Hani, AB Büyükelçilerini toplayıp, Tayyip Erdoğan’ın hepsine fırça atarak, “gözünüz kör mü” diye gümbürdediği Avrupa Parlamentosu raporu var ya, işte o rapor.
Bizim hükümet gümbürdüyor, ama Avrupa Parlamentosu da, kendi üslubunda hükümetin dikkatini fena halde çekiyor. Ergenekon davasıyla ilgili olarak.
Avrupa Parlamentosu Avrupa Birliğinin parlamentosu. Her ülkeden insanlar, kendi siyasal görüşleri doğrultusunda, kendi ülkelerinde seçiliyor ve Brüksel’e giderek, bu parlamentoyu oluşturuyor. Burası Avrupa Birliği halklarının meclisi. Önemi burada.
KAYGI DUYULUYOR
Bu parlamento Şubat ayında Türkiye raporu hazırlıyor. Her yıl olduğu gibi, rutin bir işlem. Sonra onu görüşüyor ve oyluyor.
Rapor Türkiye’nin çeşitli iç ve dış sorunlarını ele alıyor. Raporun 11. paragrafı, bugüne kadar bizde hiç bir yerde yayınlanmıyor. Yanılıyor olabilirim, ama herhangi bir yerde gördüğümü hatırlamıyorum. 11. paragraf Ergenekon’u ele alıyor:
“Avrupa Parlamentosu kapsamı çok geniş tutulan Ergenekon davasını kaygıyla izlemektedir.”
Adalet Bakanlığının açıklaması tam o zamana denk geliyor. Açıklamadan kısa süre sonra, Erzurum’da İlhan Cihaner tutuklanıyor.
Sabahın köründe bir bakanlığın resmi açıklamasının Cumhuriyet tarihinde eşi, benzeri yok.
Sabahın köründe resmi açıklamanın iki örneği var. 27 Mayıs ile 12 Eylül askeri darbe sabahlarında. Üçüncü darbe, 12 Mart Muhtırası TRT’nin saat 13.00 haber bülteninde yayınlanıyor.
Askeri darbeler açıklanması ardından TV ve radyolarda Hasan Mutlucan’dan türküler yayınlanıyor.
Bireysel tüketici kredi borcunu ödeyemeyenlerin sayısı 677 bin 78 kişiye yükseliyor. Bir yıl önce aynı sayı 451 bin 392 kişi. (Merkez Bankası 2 Şubat 2010 listesi).
Darbe iddiaları hızla yayılıyor, Erzurum’dan Eskişehir’e, İstanbul’dan İzmir’deki karacı ve denizci en yüksek komutanlara kadar. İddia bu, olabilir.
Kredi kartı borcunu ödeyemeyenlerin sayısı 1 milyon 343 bin 758 kişi. Bir önceki yıl aynı sayı 640 bin 162 kişi. (Kaynak, Merkez Bankası).
Konut, taşıt gibi tüketici kredileri ile kredi kartı borcunu ödeyemeyenlerin toplamı bir yılda tam iki kat artıyor.
Bir yıl önce tüketici kredisi ve kredi kartı borcunu ödeyemeyenlerin sayısı bir milyon 91 bin 554 kişi iken, şimdi bu borçlarını ödeyemeyenlerin sayısı iki milyon 20 bin 836 kişiye yükseliyor. (Kaynak, Merkez Bankası).
GERÇEK GÜNDEM
Her demokratik ülkede, herkes soruşturulabilir. General ve amiraller dahil. Onların ifadeleri hem de, onlar görevleri başında iken alınıyor. Olabilir.
27 Ocak 2006’da ödenemeyen tüketici kredi miktarı 226 milyon lira. Dört yıl sonra, 29 Ocak 2010 itibariyle, ödenemeyen tüketici kredi miktarı 8 milyar 264 milyon lira.
Bu sözler Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş’a ait.
Duyduk duymadık demeyin, biz beş gazeteci Numan Kurtulmuş ile dün iki saat süren sabah kahvaltısında bir araya geliyoruz. Melih Aşık, Mehmet Tezkan, Soner Yalçın, Oray Eğin ve ben. Bizim uyarılacak halimiz kalmamış, Numan Bey’e de, “ne oluyor orada” diyecek halleri yok. Numan Kurtulmuş devam ediyor:
“Türkiye’de kamplaşma var, Tayyip Erdoğan’ın üslubuna denk bir kamplaşma. Bu üslup demokratik değil.”
