“- Önderlik (yani Apo) istedi, onun için geldik.
- Kürt açılımı süreci tıkanmıştı, onu açmaya geldik.”
Mahmur Kampından dönenlere sorgu sırasında aynı sorular yöneltiliyor:
“- Mahmur Kampına neden gittin?
- Mahmur Kampına ne zaman gittin?
- PKK ile ilişkin var mı?”
Hızlı çekim gibi. Sanki otomatik pilota bağlanmış bir sorgulama. Hemen, haydi, biraz daha çabuk, haydi, biraz daha.
Soruşturmada hız rekoru kırılıyor. 30 kişinin ifadesi üç buçuk saatte tamamlanıyor. Üç buçuk saat, yani 210 dakika.
DTP’lilerle İçişleri Bakanı Beşir Atalay.
Bazı PKK’lıların dağdan inerek, Mahmur kampından ayrılarak Türkiye’ye dönüş planını Atalay ile DTP’liler hazırlıyor. Adım adım. PKK’lıların giriş yaptığı Habur Kapısı’nda dün İçişleri Bakanlığı Müsteşarının hazır bulunması, onların gelişini devlet adına kontrol altında tutması, açılım sürecinde AKP-DTP işbirliğinin en net kanıtı.
Erdoğan-Baykal görüşmesi kameralı mı olsun, kamerasız mı diye, abuk sabuk bir yere takılmışken, AKP-DTP ortaklığı Kürt açılımını pratikte çoktan başlatıyor.
Topa ilk vuran AKP-DTP. Bu vuruşta CHP yine yok. Bilançonun kaybedenler hanesine yine CHP’nin adı yazılıyor. Çok yazık.
DEVLET SÖZÜ
“Hayır, benim sürem beş değil, yedi yıl, 2012’de değil, 2014’te bitiyor” biçiminde bir itiraz.
Eğer itiraz ederse, süreyle ilgili kararı Yüksek Seçim Kurulu veriyor. Bu kurulun vereceği karar kesin.
Gül’ü Meclis seçtiği için, sürede tartışma var. Eski kurala göre, Meclis seçtiği için süresi yedi yıl olabilir. Ama, o tarihte kabul edilen anayasa değişikliğine göre, Cumhurbaşkanlığı süresi beş yıl olduğu için, Gül’ün süresi de, beş yıl. İşte, bu tartışmalı. Kimi anayasa hukukçusu beş, kimi yedi yıl diyor.
Bir süre önce, hükümet sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek yaptığı ani açıklamada, Cumhurbaşkanlığı süresinin beş yıl olduğu duyuruyor.
Durup dururken, “eniştem beni niye öptü” tarzındaki açıklama üzerine, Cemil Çiçek’e sorduğumda, aldığım yanıt şu:
“Cumhurbaşkanını artık halk seçecek, bu ilk kez olacak. Nasıl seçecek, seçim usulü ne olacak, o ayrıntıları belirleyen bir yasa olması gerek. Son ana bırakıp, kargaşa yaratmamak için, şimdiden tedbir alıyoruz. Benim açıklama nedenim bu”.
GİZLİ GÜNDEM
Israrlı sorularıma karşı, Cemil Çiçek benim söylediklerime katılmıyor.
Yönetmen Halit Refiğ hasta yatağında, kendisini ziyaret eden Kültür eski bakanlarından Ercan Karakaş’a iki kitabını veriyor. Biri “Tek Umut Türkiye”, diğeri “Doğruyu Aradım, Güzeli Sevdim”.
Hasta yatağında Yorgun Savaşçı’nın yakılmasına değiniyor. O yakma olayı Refiğ’in içinde derin bir yara, aslında hepimizin yarası. Şöyle diyor:
“Filmin yakılması klasik bir sansür değil, tam siyasi ahlaksızlıktır. Örneğini ancak Hitler, Mussolini ya da Stalin döneminde görmek mümkün”.
Kitaplarında yazdığı gibi, Karakaş’la dertlerini paylaşıyor.
İKİ BELGESEL DAHA
“Hem sipariş veriyorlar, hem yakıyor ya da yayınlamıyorlar” diyor.
Refiğ’in yüreğini burkan, çektiği iki ayrı belgesel.
Biri “Gazi ve Latife” belgeseli. TRT ile anlaşmaya varıyor, senaryosunu yazıyor, ancak yayınlanmıyor.
