Paylaş
BİR diplomatın deyişiyle, ‘‘Garabet ülke Bosna Hersek Federasyonu cumhuriyeti...’’
Dağlar arasındaki havaalanından üç yüz bin nüfuslu başkent Saraybosna'ya girerken yıkık binaları bomba ve kurşun yaralarını görünce hüzünlenmemek mümkün değil. Osmanlı'dan kalan aramızda inanılmaz tarihi ve kültürel bağlar var Bosna'yla. Daha 5 yıl önce 250 bin kişi etnik çatışmalar nedeniyle can verdi. Yaşanan trajedi, insanların yüreğini parçalıyor.
Saraybosna'da şimdi sessizlik var ama bazı güçlerin çıkar hesapları hálá sürüyor.
* * *
İşte böyle bir Balkan kentinde Diyanet İşleri Başkanlığı'nın 4. Avrasya İslam Şûrası Teşkilatı Toplantısı, Saraybosna'da dün başladı.
26 üke ve 10 topluluktan gelen 49 dini lider ve müftüler Holiday Inn Oteli'nde 21. yüzyılda İslam'ı tartışıyor. Özellikle Birleşik Devletler Topluluğu'ndan gelen bazı Müslümanlar, garip cüppeleri ve sarıklarıyla dikkati çekiyor. 15'ten fazla dilin konuşulduğu şûra toplantıları 3 gün sürecek. Şûranın tartışma konuları; İslamda Kadın, İslam ile Demokrasi Bağdaşır mı, Demokrasi ve Özgürlükler gibi başlıkları içeriyor. Şûrada, bundan sonra sunulacak olan din hizmetleri ve din eğitiminin daha etkin ve daha yaygın yapılabilmesi için yeni stratejiler de belirlenecek.
Prof. Hasan Kamil Yılmaz, Moskova Müftüsü Ravil Gaynuddin, Yüksek İslam Şûrası Başkanı Hüseyin Karamolla, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Rıdvan Çakır, Ankara SBF Öğretim Üyesi Prof. İlber Ortaylı, İstanbul Müftüsü Necaati Tayyar Taş gibi isimler tebliğler sunup tartışacaklar.
Toplantıda Araplar ve Acemler yok. Ülkesindeki bazı dini ayrımcılıklar yüzünden Türkiye'ye kızan Özbekistan ile Türkmenistan'dan da din adamı yok.
* * *
İslam'da reform tartışması, Malezya Başbakanı M.Muhammed'in sözleriyle başlamıştı. S.Arabistan'ın eski Petrol Bakanı Zeki Yamani'nin görüşleriyle İslam dünyasını sarsan tartışma dün Diyanet İşleri Başkanı M. Nuri Yılmaz'ın açıklamalarıyla daha ileri boyutlara vardı.
İslam'da demokrasi tarifinde ürkeklik vardı.
Ama yeni pencereler açılıyordu. Değişik kesimlerden aydınlar, herkes için her şartta demokrasiyi vurguluyor.
Diyanet İşleri Başkanı Yılmaz, Türk cumhuriyetleri, Kafkaslar ve Balkanlar'dan gelen Müslüman ülke ve toplulukları ile Saraybosna'daki Katolik, Ortodoks, Musevi liderleri ve Birleşmiş Milletler Temsilcisi'nin önünde bir süredir yaptığı çağrılarının boyutlarını daha da aştı:
‘‘Din, bizatihi hakikattir. Din insanları birleştirmek içindir, ayırmak için değil... Din kavga aracı olamaz, barışa karşı olamaz.’’
İSLAM'A YENİ NEFES
Acaba din adamları, İslamiyet'i insanlara gereği gibi anlatabiliyorlar mı? Yılmaz buna açıkça hayır diyor. Din adına uydurulmuş masal ve yalanlar aktarıldığını sert bir dille vurguluyor. ‘‘Dinde hurafe yoktur’’ dedikten sonra şöyle konuşuyor: ‘‘Bunun için kitaplarımızı yeniden gözden geçirmeliyiz. Fıkıh kitapları artık yetersiz kalıyor, geçmiş içtihatları tatbik etmek mümkün değildir. Bu nedenle içtihatlar değiştirilmelidir. Evrensel değerler değişmez, ama dünya ile ilgili olanlar zaman içerisinde değişmelidir. Korkmayalım, fıkıh belgelerini yeniden gözden geçirip anlatalım. Yeni nefes, yeni solukla Müslümanlığı anlatalım, insanlar bunu bizden bekliyor. İslam budur diyen insanlar yetiştirelim, hakikatleri öğretelim, doğruyu gösterelim.’’
Bakalım Arap'sız İslam şûrasında açılan yeni pencerelerden ne yorumlar çıkacak? Arap dünyası buna nasıl bakacak?
Saraybosna'yı izliyoruz.
