Paylaş
Suçlama, Panama belgeleri ile kamuoyuna intikal eden, aile üyelerinin offshore hesapları ile ilgili; mahkeme kararı oybirliği ile almış..
Yüksek mahkeme, ayrıca ‘yolsuzluk mahkemesinde’ yolsuzluk davası açılacağını ve 30 gün içinde bir karar verileceğini duyurmuş. Davalıların mal varlıkları ile gelirleri arasındaki kayda değer farka işaret etmiş ve hükmünü bu argüman üzerine inşa etmiş.
İşin ilginci, Pakistan yasalarında, offshore hesap sahibi olmayı engelleyici hüküm de bulunmuyor. Parayı doğru yoldan kazanıyorsan, offshore veya onshore da hesap açabilirsin; keyfine kalmış. Ama gelirin ile servetin arasındaki makası açıyorsan ve bunu açıklayamıyorsan, başbakan, maliye bakanı olman fark etmiyor, ensenden yakalayıp önce kapı önüne, sonra da hapishaneye koyuyorlar.
İsrail Cumhurbaşkanı da geçenlerde ufak sayılabilecek bir miktarda yolsuzluktan hüküm giydi ve paşa paşa yatıp cezasını tamamladı.
Brezilya devlet başkanı Dilma Rouseff de yolsuzluk suçlaması ile Senato tarafından açığa alındı. Eski Başkan Lula da Silva kısa zaman önce yolsuzluk suçlaması ile mahkûm oldu, 9 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Örnekler pıtrak gibi çoğalıyor, iktidar zirvelerinde yolsuzluk bulaşıcı bir hastalık gibi yayılıyor: Adaletin tecellisini sağlamak için... Yargının gerçek anlamda bağımsız ve tarafsız olmasının ne kadar önemli olduğu son örneklerde ortaya çıkmıyor mu?
BUĞDAY FİYATI 4 YILDIR DEĞİŞMİYOR
TRAKYALI ÇİFTÇİ CEZALANDIRILIYOR
TRAKYA’da çiftçiler buğday hasadı yaptığı sırada deyim yerindeyse sırtından vuruldu. Buğday ithalatında gümrük vergisinin % 130’dan % 45’e düşürülmesi çiftçileri zor durumda bıraktı. Çünkü gümrük indirimi, yurtdışından ucuz buğdayın ithal edilmesi; alıcıların da bu buğdayları satın alması anlamına geliyor. Bu da yerli tarımın bitmesi demek. Bu durumdan özellikle de Trakyalı çiftçiler öfkeli.
Bu konuyu Birgün’den Elçin Yıldıral dün geniş şekilde işlemiş. Konuştuğu gümrük indiriminin açıklandığı zamana işaret eden çiftçiler “Adana, Çukurova, Ege, Çanakkale’de buğday hasat edildi, en yüksek 1.2 liradan satış yaptılar. Burada sezon bitti. Ancak hasat sırası Trakya’ya geldiğinde buğdayda gümrük indirimi yapıldı. Buğday 80 kuruşa kadar düştü. AKP’ye oy vermedik diye cezalandırıldık herhalde” diyerek tepkilerini dile getiriyorlar.
Yıldıral, “Dünya piyasasında bile buğday’ın 1 TL’nin altında” olmadığını belirterek şunları yazıyor:
Tekirdağ’ın Yağcı köyünde çiftçilik yapan Hamdi Hünkâr, Türkiye’de üretilen buğdayın 1/20’sinin bölgede üretildiğini belirterek, çitfçi Avrupa’daki buğday veriminden daha fazla bir verim almak için çalışırken, hükümetin açıkladığı gümrük vergisi indirimi ile mağdur duruma düştüklerini söyledi. Gümrük vergisinin indirildiği zamana dikkat çeken Hünkâr “Buğdayda ilk hasat Adana-Çukurova’da olur. 15 Mayıs’ta çiftçiler buğdaylarını biçmeye başlar. Daha sonra Ege, Çanakkale diye devam eder ve en son Trakya’da hasat zamanı başlar. Ne zaman ki Trakya dışındaki bölgelerde hasat sona erdi, buğdaylar en yüksek 1.2 TL’den satıldı, hükümet Trakya’daki çiftçiler buğdayı hasat etmeye başladığı sırada gümrük vergisinde indirim yapılacağını açıkladı. Buğdayı 1.2 TL’den satacakken, şimdi 80 kuruşa kadar düştü. Dünya piyasasında bile 1 TL’nin altında değil. Hükümetin Trakya’yı oy vermediği için cezalandırdığını düşünüyoruz” diye konuştu.
