Yalçın Doğan

Ağca: Al işte Ergenekon

19 Ocak 2010
CIA Türkiye Masası Şefi Paul Henze:<br><br>“Ağca kime çalıştığını hiç bir zaman bilmedi.”

Ağca kime çalışmış olduğunu belki bilmiyor ama, böyle konuştuğuna göre, belki Paul Henze biliyor.

Hakkında onca kitap yazılıyor, onca röportaj, görüşme v.s., ama Abdi İpekçi’nin öldürülmesi Türkiye’de hâlâ en karanlık cinayetlerden biri.

Cinayet başından sonuna kadar bin türlü soruyla dolu. Yakalandığında, o yıllarda televizyonlarda yayınlanıyor, “İpekçi’yi ben öldürdüm” diyor. Ama, sonra “ben öldürmedim” iddiasını sürdürüyor.

Cinayet sonrası, tıpkı cinayet gibi, sırlarla dolu. Özellikle Ağca’nın Maltepe Askeri Cezaevi’nden asker elbisesiyle kaçırılması bu esrar perdesinin en can alıcı sahnelerinden biri.

Yazının Devamını Oku

Belki de koalisyonlar daha iyi

16 Ocak 2010
ALI al, moru mor odadan içeri girdiğinde, kendisinden hiç de beklenmeyen bir tepki içinde. 82 Anayasası’nın mimarlarından Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı müthiş öfkeli:

“Her şeyi biliyor, Ticaret Hukukunu biliyor, Medeni Hukuku biliyor, Borçlar Kanunu, İmar Kanunu ve tabii ki, Anayasa Hukukunu da biliyor, bize hiç ihtiyacı yok”.

Serin kanlı tavrıyla tanınan, üç düşünüp bir konuşan Prof. Aldıkaçtı’yı bu kadar sinirlendiren 12 Eylül rejiminin lideri Kenan Evren.

82 Anayasası hazırlanırken, Aldıkaçtı sık sık Evren’le buluşuyor. Her buluşma Aldıkaçtı için stres kazanı. Çünkü Evren hukuk, iktisat, sosyoloji, geometri, antropoloji, istatistik hepsini sular seller gibi biliyor.

Çok tipik. Bizde o koltuğa tek başına oturanların çoğu artık her şeyi bilir hale geliyor.

Yazının Devamını Oku

Sonbaharda kıyamet kopacak

15 Ocak 2010
“ANİ Tehlike, Üçüncü Adam, Beni Seven Casus, Kafkas Mahkumu” hemen ilk akla gelen Soğuk Savaş yıllarının casus filmleri. Ya da uzay ve denizaltı filmleri.

Rusya ile Amerika, Almanya ile İngiltere, Rusya ile İngiltere, Almanya ile Amerika arasında özellikle İkinci Dünya Savaşı sırası ve sonrasında karşılıklı casusluk ve hile numaralarını anlatan filmler. Karşıdaki ülkenin canını propaganda ile acıtan filmler. Bir ara çok moda.

Bu tür filmlerden biz de nasibimizi alıyoruz, “Geceyarısı Ekspesi”, müthiş Türkiye aleyhtarı bir film, bizim de canımızı acıtıyor.

Filmi yapan firmaya değil, filmde imzası bulunan ülkelere notalar veriyoruz, protesto ediyoruz. Hatta, resmi yoldan Türkiye’nin tanıtımına ağırlık veren filmler, posterler, lobiler birbirini izliyor.
KURTLAR VADİSİ

Yazının Devamını Oku

‘Davut Boynuzu’ işe yaramadı

14 Ocak 2010
ASKERİ kuvvetlerini geri çekiyor İsrail. Suriye’nin elini güçlendirmek için.<br><br>Ne zaman? 1998 sonbaharında Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş, sınırda Şam’ı “siz Öcalan’ı daha ne kadar koruyacaksınız” diye tehdit ettiği bir sırada.

İsrail askerini geri çekiyor, Türkiye-Suriye arasında çatışma çıkarsa, Şam’ın bir de Güney Lübnan’da asker tutmasını önlemek için. Türkiye’ye karşı, Suriye’ye yardım.

Ankara, “İsrail ile PKK arasında bağlantı mı var” kuşkusuna kapılıyor.



