Yalçın Doğan

Muhalefette iken ülke yönetmek

4 Mart 2010
ŞU anda her zamanki gibi, birinci perdeyi yaşıyoruz.<br><br>“Olmaaaaz... Bu olmaz.”

Eğer olduysa, ikinci perdeye geçiyoruz:

Nefes nefese Anayasa Mahkemesine gidiyoruz.

İktidar partisi Anayasanın belli maddelerinde değişiklik istiyor. Her değişiklikte olduğu gibi, CHP daha baştan kendi gerekçelerini açıklıyor ve “olmaz” diyor.

Eğer olursa, CHP şimdiden Anayasa Mahkemesine gitmeye kararlı. Son yedi buçuk yılda gördüğümüz sahnelerin bıktırıcı tekrarı. CHP’ye tek bir oy bile getirmiyor.

Yazının Devamını Oku

İlk imza sıkıyönetime ikincisi bugüne

3 Mart 2010
BAŞBAKAN Özal’ın yüzü bir anda simsiyah.

Almanya’ya resmi gezi yapıyor. O tarihteki başkent Bonn’dayız. Özal, görüşmeleriyle ilgili açıklama yapmak üzere, biz gazetecilerle sohbet toplantısı düzenliyor.

Sohbetin ortasında önüne bir kağıt bırakılıyor. Özal eğiliyor, okuyor, yüzü bir anda simsiyah.

Sıkıyönetim Tercüman gazetesini kapatmış, ama Başbakan Özal’ın haberi yok.

Gömleği üzerinden kollarına siyah kolluk geçirmiş, tel çerçeve gözlüklü, okumak için önündeki kağıdı burnunun dibine getiren bıkkın bürokrat soruyor:

Yazının Devamını Oku

Faili meçhuller yine karanlığa teslim

2 Mart 2010
KAPIYA kadar gelen fırsat yine elden kaçıyor.<br><br>Güney Amerika ya da Orta Doğu diktatörlükleri gibi. Binlerce cinayet, faili meçhul.

Arkasında öyle aman aman büyük sırlar filan yok. Dönemine göre, ya ülkeyi karıştırmak ve darbeye doğru yol almak ya bir yerde, kendi mantığına göre bir operasyon yapılacaksa, ağır bir karar alınacaksa, onun ortamını hazırlamak ya da “sen artık fazla oluyorsun” diyerek, o kişiyi öldürmek, topluma gözdağı vermek. Gelsin, faili meçhuller.
Bir süre önce, faili meçhul cinayetlere kurban giden aileler ayaklanıyor. Sadece demeç vermek ya da TV’lerde söz haklarını kullanmak değil. Onun ötesinde, oluşturdukları platformla, cinayetlerin aydınlatılmasını istiyor.
BDT ÖNERİSİ
Ailelerin çeşitli makamlarla görüşmeleri ciddi yankı uyandırıyor. Başbakan Erdoğan da, konuya ilgi gösteriyor:
“Bu cinayetlerin aydınlatılması için gereken adımları atmak gerek”.
Ne yapmak gerek? İktidar partisinin önde gelenleri, bu adımların atılması için Meclis desteğinin şart olduğunu söylüyor. Adım atarız, yeter ki, Meclisten destek gelsin, sözü. İlle de Meclisten.
O destek, 10 Şubat 2010’da, yirmi gün önce geliyor. Aman, ne güzel.

