Paylaş
BİR yılı daha geride bırakıp yeni bir yıla yine umutla merhaba diyeceğiz.
Ülkemizin son iki yılını düşündüğümüzde hem seviniyor, hem de üzülüyoruz.
15 yıldır Türkiye'yi kan gölüne çeviren PKK'nın elebaşısının yakalanması haberi hepimizi mutlu etmiş, geleceğe daha bir umutla bakmaya başlamıştık.
Ama ne yazık ki ülkenin yaşadığı bu sevinç çok az sürdü. Çünkü yine aynı yılın ağustos ve kasım aylarındaki o inanılmaz yer sarsıntısı binlerce canı aramızdan almıştı. Türkiye tarihine de kara bir sayfa olarak eklenmişti.
‘‘Sesimi duyan var mı’’ bağırışlarını belleğimize, yüreğimize yazmıştık. Devletin depremdeki aczi, yaşlısından gencine bizi birbirimize kenetlemiş, yurttaşlık bilincimiz artmıştı. Yine umutlanmıştık geleceğimiz için...
Ve ‘‘Unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız’’ demiştik.
Bir daha böyle acıların yaşanmaması için ulusça dua etmiş, yeni binyıla girmiştik.
OPERASYON YILI
PKK terörü bitti derken bu sefer Hizbullah örgütü yıllardır yeraltında sürdürdüğü varlığını yerüstüne taşımıştı. Güvenlik güçlerinin yaptığı operasyonlarla hepimiz ‘‘Hizbulvahşeti’’ görüp, domuzbağıyla tanıştık. Ve bu katliamı yapan ne Müslüman, ne de insan olabilir, dedik.
Buradan da dinimizin daha iyi anlatılması ve anlaşılması gerektiği sonucunu çıkardık.
Artık ülkemiz, yıllardır üstüne bir kábus gibi çöken terör belasından sıyrılmıştı. Sıra ekonomiyi düzeltmeye gelmişti.
Birileri tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyordu. Hayali ihracat ve naylon faturalarla devlet soyuluyor, bankaların içi boşaltılıyordu. Trilyonlar özel kasalara ya da bankalara gidiyordu. Ekonomi çökme noktasına gelmişti.
Birileri düğmeye basmalıydı. Ve öyle de oldu.
İlk önce yapılan ve adına ‘‘Paraşüt’’ denilen bir operasyonla hayalicilere ilk darbe vuruldu. Ardından Balina, Kartal, Ahtapot, Matador, Kasırga ve Bufalo operasyonları yapıldı. Bu operasyonlarda gümrükçü, mali müşavir ve çok sayıda hayalici tutuklandı. Devlet böylelikle ‘‘devletliğini’’ göstermiş oldu.
Yılın son günlerinde ülkeyi derinden sarsan bir görüntü daha yaşandı.
‘‘İzinsiz gösteri ve yürüyüş yapanları’’ engellemekle görevli olan Çevik Kuvvet'in gösteri yapması ‘‘Biz nereye gidiyoruz?’’ sorusunu gündeme getirdi. Konu günlerce yazıldı, çizildi, tartışıldı.
Birkaç kişi hakkında soruşturma başlatıldı ve olay resmi yönüyle kapandı. Ama bizler belleklerimize yine bir görüntü kazımış olduk.
Ardından yıllardır girilemeyen cezaevlerine girildi. Hayata dönüş adı verilen operasyonda çok sayıda tutuklu ve hükümlü yaşamını yitirdi. Günlerdir süren açlık grevi sona erdirildi.
Devlet yine gücünü göstermişti.
İşte ülkemizin acısıyla tatlısıyla son iki yılı.
Şimdi yeni bir yıla girmek için yelkovan, akrebi kovalıyor.
Bizleri ve Türkiye'yi bu yılda ne bekliyor bilemiyoruz, ama barışın, hoşgörünün ve insanca yaşamın olduğu bir yıl diliyoruz.
