Yalçın Bayer: Yeter! Söz milletin






Yalçın BAYER
Haberin Devamı

Casino lobisi yine sahnede

BUNDAN bir süre önce DSP Milletvekili Perihan Yılmaz'ın 'casino'ların açılması yolundaki önerisine değişik tepkiler alıyoruz. Bir kısmı 'aman açılmasın' derken, bir kısmı da aksi görüşü savunuyor. Aile reislerinin nasıl perişan olduklarını anlatan kadınlar da çok... Bazıları da 'kumarhaneleri' zengin olunacak yerler olarak değil de 'kafa boşaltılacak' mekánlar olarak sayıyor. 'Rumuz, Kıbrıs'a doğru bir yolcu' imzasıyla yazan bir okurumuz şöyle diyor:

‘‘Çare yasaklamak değil, kendini korumayı öğrenmektir.’’

Geçen hafta, turizmin içinden gelen ve Turizm Gazetesi Yayın Yönetmeni Fehmi Köfteoğlu basına kumarhanelerle ilgili iki sayfalık bir bilgi notu geçti. Pazartesi günü kendisiyle konuştuk... (Notunu bir gazetede okuduk) Casino'ların açılmasına karşı çıkan Köfteoğlu, ‘‘Kumarhanesi olmadığı için turizmi kötü giden bir ülke olmadığı gibi kumarhanesi olduğu için turizmi iyi giden bir ülke de yoktur. Yani kumarhaneler turizmin 'olmazsa olmaz'ı değildir’’ diyor. 'Casino'ların, turizmin gelişmesi ile hiçbir ilgisi olmadığını savunuyor. ‘‘Örnek’’ diye soruyoruz; metindeki sözcükleri aktarıyor:

LOBİ GİZLİ ÇALIŞIYOR

Kapanmasının üzerinden dört yıl geçmesine rağmen her fırsatta casinoları yeniden açtırmaya çalışan bir lobinin var olduğunu bilmek gerekiyor. İşte bu lobi, casinoların kapatılmasından turizm sektörünün zarar gördüğü tezini savunuyor. Nitekim bunlar son günlerde harekete geçerek, konuyu gizliden gizliye gündeme getirmeye çalışıyorlar. Hatta geçen dönem devletin tepesinden de destek aldıklarını el altından yapmaya çalışıyorlardı.

Peki, İsrail'den kumar oynamaya gelenler gelenler?

Bu tezin hiçbir dayanağı yoktur. 1997 yılında İsrail'den Türkiye'ye gelen turist sayısı 263 bin iken, 2000 yılında yani kumarhaneler kapalıyken gelenlerin sayısı 311 bine ulaştı.

Casinolar vergi geliri ve istihdam yaratıyor mu?

‘‘Doğru değil’’ diyor Köfteoğlu:

'Susurluk'ta adı geçen 'Kumarhaneler kralı' Ömer Lütfi Topal ile Sudi Özkan'ın işlettiği kumarhanelerde, Hesap Uzmanları Kurulu'nun yaptığı incelemelerde 2.2 milyar dolarlık kazancın vergiden kaçırıldığı saptandığını gazeteler yazdı. Bu para Hazine'den kaçırılan para değil mi? Şunu vurgulamak gerekiyor; kumarhanelerin kapanmasından dolayı İstanbul'daki oteller değil zarara uğramak daha kárlı hale bile geldiler. Çoğu casino mekánları balo ya da toplantı salonuna dönüştürüldü.

Kumarhanelerin turizmin tanıtımı için Turizm Bakanlığı'na yılda 100 milyon dolar kaynak aktarıldığı iddiası için de yanıtı şöyle Köfteoğlu'nun:

Bu da doğru değildir. Casinolardan, Turizm Bakanlığı'na 1992'de 4.4; 1993'te 1.2; 1994'te 5.9; 1995'te 14; 1996'da 13.3 ve 1997'de de 11 milyon dolar katkı payı girmiştir. Nerede o 100 milyon dolar? Casinoların açık kaldığı sürece bunun yarısı bile gelmedi.

'Casino' cenneti olan KKTC'de durum nasıl? Köfteoğlu, Kıbrıs Türk Seyahat Acentaları Birliği (KİTSAB) Başkanı Haşim Rahvancıoğlu'nun sözlerini aktarıyor:

Türkiye'den gelenler dahil, casino işletmecilerinin KKTC yasalarına göre yabancı sayılması dolayısıyla yabancılara sağlanan vergi avantajlarından yararlanıp vergi ödemeyi reddettiği için casinolardan iddia edilen vergi geliri elde edilemiyor.

