECE VAAZ


Şaka gibi. İkisi, 208 muhalefet milletvekilinden sadece ikisi. "Muhalefet yok" yargısını perçinleyen bir rakam. AKP’nin önünde siyasal engel olmadığını kanıtlıyor. AKP’nin istediği gibi at oynatabileceğini ilan ediyor.

Meclis açıkken, muhalefeti her salı kendi grubunda, kendi kendine vaaz vermekten ibaret sanan anlayışın sefaleti.

Zaten neresi sefalet değil ki?

Bu seferlik, oyunun sadece bu perdesinde sefaletin bir yanını ortadan kaldırmak, Ahmet Akyalçın’a düşüyor. Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından istifa ederek.

Gerisi toptan sefalet.
Yazının Devamını Oku

Kapatma kararından bir hafta önce ilginç rica

21 Ağustos 2008
İKİ yıldır bekliyor. Görüşme sırası 69. Meclis’te 68 tasarı görüşülecek, sıra ancak ondan sonra 69’a gelecek. Uyuşmazlık Mahkemesinin kuruluş ve işleyişi ile ilgili yasa değişikliği.

Unutulan, sırada bekleyen bu değişiklik tasarısı AKP için bir anda hayati önem kazanıyor. AKP, bu değişikliğin yasalaşması için, görüşme sırasını bir anda 69. sıradan birinci sıraya alıyor.

23 Temmuz’da. AKP için Anayasa Mahkemesi’nin kapatma kararından bir hafta önce.

Değişiklik kapatma kararından bir hafta önce kabul ediliyor. Ne alaka?

SIRRI ŞAHİN AÇIKLIYOR

Yasanın kabulünden sonra kürsüye teşekkür için gelen Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin Uyuşmazlık Mahkemesine gösterilen bu ani sevginin sırrını açıklıyor:

"Yüksek yargı organımızın başkanı TBMM Başkanlığına bundan on gün önce bir yazı yazarak, Meclis tatile girmeden önce, bu kanun tasarısının kabulü istikametinde bir talebi olmuş. İşte, şu anda bu tasarıya sahip çıkarak, yasalaştırdık". (TBMM Tutanak, 23 Temmuz, İkinci Oturum).

NEDİR BU MAHKEME

Üç soru.

1-Uyuşmazlık Mahkemesi nedir?

2-Yapılan değişiklik neyi içeriyor?

3-Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç Meclis Başkanı’ndan neden ricada bulunuyor?

Şimdi üç yanıt.

Yanıt 1-Uyuşmazlık Mahkemesi idari, adli ve askeri yargı kurumları arasında görev ve hüküm anlaşmazlıklarını çözüme bağlayan, yüksek bir mahkeme.

Yanıt 2-a) Uyuşmazlık Mahkemesi üyeleri Cumhurbaşkanı tarafından seçilirken, değişiklikle, bu mahkemede görev yapacak yargıçlar yüksek mahkemelerin genel kurullarınca seçiliyor.

b) Bu mahkeme başkanının görev süresi iki yıl iken, değişiklikle başkanın görev süresine ilişkin sınır kalkıyor. Üyeler ise, dört yıl görev yapıyor.

c) Ücret artışı

Değişiklikle birlikte başkan ve üyelerin ücretleri artıyor. Değişiklik 10. maddede şöyle:

"Toplantıya katılan başsavcılar ile asıl ve yedek üyelere, toplantı yapılan ay itibariyle, aylık ve ödeneklerinden ayrı olarak 7500 gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak miktarda ödenek verilir.

Bu ödenekler, damga vergisi hariç, herhangi bir vergiye tabi tutulamaz".

d) Mahkemeye bağlı genel sekreterlik kuruluyor, buraya memur kadroları veriliyor.

e) Adalet Bakanlığı bütçesinden çıkartılıyor, mahkemeye bağımsız bütçe veriliyor.

Ne mahkemeymiş ama! Madem bu kadar önemli, değişiklik neden iki yıldır bekliyor? Neden tam kapatma davasından bir hafta önce acele kabul ediliyor?

AHMET AKYALÇIN

Sıra şimdi üçüncü sorunun yanıtında.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç bu değişikliğin bir an önce yapılması için Meclis Başkanı’ndan ricada bulunuyor.

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı aynı zamanda Anayasa Mahkemesi üyesi Ahmet Akyalçın.

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı aynı zamanda Anayasa Mahkemesi üyelerinden biri. Eskiden de, şimdi de öyle. O üye Ahmet Akyalçın.

Acele yapılan iyileştirmeler Anayasa Mahkemesi’ne kıyak mı, değil mi?

Bu soruya görüşmelerde söz alan CHP milletvekili Halil Ünlütepe takılıyor:

"İktidar partisi aleyhine kapatma davası var. Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı aynı zamanda Anayasa Mahkemesi üyesi. Böyle bir durumda, bir anda bu yasaya öncelik verilmesini kabul edemiyorum. Bu size ve Yüksek Mahkemeye zarar verir".

Bağımsız milletvekili Kamer Genç:

"Bu yasanın özelliği Anayasa Mahkemesi üyelerinden birinin Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı olması. AKP kapatma davası görüşülürken, herhalde bu üyeye hoş görünmek için, iktidar partisinin verdiği bir taviz".
(TBMM, Meclis Tutanakları, 23 Temmuz, İkinci Oturum).

AKYALÇIN’IN OYU

Son soru, Amerikan deyimiyle, 66 bin dolarlık prima bir soru.

Kapatma davasında Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı Ahmet Akyalçın nasıl oy kullanıyor?

"Hayır, AKP kapatılmasın" oyu. Kapatılmasın diyen beş üyeden biri de o. Kapatılmasın kararı, bu yasa çıktıktan bir hafta sonra alınıyor.

Ahmet Akyalçın daha önceki Fazilet Partisi kapatma davasında nasıl oy kullanıyor? "Fazilet Partisi kapatılsın" oyu. Olabilir, sonuçta iki ayrı parti, iki ayrı dava.

Taşıdığı önemden dolayı insanı titreten Uyuşmazlık Mahkemesi yasası vatana millete hayırlı olsun. Kapatma kararına verilen oylarla birlikte.

AKP kapatılmıyor ve aslında iyi oluyor. Romanı yazılacak bir karar.
Yazının Devamını Oku