Yarın.
Yarın kamu kesimi çalışanları, memurlar eylem yapacak. Türkçesi, greve gidecek. KESK (Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu) önderliğinde.
Dün KESK Başkanı Sami Evren’le konuşuyorum. Yarın okullarda, trenlerde, hastanelerde, kısaca memurların çalıştığı kurumlarda neler olacağını Evren yukardaki sözlerle anlatıyor.
Türkiye’de iki milyon 338 bin memur var. Sami Evren, “eyleme iki milyondan fazla çalışanın katılacağını tahmin ediyoruz” diyor.
“Dağdan inenlere iş buluyormuşsunuz...’
Yok, vakit kaybetmeden, dağdan iner inmez, onlar hemen işe giriyor.
“Bu hafta yüz PKK’lı daha geliyormuş...”
Yok, yüz az, üç yüz, hayır yedi yüz PKK’lı geliyor.
Ne emaneti? Kimin emaneti? Kim adına emanet?
Yargıtay üyesi bir yargıca, biri telefonda, “emaneti yatırdım” diyor.
Yargıç pür telaş, “neyi yatırdın kardeşim, açık açık söylesene” diye üsteliyor. “Neyi yatırdın, onu söyle’.
Karşıdaki şaşkın, “neyi olacak hakim bey, kirayı yatırdım”.
Mecliste Kürt açılımı görüşmelerinin ertesi günü. Batman’dayım. Sıcağı sıcağına, insanlar ne düşünüyor, ne hissediyor merakıyla sokaklarda dolaşıyorum, kahvelere giriyorum.
Kime rastlasam, kiminle konuşsam, istisnasız herkes aynı görüşte. Halkın ortak hissiyatını en iyi dile getiren kişi bir motor tamircisi:
“Açılım su gibi.”
Duru, pür, net bir ifade. Herkes katılıyor bu söze. Su gibi, yani açılım akıp gidiyor. Motor tamircisi ekliyor:
“Bizim beklentimiz var, ülke bütündür bölünmez.”
HAYATİ AYRINTILAR
Sohbet derinleşiyor. İşsiz olduğunu söyleyen otuz yaşlarında bir başkası katılıyor:
“Batıdan biri buraya gelse, hoş geldi, anasından gördüğü şefkati görür burada. Ama, valla ne bileyim, biz gitsek oraya, bize düşman gibi bakıyorlar.”
Şimdi AİHM’de karar bekleyen yaklaşık bin beş yüz dosya aynı içerikte. Milyonlarca liralık tazminat için sırada.
Adalet Bakanı Sadullah Ergin dün, aralarında benim de bulunduğum bir gurup gazeteciyle son dinleme olayları, yargıya baskı iddiaları ve dinlemeye verilecek ceza artışıyla ilgili olarak sohbet toplantısı düzenliyor. Ergin, dünya görüşüne katılmadığım bir politikacı. Ancak, makul ve mantıklı. Her soruyu sabırla yanıtlıyor. Çevresiyle iyi diyalog kuruyor. Bilgi verirken, ideolojik tavırdan uzak durmaya çalışıyor.
O zaman karşılıklı diyalog bilgi alış verişi düzeyinde akıyor.
SAVUNMA ALINACAK
Türkiye’nin tazminata mahkum olduğu örnek karar ve ona paralel, AİHM’de bekleyen bin beş yüz dosya, Ergin’in aktardığı bilgiler arasında.
Örneğin, bir tutuklu ya da hükümlü cezaevinde disiplin suçu işliyor. Şu andaki uygulamaya göre, disiplin suçunu işleyen kişinin savunması alınmadan, hakkında karar veriliyor, ona ek bir ceza veriliyor.
Kişinin savunması alınmadan verilen ceza nedeniyle, o kişi AİHM’e gidiyor. Bir süre önce AİHM’den çıkan kararda, Türkiye insan hakkı ihlali nedeniyle, tazminat ödemeye mahkum oluyor.
Bekleyen bin beş yüz dosyayı düşününce, Adalet Bakanlığı harekete geçiyor.
Polis her iki kentte o gençleri önce karakola götürüyor, sonra serbest bırakıyor. Yazdıkları yazı aynı:
“Çare Sarıgül.”
Türkiye Değişim Hareketi (TDH) lideri Mustafa Sarıgül’ü anlatan slogan. Bu iki olayı aktaran Sarıgül kendi siyasal geçmişinden örnek veriyor:
“CHP Gençlik Kolları’nda iken, biz de gruplar halinde yollara çıkar, dağa taşa, Umudumuz Ecevit yazardık. Onun mitinglerinde biz, on beş-yirmi kişi, slogan atınca, bizim arkamızdan mitinge gelen halk aynı sloganı atardı.”
Mitingler, duvar yazıları, sloganlar birer siyasal organizasyon. O organizasyon yolunda giderse, siyaset o parti ya da hareket için rayına giriyor.
BATMAN’DA
Geçen cumartesi günü Mustafa Sarıgül ve ekibiyle birlikte Batman’daydım. Ocak ortasında resmen partileşecek olan TDH’nin Batman il merkezi açılışı için.
Uçaktan indiğimiz anda, yukarda aktardığım organizasyonun iyi bir örneğini görüyorum.
Yıl 1997. Bütün cep telefonlarının dinlenmesini isteyen Emniyet Genel Müdürlüğü. O tarihte DGM var, Devlet Güvenlik Mahkemesi. Bir numaralı DGM isteği olumlu karşılıyor. Telefon dinlemelerine izin veriyor.
Kıyamet ikinci kez kopuyor. Bugünkü gibi, dinleme depremi, tele kulak rezaleti gibi manşetler birbirini izliyor. On iki yıl önce.
CHP milletvekili Sabri Ergül ve arkadaşları bu kepazelikle ile ilgili Meclis Araştırması istiyor. Önergeyi veriyorlar ama, önerge görüşülmek üzere, 250. sırada bekliyor.
Tipik Türkiye. Her yer dinleme krizi ile sarsılıyor, ama konunun Mecliste, en üst siyasal düzeyde araştırılmasını isteyen önerge 250. sıraya çakılıyor.
O telefonun dinlenmesine mahkemece karar verilmesi isteniyor.
O telefon kime ait? Belli değil, çünkü yazmıyor.
Neden dinlenecek? Belli değil, çünkü yazmıyor.
Mahkemeden sadece o telefonun dinlenmesi için izin isteniyor. Böyle dinleme izni isteme örneği, Cumhuriyet Tarihimizde yok.
O telefon sana ait, bana ait. Şu kuruma, bu kuruma, ama mafya babalarına ait.
Ve nihayet en duyarlı makamlardan birine, yargıçlara ve savcılara ait.
Tarihte örneği var, bir ülkeye faşizm önce korku salarak geliyor. Faşizmin önce kitle ruhu yaratılıyor. Ardından ilk hedef yargı. İktidar yargıyı baskı altına alıyor. Çeşitli yollarla.
En geçerli baskı, kitlesel etki yaratması açısından, dinleme. Dinlenmekte olmak, insanın yüzlerce kişi karşısında kendini çıplak hissetmesi gibi. İnsanın kendini toplama kampında hissetmesi gibi.