FİYATI DEĞİŞMİYOR MALİYETİ ARTIYOR
BİRGÜN’de şu tespitler de yapılıyor:
“TMO çiftçinin kara gün dostudur” denir ancak TMO’nun taban fiyatlarını çok geç açıklaması da çiftçiyi dara düşürdü. Borcu, senedi olan çiftçiler ürününü mecburen tüccara veya fabrikaya satıyor.
4 yıl oluyor, buğday fiyatları aynı. Ekmek 50 kuruştu, 75 oldu, buğday fiyatı yine aynı, ekmek 1 TL oldu ama buğday fiyatı yine değişmedi. Ama çiftçinin girdisi, maliyeti hep yükseldi. Ürettiği hiçbir ürünün fiyatını belirleyemiyor. Bu nedenle çiftçinin boynu hep bükük kalıyor.
‘BEN CHP’LİYİM, AKP’YE GEÇMEM’
CHP Tunceli Milletvekili Gürsel Erol, AKP’ye geçeceği iddialarını kesin bir dille reddetti.
Erol şöyle dedi: “Tunceli’de her evin sorununu Ankara’ya taşımak ve bu sorunun çözülmesi için çabalıyorum. Bölgedeki sorunun nedeni şimdiye kadarki hükümetlerdir, siyasilerdir. Bölgemin sorunlarını çözmek için hükümetle temas kuruyor olmam AKP’ye geçeceğim şeklinde yorumlanıyor. Ben sol siyasette önemli bir gelenekten geliyorum. Erdal İnönü’nün genel başkan olduğu SHP’de Gençlik Kolları Başkanlığı yaptım. Biz koltuk için siyaset yapan değiliz. CHP benim umudum, heyecanım, yuvamdır. Konjonktüre göre parti değiştirmek bizim ahlakımıza sığmaz. Tunceli’ye ait tüm sorunların çözümüne ilişkin görüşmelerin tümü hakkında Genel Başkanımızı bilgilendiririm. Şimdiki hedefim Munzur’daki HES ve barajları iptal ettirip KHK ile açığa alınan kamu görevlilerinin iadesini sağlamak. Toplumsal barışı sağlamak da görevimiz...
LAİKLİĞİN İÇİ GİDEREK BOŞALTILIYOR
MÜFTÜLERE de nikah kıyma yetkisi tanınması demek;
Hukuk devriminin temeli Türk Medeni Yasa’nın içinin boşaltılması,
Kişi olmaktan kul olmaya geçilmesi,
Nikahını, müftülere yaptıranlar ve yaptırmayanlar olarak ayrımcılık yaratılması,
Bu şekilde nikah yaptırmayan kadınlar ve çocukları üzerinde ötekileştirmeye yol açılması,
İnanç konusu olmayan, hukuksal bir konu olan evliliğin din üzerinden düzenlenmesiyle dinin, inanç alanı dışına taşınması,
Her geçen gün içi boşaltılan laikliğin ve laik hukukun daha da büyük bir saldırıya uğraması demektir.
Ömer Faruk EMİNAĞAOĞLU
‘KANAL İSTANBUL’U YAPMAYINIZ LÜTFEN…!’
İSTANBUL’da projelerin bir kısmı yanlış yerlere yapılınca, kalan son ekolojik denge unsurumuz kuzey ormanlarımız 3. Köprü, 3. Havalimanı, ve bunların getireceği betonlaşma ile risk altına alınırken çevresel ve kentsel etkileri muhtemelen ‘katastrofik’ olması olası ‘Kanal İstanbul’ projesinden en azından şimdilik vazgeçilmelidir. Istanbul gibi dengeleri şaşmış bir hormonlu kent bütününde doğaya bu kadar büyük ölçekte müdahale etmenin neticesi büyük bir olasılıkla facia olabilecektir.
İstanbul’u önce gecekondular, sonra ‘gündüzkondular’ bitirdi…!
