Paylaş
Geçmişte Türkiye ile Suriye arasında gerilim sık sık yükseliyor. Abdullah Öcalan şimdiki Devlet Başkanı Esad’ın babası Hafız Esad’ın koruması altında, Şam’da yaşıyor. PKK terörü ne zaman artarsa, Türkiye Şam’a karşı önce ekonomik yaptırımlara yöneliyor. Bunun başında Dicle ve Fırat suları geliyor. Türkiye, Suriye’ye daha az su bırakıyor. Bu konu çok uzun tartışmalardan biri. Diğeri de, elektrik kesintisi. Türkiye Suriye’ye verdiği elektrikte kesintiye gidiyor.
Su ve elektrik kesintileri Suriye yönetiminin pratikte keyfini pek bozmuyor. Siyasi olarak tamam ama, pratikte asıl zarar gören Suriye Halkı.
Başbakan Erdoğan dünkü konuşmasında uçağımızın düşürülmesine tepki olarak Suriye’ye yapılabilecek ekonomik yaptırımlardan hiç söz etmiyor. Nedeni var. Sürekli vurguladığı gibi, “Suriye Halkı kardeşimizdir”. Kardeşine zarar vermiyor.
SOMUT YAPTIRIM
Buna karşılık, Esad kardeşi değil, o bir zamanlar öyle. Şimdi düşmanı, ilk fırsatta iktidardan düşürülecek bir düşman.
Türkiye-Suriye ilişkileri uçağın düşürülmesine kadar zaten gergin. Geride kalan dönemde Türkiye Esad’a sürekli reform çağrısında bulunuyor. Ama, uçaktan sonra reform çağrıları artık geride, şimdi tek hedef Esad’ın düşürülmesi.
Bu amaçla, Erdoğan’ın deyimiyle, Türkiye askeri angajmanlarını kaldırıyor. Ne demek? Askeri anlamda toleranslarını kaldırıyor. Pratikte, Erdoğan’ın açıkladığı gibi, Suriye helikopterleri daha önce beş kez olduğu gibi, hava sahası ihlalinde bulunursa, vurulacak. Benzer kararlılık, kara sınırlarında da geçerli. Erdoğan’ın vurguladığı tek somut yaptırım bu.
YER, ZAMAN, YÖNTEM
Onun dışında altını çizdiği konu, “yeri, zamanı, yöntemi Türkiye tarafından tayin edilecek uluslararası hukuktan doğan haklarını kullanmak”. Bu çok geniş bir tanım. Bunların ne olduğunu bilmiyoruz.
Erdoğan’ın konuşmasında en önemli bölümlerden biri, “Ocak’tan bu yana bizim hava sahamızın 114 kez ihlal edilmiş olması”. Demek ki, hava sahası ihlalleri çok normal, her zaman ve sıklıkla olabiliyor. Ama, hava sahası ihlal edildiği gerekçesiyle, hiç bir ülke kimsenin uçağını düşürmüyor.
Bu açıklama, Suriye’yi suçüstü yakalıyor. Hiç bir mazerete yer bırakmayacak biçimde, Suriye’nin kasıtlı davrandığını kanıtlıyor.
Suriye bu cesareti nereden alıyor? Çok açık, Rusya, İran ve Çin’den. Rusya ve Çin B.M. Güvenlik Konseyi daimi üyesi. Bu durum Türkiye’nin B.M.’de elini zayıflatıyor. Bir adım ötesi, ilk günden bu yana vurguladığı Türkiye’nin uluslararası hukuktan doğan haklarını kısıtlayabilir.
Türk dış politikasının İran’la birlikte, öncelikle Rusya ve Çin’i ikna etmesi gerek.
Eski Şahin Yine Şahin
ÖZAL Başbakan, Amerika’da kalp ameliyatı geçirmiş, bir kaç gün Londra’da dinleniyor. Tam o sırada Türkiye ile Yunanistan arasında Ege Denizi’nde gerilim doğuyor.
Dönemin önemli bir bürokratı, sonrasında ANAP Bakanı Atina’ya öylesine mesajlar veriyor ki, gerilim sürekli artıyor. Türkiye ile Yunanistan savaşın eşiğine geliyor. Derken, ameliyatlı haliyle, Özal müdahele ediyor, CNN International’ı çağırıyor, canlı yayında tansiyonu düşüren açıklamalarla, kabusa dönüşen havayı bir anda dağıtıyor.
Bakıyorum, aynı bürokrat-bakan bir kaç gündür yazılarıyla aynı şahin kimliğini sürdürüyor, tam tam çalmakla meşgul. Neyse ki, ona kulak veren yok, özellikle de iktidar hiç oralı değil.
BM Genel Sekreteri pasif
UÇAĞIMIZIN düşürülmesiyle birlikte Türkiye ile Suriye arasında gerilimin artmasına karşı en pasif tutumu alanların başında, en sorumlu koltukta oturan B.M. Genel Sekreteri Bank Ki-Moon geliyor.
Geleneksel olarak, böyle gerilim anlarında B.M. Genel Sekreterleri sadece yazılı açıklama yapmakla kalmıyor, aktif tavır sergileyerek, tarafları acilen kendi liderliğinde toplantıya çağırıyor.
Bank Ki-Moon ne yazık ki, böyle bir girişimde bulunmuyor. İki ülke neredeyse savaşın eşiğinde, ara ki, B.M. Genel Sekreterini bulasın. AB toplanıyor, açıklama yapıyor, NATO toplanıyor, açıklama yapıyor, B.M. sadece izliyor.
Suriyeli PKK’lılar
GARİP bir döngü.
On yıl, yirmi yıl önce PKK Şam’ın koruması altında Suriye’de barınıyor, Türkiye’ye saldırıyor. Bugün belki, o yıllardaki gibi, doğrudan Suriye’de barınmıyor.
Ama, bugün PKK içindeki Suriyeli teröristler, eskiye göre çok daha fazla artmış bulunuyor. Çok daha etkin konumdalar.
Uçağın düşürülmesi ile PKK içindeki Suriyelilerin artmasında paralellik yok mu?
Paylaş