Paylaş
Karadenizli işadamlarına çağrı: KTÜ Tıp'a sahip çıkınız...
TRABZON'un, daha doğrusu, bu yörede doğup büyüyenlerin, daha sonra büyük kentlere göç etseler bile vazgeçemedikleri bir özellikleri vardır. İster yurtdışı, ister yurtiçinde olsun, bölgelerini asla unutmazlar. Bir parça da olsa muhakkak toprakları vardır. Çünkü onlar yörelerine áşıktır. Yılda bir kez bile olsa, soluk almak için yörelerine gelirler, fındığın, çayın kokusunu akciğerlerinin en uç köşesine kadar stok yaparlar.
Bu dün böyleydi, yarın da aynı olacak. Şöyle ülkemizin geneline baktığımızda, işadamlarımızın sayısı, başka yöreleri kıskandıracak sayıda. Zaman zaman bir araya gelirler, Doğu Karadeniz'e ne gibi bir yatırım yapılabileceğini tartışırlar, ortam oluştuğunda da kollarını uzatırlar.
Şimdi diyeceksiniz ki; nereye varmaya çalışıyorsun?
Bildiğiniz gibi ülkemizde sağlık, başlıbaşına büyük bir sorun... İşte Doğu Karadeniz bölgemiz bu konuda bir nebze olsun şanslı sayılabilir. SSK'dan Numune Hastanesi'ne kadar her türlü sağlık kuruluşuna sahip... Ancak bunların üzerinde, bir de Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi var ki, gerçekten bölgenin atardamarı konumunda. Özellikle Prof. İbrahim Özen'in dekanlığa gelmesinden sonra, atılım üzerine atılım yapılıyor. Haliyle, tıp dünyasının da ilgi odağı oluyor. Yurt düzeyinde yapılan bir çok tıp kongrelerinde KTÜ Tıp için, 'parlayan yeni güneş' ifadesi kullanılıyor. Elbette ki, tüm bu güzellikler de, yöre insanının sağlık sorunlarına olumlu olarak yansıyor.
Ben bir gazeteciyim ve gözlemlerimi yansıtmaya çalıştım. Ayrıca, gücü olan herkesi, KTÜ Tıp'ın inşa ettirdiği ikinci hastaneye katkıda bulunmaya davet ediyorum. Ünlü işadamlarımız, çok cüzi bir katkıyla, yeni hastanenin odalarından herhangi birinin kapısına ismini yazdırmak, kalıcı bir eser bırakmak istiyorlarsa, bir an önce kollarını sıvamalıdırlar. Çok değil; her biri 3-4 milyar liralık bir katkıyla bunu yapabilir. Sadece Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İbrahim Özdemir'e bir alo desinler yeter.
Sakın bunu bir kampanya olarak nitelemeyiniz. Bizler sadece işadamlarımızın yöresine olan duyarlılığına inanıyoruz, hepsi o kadar. Ulusoy'lar, Cevahir'ler... M.Ali Yılmaz, Halis Çebi, Ergun Gürsoy, Rasim Zaimoğlu ve diğer ünlü işadamlarımız... Sizler kapıyı aralarsanız, gerisi kendiliğinden gelir. Yörenin atardamarı olan ve her geçen gün yıldızı parlayan KTÜ Tıp için hepimiz seferber olmalıyız ki, bölgemizin sağlık sorunlarının giderilmesine, bir neşter de bizler vurmuş olalım...
Orhan KAYNAR-TRABZON
Tayyip'in kasası kim?
İTÜ'den bir grup öğrenci şunları yazıyor: Yıllardır fakir bir aile çocuğu olduğunu vurgulayan Recep Tayyip Erdoğan, resmi kayıtlarda sıradan bir Ltd. Şti.'nin ortaklarından... Kendisinden özür dileriz ama bir milletvekili (ANAP'lı Bülent Akarcalı) sorduğu için biz de değinmek istedik.
Altında lüks bir Mercedes; kalabalık heyetler halinde yapılan yurtiçi geziler, lüks otellerdeki toplantılar, sık sık yapılan yurtdışı gezileri... Yurtdışında çocuk okutmak da her babayiğidin harcı değil.
Bizler de aldığımız burslarla okuyan fakir aile çocukları olarak zengin olmak isteriz ilerde. Sayın Erdoğan bir açıklama yaparsa seviniriz.