* * *

Türkiye Tel Aviv Büyükelçisini geri çekiyor. Diplomatik ilişkileri ikinci katip düzeyine indirgiyor.

Yazının Devamını Oku

Abdülaziz’in valsi, üç dinin ilahisi

13 Ocak 2010
SAHNEDE aynı anda 303 kişi. Şiir, müzik, dans, çocuk korosu, gösteri ve ilahiler. Hepsi Batı formatında ve çoksesli icra ediliyor.

İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti. Uzun bir serüvenin ardından önümüzdeki cumartesi günü açılış töreni yapılacak.

İstanbul’un 2010’da Avrupa Kültür Başkenti olarak kabul edilmesinden sonra, bu etkinliklerle ilgili oluşturulan kurulda sular bir türlü dinmek bilmiyor. Kurulun üyeleri zaman zaman birbirine giriyor, birileri kuruldan istifa ediyor, etkinlikler için ayrılan para bir yetiyor, bir yetmiyor, siyasi el oraya da uzanmakta gecikmiyor.
YEKTA KARA

Oysa, kendi haline bırakılsa, siyasi müdahaleden uzak kalsa, gürültü filan çıkmayacak.

Yazının Devamını Oku

Sivil girişimin çevre zaferi

12 Ocak 2010
ÇOĞUHAN Kasabası, Kahramanmaraş’a bağlı.<br><br>Afşin-Elbistan Termik (kömür) Santralı’nın hemen yanında. Bu kasabada halkın yarıdan fazlası kanser.

Aynı yörede Kabarcık Üzüm artık yetişmiyor. Dermeson fasulye artık yetişmiyor. Tütün ve şekerpancarı üretiminde verim hızla düşüyor.

Santraldan çıkan külleri rüzgâr önüne gelen yere savuruyor. Küller insana çarparsa, kansere yol açıyor. Tarlalara düşerse, tarım arazileri elden çıkıyor, toprak değerini yitiriyor. Hava kirli, su pis, çevre sisli.
ÖZTÜRK VE ÖZBOLAT

Elbistan’da bir inşaat mühendisi santraldan çıkan küllerin verdiği zararı önlemek için, bir sivil toplum örgütü kuruyor.