Rahvancıoğlu'nun bu sözleri, iddiaların ne kadar gerçek dışı olduğunu gösteriyor. İstihdam konusu da abartılıdır. Kıbrıs'ta casinolarda çalışan Kıbrıslılar'ın sayısı sadece 300'dür.

Köfteoğlu, TÜRSAB'ın, konudan henüz bihaber olduğunu öne sürüyor ve ‘‘Çünkü, sektörle ilgili değiller. Bazısı hac, bazısı da teşvik peşinde. Örneğin; APO yakalandığında turizm kötü gidince lobi hemen sahneye çıktı; bu yıl turizm iyi gidince de harekete geçti. Bu işte milyon dolarların telaffuz edildiğini biliyor musunuz?’’ diyor.

Casinoların durumu tartışılmaya devam edecektir.

Örgütteki CHP

M. Nazif Ülgen, eğitim kurumları kurmuş, ilk kez 'Parti Okulu' açmış, Türkiye'nin sorunları üzerinde altı kitap yazmış. Aslında bir işadamı. 18 Nisan 1999 sonrasında CHP'ye bir grup işadamı ile katılmış. Ancak parti içindeki gelişmeler nedeniyle arkadaşları uzaklaştırılmış, o kalmış. Kendince kafa yoruyor. Yararlı olup olmamaya karar vermek üzere 21 il örgütünü ziyaret etmiş; Kayseri'den Hatay'a, Urfa'dan Diyarbakır'a kadar... Sonra oturmuş bir rapor yazmış. İl başkanlarına gönderdiği raporu bize de göndermiş.

Şöyle diyor:

‘‘Eskiden bir il başkanlığına merdivenlerde koridorlarda insana çarparak girebiliyorduk. Bu ziyaretimde ise her merkezde 2-3 kişiden fazla kişiye rastlamamak beni derin derin düşündürdü. Karşılaştığım yüzler asık, yorgun ve bıkkındı. Ama sevindirici olan şuydu; partilerine genel merkezden daha büyük istekte sarılmışlar.

- Partililer ne diyor?

- Halka kendimizi ve felsefemizi anlatamadık diyorlar. Halk bizi yanlış tanıyor, bize dinsiz, komünist diyor. CHP'nin temel felsefesinde komünizm ve dinsizlik yoktur. 50 bin seçmeni olan Kahta'da ilçe başkanı ile görüşürken, '18 Nisan'da % 2 oy aldık' diyerek şunları ekledi: 'İlçemiz bir zamanlar CHP'nin kalesiydi. Ben beş vakit namazımı kılarım. Yeni de başkanım. Çevremdekiler bana diyorlar ki; 'Biz seni dindar zannederdik. senin işin ne CHP'de...' Bir başka ilde 10-12 partili ile tartışıyoruz. Konu dinden açıldı; dedim ki, bir başörtülü ilçe binanıza girse hepimiz aydan bir mahluk gibi bakarız. İl Başkanı hemen ilave etti: 'Bir başörtülü gelse kovarız.’’ Bunu söyleyen il başkanına, babamın iki kez hacca gittiğini ve başını namazdan kaldırmadığını, 1977'de % 40'ların üzerine oy çıkan CHP'ye oy verdiğini; partiden dışlamanın yanlış olduğunu söyledim.

- Başka...

- CHP'nin temel felsefesinin halkçılık olduğunu herkes söylüyor. Ancak solda bir parti olduğumuzu da arkasına ilave ediyorlar. Bir ilde, bir partilimize dedim ki, sıradan bir vatandaşa sorun, 'sol nedir' deyin. Size vereceği cevap 'sol, dinsizliktir, sol komünistliktir' olacaktır. Sevgili CHP'liler hiç kimsenin partimizin dinsizler partisi olduğunu söylemeye hakkı yoktur.

(Ülgen'in gözlemleri sürecek)

GÜNÜN SÖZÜ

‘‘Siyasette birtakım hazırlıklar içinde olduğumuz doğru. Arkadaşlarımızla beraber uğraşıyoruz. Ama bu demek değil ki yarın çıkacağım.’’

(Erdal İnönü)

Yazarın Tüm Yazıları