Türkiye tek parti iktidarına mı kayıyor, siyasi vesayet mi var, tartışmalarıyla ilgili sorumuzu Kurtulmuş, bu anekdotla yanıtlıyor.
‘TARİKAT PARTİSİ DEĞİLİZ’
2004 Nisan ayında CHP soru önergesiyle EMASYA hakkında bilgi istiyor. Geçenlerde kaldırılması, “büyük devrim” olarak sunulan Emniyet-Asayiş-Yardımlaşma (EMASYA) ile ilgili.
2004 Mayıs ayında Vecdi Gönül, Tayyip Erdoğan adına verdiği yanıtta, 7 Temmuz 1997’de İçişleri Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı arasında ortak bir protokol imzalandığını belirterek şunu söylüyor:
“Özel maksatla teşkil edilmiş EMASYA birlikleri yoktur, olmadığı gibi, faaliyetleri de söz konusu değildir.
(...) Bu görev çerçevesinde herhangi bir kişi veya grubun izlenmesi veya izlendiği iddia edilen kişi ve gruplar hakkında herhangi bir işlem yapılması söz konusu değildir”.
Bir yandan gerçeği olanca açıklığı ile anlatma hırsı, öte yandan aynı gerçeği, ekmek kaygısıyla, toplumdan saklama dürtüsü.
Yakın bir arkadaşım. Bir TV’de program yapıyor. Programda toplumun çeşitli kesimlerinden yaşanmış insan öykülerinin yanı sıra, şakalar, nükteler, bugünkü iktidar ve erkanını hicveden sahneler var. Her demokratik ülkede, sıkça rastlanan komik unsurların eklenmesiyle, iktidar sahipleri ile gırgır geçiliyor. Onların sözleri ve tavırları karikatürize ediliyor. Son derece olağan. Asıl önemli olan, o hiciv sahneleri hiç bir hakaret içermiyor, sadece komedi.
Bir, iki, üç program, fitil hafiften ateş alıyor. Dört, beş, altı program, tencerenin altı hafiften kızarıyor.
Yedi, sekiz derken, beklenen oluyor.
Halit Çevik. Suriye’de üç buçuk yıllık büyükelçilik sonrasında, şimdi Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı.
Hakkı Akif. Türkmenistan’da üç buçuk yıl büyükelçilik sonrasında, şimdi Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı.
Ayşe Sezgin. Slovenya’da bir buçuk yıllık büyükelçilik sonrasında, şimdi Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı.
Bu isimler yetenekli, geçmiş görevlerinde başarılı olabilir.
Ancak, bakanlığın belli kademelerinden geçmeden, bir büyükelçilik sonrasında hemen üst yönetime getirmek, deneyim gerektiren makamlarda dış politikayı zorluyor.
Daha önce böyle bir yönetim listesi yok. Hükümetin gençleştirme projesi denebilir. Böyle bir proje makul de olabilir.
Ne var ki, dış politikaya bu kadar meraklı bir hükümet döneminde, biraz da deneyime ihtiyaç var. O olmayınca, pek çok konuda tosluyoruz.
Baykal, eski dost, ama son yıllarda ben onu çok sık eleştirdiğim için aramız hayli açılıyor.
Hatta, otuz beş yıllık gazetecilik hayatımda bana ilk kez bir tazminat davası açan biri. Gerçi davayı ben kazanıyorum, ama olayın izi kolay geçmiyor. Ne de olsa, otuz beş yıllık gazeteciliğimde, ilk kez bir tazminat davası ile karşılaşıyorum. Yıllar yılı pek çok gezide, yemekte, sohbette, hatta evlerimizde bir araya geldiğimiz eski bir dostun açtığı dava. 2005 yılında.
Gazeteci-politikacı dostluğu böyle bir şey. Eleştiri oldu mu, işler değişiyor. Hiç olmazsa, ben Baykal gibi geniş bir kültürle beslenmiş bir politikacının bu klasik denklemi bozacağıma hep inanıyorum, yine de olmuyor. Hayat böyle.
VİTRİN DEĞİŞECEK
Karşılaştığımızda, tatsız olaylar geride kalıyor, sekiz yıl önce kaldığımız yerden devam ediyoruz.