Şeyhlik öyle ki, arabasının geçtiği yerde, tekerleğin bıraktığı izleri insanlar hastalarına sürüyor. İyileşmeleri için.
Bir dönem doğunun en ünlü Kürt şeyhlerinden Kasım Küfrevi okumuş, yazmış biri. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde ders veriyor.
Küfrevi 1957’de Ağrı’dan bağımsız milletvekili seçiliyor. Sonradan Demokrat Parti’ye (DP) geçiyor.
27 Mayıs sonrasında Yassıada’da yargılananlardan biri de, Kasım Küfrevi. DP yönetimini ve milletvekillerini yargılayan Yüksek Adalet Divanı Başkanı Salim Başol Küfrevi’ye soruyor:
“Bağımsız seçilmişsin, sonradan neden DP’ye geçtin?”
Herkes birine baskı yapacak. Biri gidecek, Hırvatlara baskı yapacak. Diğeri Sırplara. Türkiye’nin payına Boşnaklar düşüyor. Boşnaklar Müslüman, biz Müslüman, onun için, Boşnaklar bize.
Görev bölümünü AB yapıyor.
Gırgıra alırsanız, çok matrak. Ciddiye alırsanız, isyanları oynarsınız. Mantık terazisine vurursanız, nereye koyacağınızı bilemezsiniz. Ama, tarih bilginizi gözden geçirince, hiç yabancılık çekmezsiniz.
Tam dış baskı. Dış baskıyla, istedikleri gibi bir devlet yaratmak.
AB ÖNERİSİ
Konu bizden hafif uzak gibi, oysa biz olayın tam ortasındayız, üstelik ucu bize de dokunuyor.
AB Bosna-Hersek için yeni bir anayasa öneriyor. Anayasayı AB yapacak.
Yani, Bosna-Hersek’in nasıl yönetileceğine AB karar verecek. Tam iç işlerine müdahale.
Azerbaycan demek bu ölçüde önemli. Sadece siyasi değil, ekonomik açıdan da önemli.
“Azerbaycan’daki zengin petrol, doğalgaz, kobalt ve demir piriti kaynakları göz önüne alındığında,bölgenin jeostratejik önemi daha da açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.” (Ahmet Davutoğlu, a.g.k., s.464).
Azerbaycan Davutoğlu için vazgeçilmez önemde.
“Azerbaycan bölgede güçlü bir konum kazanmadıkça, Türkiye’nin bölgede ağırlığını arttırabilmesi de,(...) mümkün olamaz”. (Ahmet Davutoğlu, a.g.k., s.128).
Vay canına, varsa yoksa, Azerbaycan. O güçlü olmazsa, Türkiye bölgede nafile. Demek ki, Ermenilerle yakınlaşmada Davutoğlu en çok Azerbaycan’a dikkat ediyor. Yazdıklarından bu çıkıyor.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun kitabı Stratejik Derinlik, onun düşüncelerini yansıtıyor. Şimdi kitapta yazdıkları ile bakan olarak yaptığı birbirini ne kadar tutuyor, soru bu.
YİNE DE KIRGIN
Davutoğlu Ermeni protokolünü anlatmak için, geçen ay sonunda parti liderlerini dolaşırken aynı vurguda bulunuyor. Örneğin, DP lideri Hüsamettin Cindoruk’a aynen:
İstanbul'da uluslararası bir toplantı. Güneydoğu Avrupa İşbirliği Süreci gayri resmi dışişleri bakanları toplantısı. Bununla ilgili sürpriz bir haber var.
Toplantıya geçen pazar Yunanistan'da seçimden zaferle çıkan Papandreu da katılıyor. Papandreu Başbakan, aynı zamanda dışişleri bakanı.
Seçimin üzerinden daha dört gün geçmişken, Papandreu'nun Türkiye'ye gelişi acele biçimde birilerinin eteklerine zil çaldırıyor. Şu başlıkla:
“İlk ziyaret Türkiye'ye.”
Tamam, Papandreu Türkiye'ye geliyor, ama bu ilk resmi ziyaret anlamında değil.
PATRİĞİ TANIMAK
Papandreu toplantı bahanesiyle, asıl Patriğin duasını almaya, onun tarafından takdis edilmeye geliyor. Bu davranışının arkasında da, politik manevra yatıyor.
Hangi Yunan politikacısı Türkiye'ye gelmişse, mutlaka Patriğin elini öpmek için Fener Ortodoks Kilisesi'ne gidiyor.