Ne hallere düşmüşüz
IMF'ye verilen mektup, tamamen bir borç tahsilatı operasyonudur. Programın adı, borçları ödemek. Sıkıntı sonunda düze çıkmak yok. Sırtımızda bu kez de 154 milyar dolarlık bir borç yükü duracak. Borcunu yüksek maliyetlerle ödemiş bir ülke olarak kalmaya devam edeceğiz. Kemal Derviş de bu programın tahsildarıdır. Türkiye'nin gelişmesi ve kalkınmasıyla ilgili bir vizyon söz konusu değildir. Türkiye'nin bu yıl sonuna kadar ödemesi gereken iç ve dış borç miktarı 79 milyar dolardır. Bu parayı büyük ölçüde iç kaynaklardan temin edeceğiz ya da dışarıda başka türlü borçlanacağız... Özelleştirmeye 'değişim' diyorlar. Satacaksın, borç ödeyeceksin. IMF ve Dünya Bankası'nın umurunda olan tek şey var; toplanan kaynaklar tütüne, tarıma, maaşa, sağlığa, eğitime vs. gitmesin, borçlara gitsin. Borçları ödeyin. Bunu ödeyebilmeniz için de kemerleri sıkın. Bütün harcamalarınızı reel olarak yüzde 8 azaltın da buradan tasarruf ettiğiniz paralarla borç ödeyin...’’
(‘‘Gelir Uçurumu... Türkiye'de Gelirin Adaletsiz Bölüşümü’’ adlı kitabın yazarı iktisatçı Mustafa Sönmez)
Yalova'dan açıklama
BALLI Gezi’’ (9.6.2001) yazısına, Özelleştirme'den sorumlu eski Devlet Bakanı Yüksel Yalova sözlü bir açıklama yaptı. ‘‘Benim, Vakıfbank genel müdürü ve yönetim kurulu üyelerinin, Özelleştirme İdaresi Başkan Yardımcısı Av. Kemal Kapuluoğlu ve üç yıl önce boşandığı eşi Av. Hale Bumin'in, Güney Afrika'ya gidip gitmediğimizi soruyorsunuz. Gitmedim, gitmedik. Vakıfbank'a da herhangi bir iş için özel uçak kiralayın diye bir emrim de olmadı. Aynı şekilde Uzakdoğu'ya falan da gitmedim, böyle bir emir de vermedim’’ dedi. Vakıfbank ile Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin Güney Afrika'dan kömür getirmek için kurdukları şirketle ilgili yargıya intikal eden konunun kendisinden önceki süreci kapsadığını anımsatan Yalova, Göztepe'ye yardım konusunda da şöyle konuştu:
‘‘Bir gün İzmir'de arkadaşlarla oturuyorduk; söz Göztepe'nin ekonomik sorunlarına geldi. Yeni Asır Genel Yayın Yönetmeni Hamdi Türkmen, ‘Bakan Bey de 50 bin dolar bağış yapsın' dedi. 'Ben Özelleştirme Bakanı'yım, kaldı ki nereden vereceğim bu parayı' dedim. Göztepe anonim şirket, böyle bir bağış olsa kayıtlarında yer alır. Zaten Göztepe, 1.8 trilyon vergi ödemek zorunda kaldığı için ağlayan bir kulüp. Ben Ege'nin bakanıydım, keşke param olsa değil 50 bin dolar, 150 bin dolar bağışlardım Göztepe'ye... Sonra bu konuşmayı, Göztepe'ye motivasyon olsun diye Yeni Asır'a yazmışlar. Espriydi tabii. Yalnız cebimden 2 milyar kadar bir bağış yaptım.
Vakıfbank'ta ücretsiz izin konusuna gelince... İlk defa bir devlet bankasını ben özerkleştirdim. Böyle bir karar aldılarsa bu siyasi otoriteyi bağlamaz. Yani bu karar banka yönetiminin kararıdır. Gazeteler yazdı; Vakıfbank Genel Müdürü bile ücretsiz izne ayrılmış.’’
MESAJ
KİLİS’ten Ziraat Odası Başkanı Abdullah Çelik, Muhtarlar Derneği Başkanı Fatih Karabulut, İl Genel Meclisi üyesi İbrahim Özmusul ve Çiftçi Malları Koruma Derneği Başkanı Mehmet Gündoğmuş yazıyor: ‘‘Atatürkçü, uygar ve aydın gençleri yetiştirecek olan Fen ve Edebiyat Fakültesi'nin yapımını üstlenen İstanbul-Kilis Vakfı Başkanı Yaşar Aktürk ve işadamlarımızı kutluyor, bu tarihi hizmetin mimarlarını şükranla anıyoruz.’’
ŞİŞLİ, Nişantaşı, Osmanbey ve Mecidiyeköy'ün altyapı sorunu yok. Ancak Ayazağa Mahallesi üvey evlat. 617 Sokak, artık sokaklıktan çıktı, cadde oldu. Ayazağa-Beşiktaş minibüsleri bu sokaktan geçiyor, yol dar, iki araç yan yana zor geçiyor. Bizlerin en doğal hakkı olan kaldırım yapılmasını istiyoruz. (Gerekirse istimlak yapılsın) Sokağımızdaki elektrik direkleri son padişah Vahdettin'den kalma desem Mustafa Sarıgül ne der acaba?
Mustafa KAYA-AYAZAĞA
Paylaş