1950 lerden sonra başlayan ‘kırdan kente göç ‘ furyası ile İstanbul ‘un nüfusu logaritmik artmış, çarpık ve çürük, kanserli yapılaşma güzelim kenti dört bir tarafından kuşaklamıştı. Son 10 yıldır ise her boş alana ayrıcalıklı imar izni veren İdareler tarafından Istanbul bir kez daha içten katledildi. Hafriyat kamyonları yolları terörize ederken yağmuru emecek toprak yüzeyi neredeyse kalmadı. Istanbul sanki Marmara ya aktı. Manzara acıklı idi. Projem, iftihar vesilemiz Avrasya Tüneli yine bir süre kapandı, Kentin kuzeyinin de betonlaşmasıyla Istanbul korku şehri olma yolunda..
Depremde Istanbul ‘Nekropolis’ olur birkaç dakika da..!
1 saatlik şiddetli yağmur’un bu şehr-i muhteşem’i nasıl felç ettiğini, oluşan kargaşayı bir kez daha dehşetle izlerken Deprem ‘i düşlündüm. Beklenen deprem olursa Istanbul ‘Nekropolis’ olur biliyomusunuz. Nekropolis Ölüler Şehri demek maalesef !…Deprem toplantı alanlarında AVM ler kuruldu, meftaları gömecek yerde kalmadı, ağaçlar söküldü, her yer betonlaştı….
Sorumlu ‘Süper Hücre’ imiş. Olabilir, O zaman bizde Süper Yöneticiler’ getirmek durumundayız. Büyüklerimizin de söylediği gibi mevcut yöneticilerimizin yorulduğunu düşünüyorum.
Prof.Dr. Ahmet Vefik ALP- Y. Mühendis Mimar Kentbilimci, Uluslararası Mimarlık Akademisi Bölge Başkanı
MEMUR SEN NELER İSTİYOR NELER
BEŞ milyonu aşkın memur ile memur emeklisini kapsayan toplu iş sözleşmesi görüşmeleri bugün başlıyor. Hükümet ile yetkili konfederasyon Memur-Sen’in yanı sıra Türkiye Kamu-Sen ve KESK temsilcilerinin de katılacağı yasal olarak bir ay sürmesi beklenen görüşmelerde memur ve emekli maaşlarına 2018, 2019 yıllarında yapılacak zam oranı saptanacak.
Önceki toplu iş sözleşmelerinde düşük oranlı artışları kabul ettiği gerekçesiyle bir hayli eleştirilen Memur-Sen, bu kez masaya 2018’in birinci altı ayı için %10, ikinci altı ayı için %6 zam talebi ile oturuyor. Hükümetin bu talebe hangi öneri ile karşılık vereceği dar gelirli kitle tarafından merak ediliyor.
Siyasi iktidarın her zaman olduğu gibi ekonomik zorlukları gerekçe göstererek her iki altı ayda da yüzde 3.5 zam önereceği belirtiliyor.
Eğer bu haberler doğru ise sabit ve dar gelirliye bu kez de yüksek oranlı artış zor görünüyor.
Türkiye-Kamu-Sen ile KESK toplu iş sözleşmesi görüşmelerine katılarak önerilerini sunsalar da son sözü yetkili konfederasyon Memur –Sen
söyleyecek. Hükümete yakın izlediği politikadan ötürü olsa gerek son yıllarda üye sayısındaki artışla dikkatleri üzerine çeken, imza yetkisine sahip konfederasyonun takınacağı tavır bir anlamda milyonlarca memur ve memur emeklisinin iki yıllık yazgısını belirleyecek.
Memura bir kez olmak üzere ‘hac izni’ verilmesi, öğle yemeklerinde ‘helal gıda sertifikası’ şartının uygulanması, kravat takma zorunluluğunun kaldırılmasını isteyen Memur-Sen, bu talepleri ile dikkat çekti.
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu ile birlikte uygulanan, erkeğe çağdaş görünüm kazandıran kravat takma zorunluluğunun kaldırılmasını istemek
doğrusu çok şaşırtıcı oldu.
Memur-Sen’in öncelikli görevi kılık kıyafeti değişikliğini masaya getirmek değil, üyeleri kadar milyonlarca memur ve emekliye rahat
nefes aldıracak zammı Hükümetten koparmaktır. Türk-İş, kamu işçilerine bu yıl için toplamda %12.5 zam aldı. Memur-Sen de bunun altındaki bir rakama imza atmamak zorunda.
Memur-Sen’i kamu çalışanları adına ciddi sınav bekliyor.
Şükrü KARAMAN
Paylaş