Yazının Devamını Oku

Türkiye’de dolaşan hayalet: Köşe yazarları

27 Şubat 2010
KAR yolları kapatıyor, yüzlerce köyün kentlerle bağlantısı kesiliyor. Sorumlular belli, her şeye çomak sokan köşe yazarları. Sel bir kaç büyük kenti vuruyor, üç-dört ay önce İstanbul’da otuz kişi selde hayatını kaybediyor. Sorumlular belli, kahrolası köşe yazarları.
Her gün onca trafik kazasında, onca insan ölüyor. Sorumlu aramaya gerek yok, rahat durmak bilmeyen köşe yazarları.
Balıkesir’de grizu patlıyor, 13 maden işçisi hayata veda ediyor. Hangi bilirkişi, ne raporu, sorumlular işte ortada, köşe yazarları.
Amerikan Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu önümüzdeki hafta Ermeni soykırım yasasını kabul etme eğiliminde. Hala sorumlu mu arıyorsunuz, işte köşe yazarları.
Elektrik kesintilerinin, artan fiyatların, işsizliğin, Tekel işçileri grevinin, eczacıların protestosunun, itfaiyecilerin sokağa dökülmesinin, tersanelerde yılda yüzü aşkın işçinin ölmesinin, tek tek saymaya gerek yok, bu ülkede hangi fenalık varsa, hepsinin sorumlusu şu kendini bilmez köşe yazarları.
Nereden mi biliyorum? Haşmetli ve kudretli Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın irşadından öğreniyorum.
ARTIK PES
Başbakan Erdoğan dün yine köşe yazarlarına yükleniyor. Hatta, gazete patronlarına çağrıda bulunarak, “bunların parasını siz veriyorsunuz, şunlara sahip olun” diyerek, basın özgürlüğü konusunda çağdaş bir yorum daha getiriyor.
Siyasi vesayetin medyaya taşınması önerisi.
Bütün bunları anlıyorum. Yardakçıları dışında, kendisini eleştirenlere öfkesini de anlıyorum. Ancak, kendisini yine üzmek durumunda kaldığım için, ben de üzgünüm ama, dün söylediği başka bir noktaya daha katılmıyorum. Şu iki cümle:
“Bir taraftan hükümete vuracaksın, öbür taraftan köşe yazarlarınla elinden geleni yapacaksın. Piyasalar yüzde 6.5 düşüyorsa, bunun sebebi bunlardır.”
Üzgünüm Sayın Başbakan, ama artık pes. Şimdi 5-26 Şubat (dün) arasında piyasaların seyrine bakalım.
BORSA VE ONE MINUTE
5 Şubat 2010 cuma günü borsa 51.454 puanla kapanıyor. 8 Şubat’ta kapanış 49.933 puan. 9-19 Şubat arasında piyasada her şey normal, hatta borsa 53.318 puana yükseliyor.
22 Şubat pazartesi günü fırtına başlıyor. Pazartesi sabahı borsa önce 52.592 puanda.
Aynı gün Balyoz darbe iddiası nedeniyle, eski kuvvet komutanları, general ve amiraller toplam 48 subay göz altına alınıyor. Ardından tutuklamalar.
Ve borsa gün be gün düşmeye başlıyor, 51.416, durmuyor, 49.659, durmuyor, 48.739.
Göz altı fırtınası, TSK’da orgenerallerin toplantı yapması karşısında, yabancılar ellerindeki fonları satıyor. Hatta, önceki gün Çankaya’daki üçlü toplantı sırasında bile, borsa düşmeye devam ediyor. Çünkü, ne olacağı beli değil. Dün biraz toparlanıyor, öğle saatlerinde 1.3’lük artış var.
Erdoğan “piyasalar düşüyorsa, bunun sebebi bunlardır” diyerek, köşe yazarlarını suçluyor. Hatta, Çankaya’daki toplantıya “zirve denmez” dediğim için, ben özel olarak nasibimi alıyorum. Olabilir, hakkıdır, katılmayabilir. Ama, “one minute”:
General ve amiralleri köşe yazarları mı göz altına alıyor? Genelkurmay’da biz mi toplanıyoruz? Çankaya’daki toplantı bizim eserimiz mi? Çeşitli rütbelerdeki general ve subayları biz mi tutukluyoruz?
Evet biz. Başka kim olabilir?
MARKS VE BİZ
Sorumlu elbette köşe yazarları. İktidarın güllük gülistanlık yönettiği şu güzelim ülkede, akla gelebilecek hangi fenalık, hangi gerilim, hangi sıkıntı varsa, suç köşe yazarlarında.
Marks/Engels ünlü yapıtlarında Komünist Manifesto’da şöyle diyor: “Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor, komünizm hayaleti”. O dönemde, komünizm her türlü fenalığın anası olarak görülüyor.
Türkiye’de bir hayalet dolaşıyor, köşe yazarları hayaleti.
Yazının Devamını Oku

Darbelerde en ağır darbe sola

26 Şubat 2010
12 Mart’ta muhafazakar bir parti iktidarda. Darbe ilk anda ona karşı gibi.<br><br>12 Eylül’de muhafazakar bir parti iktidarda. Darbe ilk anda ona karşı gibi.

28 Şubat’ta muhafazakar bir koalisyon iktidarda. Darbe ilk anda ona karşı gibi.