Yanıta yanıt
Halkbank'ın personelinden bazılarının diğer kamu bankalarına göre daha düşük 'bankacılık tazminatı' aldığı yolundaki yakınmaların köşemizde yer aldığı gün (15.12.2000) banka yönetimi acilen toplanmış meğer. Personele hemen bir 'seri mektup' yayınlanmış. ‘‘Birlik ve beraberliği bozucu ve kışkırtmalara katılınmaması’’, bu tür yazılara itibar edilmemesi istenmiş. Bize gönderilen açıklamadaki gibi ‘‘bankacılık tazminatının Ziraat ve Emlakbank ile de mutabakata varılarak bugüne kadar yapılan yol parası tutarına eşdeğer gelecek şekilde tüm personele tazminat ödenmesi ve daha sonra kesin esaslar belirlendiğinde kanunun belirttiği oranlara yükseltilmesi kararlaştırılmıştır’’ denmiş.
Banka çalışanları, ‘‘Biz ispiyoncu değiliz; bankanın itibarını düşüren de değiliz. 'Yeter Söz Milletin' köşesine yazdıklarımız, çaresiz kalan insanların hak arayışıdır’’ diyerek şunları söylüyorlar:
‘‘Sayın Genel Müdür diyor ki; bankacılık tazminatı Ziraat ve Emlakbank ile mutabakata varılarak geçici olarak hazırlanmıştır. Hangi mutabakat? Ziraat ve Emlakbank'ta yol parası en düşük 68 milyon, Halkbank'ta ise 30 milyon. Diğer bankalar, bankacılık tazminatlarını personelin yararına olacak şekilde oran olarak veriyor ki, en yüksek devlet memurunun maaşına gelecek zamdan faydalansınlar diye... Peki bu nasıl mutabakat?’’
MELANET CEPHESİ
Halkbank Genel Müdür Yardımcılığı'ndan emekli olan Turan Kalaycıoğlu, Halkbank'la ilgili yazılarımızda adının geçmesi üzerine ‘‘Melanet cephesi susmak bilmez. Banka camiasında beni 'Doğrucu Davut' olarak bilirler, bu nedenle sevilmem’’ diyor.
'Dürüstlük timsali' olarak nitelendirdiği Genel Müdür Yenal Ansen'in çağrısı üzerine, kredilerden sorumlu genel müdür yardımcısı olarak iki yıl görev yaptığını, sağlık durumunu da dikkate alarak emekli olduğunu bildirdi. Kalaycıoğlu, ‘‘Yönetim kurulu üyesi ve kredilerden sorumlu müdür yardımcısı olarak kredi verdiğiniz özel şirkete geçmeniz etik bir davranış mı?’’ sorusunu ise şöyle yanıtladı:
‘‘Cihangir'e verilen krediler, yönetim kurulu kararıyla verilmiştir. Ne kadar verildiğini de bilmem. Bankadan ayrılınca durumlarını araştırdım, kredi verildikten tam 15 ay sonra işe başladım. Zaten Ergül Cihangir kardeşim gibidir. Dürüstlüğüm nedeniyle 'Gel abilik yap, bizimle çalış' dediği için gittim.’’
İhaleci başkan
DSP Genel Başkan Yardımcısı Rahşan Ecevit'e Batman Sason'dan yazan Ali Suat Yüksel soruyor:
‘‘Genel Başkanımız Bülent Ecevit'in dürüst politikasının bir hayranıyım. Bu nedenle de yıllardır size oy veriyorum. İktidar olduğunuzdan beri Sason ilçe başkanınız olan Nevzat Çelik'in Milli Eğitim'den hangi ihaleleri aldığını hiç araştırdınız mı? Araştırmadınızsa ben söyleyeyim.
- Sason odun ihalesi.
- Yibo yiyecek ihalesi.
- Okul kantini ihalesi.
- Köy okullarının onarım ihalesi.
Odun ihalesinde usulsüzlük olduğu için kaymakam el koydu.
Biz DSP'ye oylarımızı, ilçe başkanı ihale alsın diye mi verdik?
Milletvekili Hayri Diri'nin adı kullanılarak alınan bu ihalelere Sayın Diri neden itiraz etmiyor?
Mutlu Yıllar
Yıl ve yaşam
Hayat kazanmayı öğrendik, ama yaşamayı öğrenemedik.
Hayatımıza yılları kattık, ama yıllara hayat katamadık.
Paylaş