İzzetbegoviç yok!
Türkiye, resmi din söyleminin İslam toplumlarına açılması için büyük harcamalar yapıyor. Bosna'daki şûra içinde az harcama yapılmadı. Ancak Demirel'e yakınlığı ile bilinen Bosna Hersek Federasyonu Cumhurbaşkanı İzzetbegoviç'in şûranın açılışında bulunmaması yadırgandı. Nezaketen bir mesaj bile göndermemesi dikkat çekti. Belkide sonbahardaki cumhurbaşkanlığı seçimi hesapları vardı kafasında. Buna karşılık Y. Akbulut, Ecevit, Bahçeli ve M. Yılmaz'ın gönderdiği mesajlar din adamlarını sevindirdi. Bosna Müftüsü Dr. Mustafa Efendi Ceriç'in Türkiye'ye yakınlığını belirten, ‘‘Yüz elli yıllık hasretimiz bitti’’ sözleri Diyanetçileri bir anlamda teselli etmiş oldu.
Sayın Haberal kamulaştırma paramızı ödetsin
ANKARA'dan Avukat Celal Özdemir, Başkent Üniversitesi Vakfı'ndan müvekkillerinin alacaklarının olduğunu, fakat tüm mahkeme kararlarına rağmen bunları bir türlü alamadıklarını belirtiyor.
Özdemir şunları söylüyor:
‘‘Başkent Üniversitesi, Etimesgut'un Bağlıca Köyü'nde 2000 dönüm araziyi Hazine'den 1998'de 48 yıllığına tahsis etti. Bu arazi içinde kalan 92 dönümlük bir alan da köylülerin tapulu arazisi. Bu nedenle müvekkilim olan köylülerden, araziyi Başkent Üniversitesi kamulaştırma kapsamına sokarak aldı. Ancak 1999 Mayıs'ından itibaren Ankara 14. İcra Müdürlüğü'nün kararıyla kesinleşen, kamulaştırma bedelinden doğan alacakları verilen sözlere rağmen ödenmiyor. Alacağımız ilk sırada olduğu halde sıraya konduğundan söz edilerek müvekkillerimin hakları ve alacakları ciddiye alınmayıp mahkeme kararları göz ardı edilmekte ve önemsenmemektedir.
Bu durum Anayasamız'ın 138. maddesinin ihlali olduğu gibi TCK'nın 230. ve 240. maddeleri açısından da açık ve ciddi bir suçtur. Ayrıca cumhurbaşkanı adayları arasında ismi anılan sayın rektörün yönettiği üniversiteye de yakışmamaktadır. Sayın rektörden mahkeme ilamlarının ve icra emirlerinin yerine getirilmesini bir kez daha talep ediyoruz.’’
Avukatın söylediğine göre, kendi ve öteki meslektaşlarının müvekkillerinin kamulaştırma bedeli olarak alacakları 600 milyarı buluyormuş.
BERBER YAŞAR'IN REKORU KIRILDI
İZMİR Karşıyaka Özenen Çiçeklik'in faksından bize 'hikáye'ler yazan Yüksel Tutar'a... Haberal'ı savunduğunuz görüşlerinizi Çankaya ve Alanya Belediye Başkanları'na da gönderin de, bakın sizin yanıldığınızı belgelerle nasıl yanıtlayacaklar görün. Bu arada yine İzmir'den B.Ü. Zübeyde Hanım Uygulama ve Araştırma Merkezi'nden faks çekenlere de bir not: Bir dönem kendisiyle ilgili yazımızdan sonra bizi faks yağmuruna tutan Yaşar Aktürk'ün (Berber Yaşar) faks rekorunu kırdığınızı biliniz. (Aktürk, 70 faks göndermişti, sizinki 130 oldu. Sizleri kutlarız.)
TEŞEKKÜR... Ud sanatçısı, bestekár ve hocamız merhum Cinuçen Tanrıkorur ile ilgili olarak 15.7.2000'de gazetenizde yayınlanan yazı nedeniyle size ve Ertuğrul Özkök'e teşekkür etmek istiyorum. Gönlüm, yüksek tirajlı diğer gazete ve TV'lerin de aynı hassasiyetin gösterilmesini arzu etmiştir. Bu noktada yıllarca zevkle okuduğumuz Hürriyet'imizin konulara bakış farklılığı böylece ortaya çıkmıştır. Maalesef olağanüstü değerler dünyanın her yerinde kolay yetişmemektedir. Kendisinin yokluğunu musikimiz belli bir süre sonra hissedecektir. Bundan sonra ülke olarak üzerimize düşen görevin merhum Tanrıkorur'un eserlerine sahip çıkarak gelecek kuşaklara iletilmesini sağlamak olduğunu belirtmek isterim.
Yusuf KOÇAK / ANKARA
Paylaş