Yazının Devamını Oku

Kendini ifade tarzı şimdi sokakta doğuyor

9 Ocak 2010
PEMBE, yeşil saçlar. Üç gözlü devlerin dinozorlarla savaşını anlatan çizgi filmler. Yandan açık, üstten örmeli, file çizmeler. Renk cümbüşüne çarpmış, yünlü, pamuklu kumaşlarla karışmış ceketler. Tencere yuvarlanmasından yayılan gürültüyle bestelenen müzikler. Bunların hepsi hayatın içinden. Müziği, davranış biçimi, filmi, giyim tarzı, hatta düşünce tarzı hep hayatın içinden. Tek bir kişiye ait iken, bir sokağın alışkanlığına, bir kentin, bir ülkenin tarzına dönüşüyor ve nihayet evrensel kalıplara dökülüyor. Gelenekler yıkılıyor yeni bir dünya doğuyor.
Sokakta doğan moda (street fashion) hızla dünyayı sarıyor. Lokal, glokal oluyor. Yani, yerel olan, evrensel oluyor.
Glokal (local-glocal), globalleşme benzeri yeni bir kavram.
KENDİNİ İFADE
Her şey bireysel bir kavramın yeniden tanımıyla ortaya çıkıyor.
Kendini ifade etmek, kendini olduğu gibi ifade etmek.
Giydiği ceketle, şapkayla, etekle, çizmeyle, pantolonla, dinlediği müzikle, gittiği eğlence yeriyle, izlediği filmle, yediği yemekle, okuduğu gazete ve kitapla, evine aldığı koltukla, masayla kendini ifade etmek.
Hayatın bütün ayrıntıları kendini ifade etmenin tarzına dönüşüyor. O tarz başkalarının da tarzına dönüşüyor, moda oluyor. Sokaktan taşan moda, geleneksel moda dünyasını sarsıyor. Hatta teknolojiyi, hatta reklam dünyasını yeniden biçimlendiriyor.
Örneğin, Coca-Cola dünyanın her yerinde satılıyor. Ama, Coca-Cola klasik reklamından vazgeçiyor, gittiği ülkenin alışkanlıklarına göre değişiyor. O ülke halkının kendini ifade tarzına eşitlenen bir reklama dönüşüyor.
Örneğin, McDonald’s Suudi Arabistan’da klasik reklamını değiştiriyor, biz domuz eti kullanmıyoruz, diyerek, o ülke halkıyla uyum sağlıyor.
İster istemez, kendini ifade eden kültürün yanında yer alıyor.
UYUM BİZE GÖRE
Sokaktan doğan moda ilk belirtilerini Japonya’da Harajuku bölgesinde gösteriyor. 1960’ların ortalarında. Zaman içinde bir akıma dönüşüyor. Yeni bir trend. O trend kendi felsefesini yaratıyor.
Trend öyle böyle devam ederken, son üç ayda müthiş bir ivme kazanıyor.
Yahudi asıllı Amerikalı Tawi Gevinson isimli San Fransisco’da yaşayan 13 yaşındaki bir kız geçtiğimiz eylül ayında bir Amerikan moda dergisine bir yazı yazıyor. Dergi yönetimi yazıyı beğeniyor, yayınlıyor, bir sonraki sayı için yine bir yazı istiyor.
13 yaşındaki Gevinson yazılarında ünlü moda markalarını telaşa düşüren, geniş kitlelere yeni yaşam tarzı gösteren bir hedef belirliyor.
Kendinizi en iyi nasıl ifade ediyorsanız, öyle giyinin, öyle için, öyle yiyin, öyle koşun, öyle okuyun, evinizi öyle döşeyin, öyle müzik dinleyin.
Biz dinlediğimiz müziğe, giydiğimiz gömleğe uyum göstermeyeceğiz, o müzik, o gömlek, o yemek, o sandalye, o film bize uyum sağlamak için yeniden tasarlanacak.
Nasıl müzik, nasıl bluz, nasıl film vs., bunu sokak belirliyor. Sokaktan yansıyan tarz, yerel (lokal) tarz, evrensel (glokal) hale geliyor. Koca firmalar bu tarzla uyum içinde olmak için, üretim biçimlerini değiştiriyor.
Sokak, değişik alanlarda üretim yapan dev firmaların gözü kulağı oluyor. Sokaktaki yaratıcılık dünya çapındaki firmalara yol gösteriyor. Modern hayat kendini yeniden sokakta üretiyor. Kendini ifade tarzından hareketle. Sokaktaki alternatif yaşam daha renkli, o nedenle daha renkli kültür ve stil yaratıyor. Temelde bireysellik yatıyor.
Bireysellik çok başka bir alana yansıyor. Siyasette çoğulculuğu zorluyor.
YA TÜRKİYE
Sokakta doğan kendini ifade tarzı, her yerde insanlara yeni bir hayat anlayışı aşılarken, Türkiye bunun henüz başında.
Türkiye’de kendini ifade tarzı, daha çok protesto kültürü olarak var. Siyasi olarak var.
Belki biraz müzik, belki biraz giyim tarzını da eklemek mümkün. Ama, baştan başa bir hayat tarzı olarak, sokaktan doğan moda, bizde henüz emekleme sürecinde.
Yazının Devamını Oku

Checks and balances kalmayınca

8 Ocak 2010
BU kalmayınca, işler Arap saçına dönüyor, demokrasi aksıyor. En tehlikeli gidiş başlıyor, tek adam hegemonyasının yolu açılıyor.

Bu, yani demokrasileri ayakta tutan, çoğulculuğun vazgeçilmez Anayasal kuralı, Anglo-Amerikan söylemiyle checks and balances sistemi. Bizdeki karşılığı ile karşılıklı denetim ve dengeleme.

Siyasette birileri karar alıyor, birileri uyguluyor, birileri kararları ve uygulamayı denetliyor. Meclis denetliyor, yargı denetliyor ve hatta medya denetliyor.
Demokrasi böyle işliyor, dengeye böyle geliyor. Açıklar böyle kapatılıyor. Herkese söz hakkı böyle doğuyor. Her kurum birbirini denetliyor.

En yüksek denetleme makamı Cumhurbaşkanlığı.ONUN SÖZÜ SON SÖZ

Yazının Devamını Oku