Oysa, üç darbe de ülkenin bütününe, ama her üç darbe asıl solun üstüne çöküyor. Sol bir anda ana hedef haline geliyor.

12 Mart ve 12 Eylül’de tutuklamalara, işkencelere, idamlara, görevden uzaklaştırmalara bakın, o listelerde ağırlık sol isimler ve sol legal örgütlerde. 28 Şubat’ta andıçlanan isimlerin çoğunluğu yine soldan.

Bunu, ters açıdan hem de bir duruşmada en veciz biçimde dile getiren, 12 Eylül’de MHP duruşmasında Agah Oktay Güner. Savunmasında MHP’li Güner aynen:

Yazının Devamını Oku

Mühendisin cesedi araba bagajında

25 Şubat 2010
O sırada partili arkadaşlarıyla yemekte. TV’de öğle haberlerini izliyor bir yandan da. Başbakan Tayyip Erdoğan. Bir kaç yıl önce.

Ekranda bir kaza sonrası haberi. O kazada yedi-sekiz kişi hayatını kaybediyor, ölenlerin cesetleri, ayaklarından kollarından tutularak, üstü açık bir kamyonete atılıyor. Çimento torbası atar gibi.

TV’de bu sahneyi izleyen Erdoğan çılgına dönüyor, hemen valiyi arıyor, ondan hesap soruyor, ölen insanlara gösterilmesi gereken saygı ne ise, onun yapılmasını istiyor.

Önceki gün çok başka bir kaza haberi. Maden ocağında grizu patlıyor.

Grizu patlamasından çıkartılan cesetler soğuk hava deposunda. Hayatını kaybeden maden mühendisi Özgür Seçkin’in cesedi bir arabanın bagajında.

Yazının Devamını Oku

Darbeyle gelen düğün bayram

24 Şubat 2010
DEMOKRATİK kültüre katkı mı? Sivilleşmeye adım mı? Yoksa, kör uçuş mu?

Nereye gidiyoruz, soruları yanı sıra, bütün bu yaşadıklarımızın, kime, ne yararı var? Toplumda kutuplaşmayı mı artırıyor, yoksa çalkalanma sonunda sakin limana demir atmayı mı kolaylaştıracak?

Halk hemen her gün yaşanan “son dakika” gerilimlerini nasıl algılıyor? Bir gün başsavcının diğer başsavcıyı tutuklaması, ertesi gün dev dalgalar halinde gelen ürpertici göz altına almalar. Grevler, eylemler, sokaklara dökülmeler, siyasal kapışmalar, itişmeler, işsizlik ve ötesi.

Temel soru, baş döndüren bu gelişmeleri, ama asıl askerlerin tutuklanmasını halk nasıl değerlendiriyor?

Şubat başında, bu son dalgadan önce, Estima Araştırma Şirketi çeşitli illerde bir anket düzenliyor. Soru, darbe tartışmaları kime yarıyor, gibi çok spesifik, nokta atışlı bir soru.

Yazının Devamını Oku

Kırılma noktası e-muhtıra

23 Şubat 2010
ERGENEKON’un en yüksek aşaması dün yaşanıyor.

İki yılı aşkın süredir devam eden Ergenekon soruşturması dün dramatik bir dönüşüme sahne oluyor. İki eski kuvvet komutanı, eski bir ordu komutanı, eski korgeneraller, eski amiraller ve farklı rütbedeki bazı subaylar darbe iddiası ile gözaltına alınıyor. Bugüne kadar sanıyorum on Ergenekon dalgası var. Değişik dönemlerde, askerlerin yanı sıra, farklı mesleklerden de insanlar gözaltına alınıyor. Ancak, bu sonuncusu en yüksek dalga.

Sonuncu dalga önce Taraf Gazetesi’nde yayınlanan Balyoz Darbe Planı iddiasıyla kıyıya vuruyor. İddiada adı geçen emekli komutanların ifadeleri alınıyor, sonra olay sanki unutuluyor.

Ardından, darbe iddiasının orijinal olduğu söylenen CD’leri haberi yazan gazeteci tarafından savcılığa veriliyor.

Yine sessizlik derken, o CD’lerin türevi olsa gerek, Türkiye dün müthiş bir dalgayla sarsılıyor.

Yazının Devamını Oku