Paylaş
'Yanarım sana Vanlı'
ŞAİR Abbas Güven ‘‘Soruyorum dostum hiç gördün mü Van'ı’’ diyor. Sonra da Urartular'dan başlayarak dağını, bahçesini, kalesini, kilisesini, türbesini ve derdiyle kavrulan insanını anlatıyor.
‘‘Van'ı böylece size diyeyim,/Anlattım ki gelesiz gardaş’’
Biz de gittik, Van Gölü'nün 'canavarı' dışında 'kahredici' çok şey gördük.
Nüfusu son iki yılda % 50 artmış Van'ın... Kent nüfusu 120, il nüfusu 750 bine yükselmiş. İşportacı dediğimiz üç tekerlekli 'tablacılar'ın sayısı 4000-5000'i bulmuş; sattıkları da daha çok çekirdek, çakmak, kaset, çorap gibi şeyler... İki ana caddesi iş ve aş peşindeki insanların gezinti mekanı... Cumhuriyet Caddesi'nde, İstiklal Caddesi'nde görebileceğiniz bir kalabalık... Özel İdare'ye ayda 15-25 milyona halı dokuyan küçük kızlar... 3 bin sigortalı işçinin bulunması kentin nasıl bir yoksulluk içinde bulunduğunun göstergesi...
Modern bir 'gecekondu' mahallesi sayılan Uzundere (Çukurca), Şemdinli ve Çatak'tan (Van) göç edenlerin barındığı Yalım Erez Mahallesi'nden Mehmet Kaya diyor ki:
‘‘Dün bizim mahalleden 77 kişi işçi kahvesine gittik, ancak bir kişi iş buldu. İş derseniz, kömür taşımak, yük taşımaktan öte bir şey yok.’’
Van-Hakkari yolu saat 14.00'ten sonra kapatılıyor.
HEPİMİZ SİZİN ORALARA GİDECEĞİZ
Hoşap Kalesi'nin dibindeki kavşakta mazot taşıyan kamyon şoförleriyle çaylar içiyoruz. Yüzler buruk. Bir köylü, son günlerde yörede PKK baskınından sonra yine bazı köylerin boşaltıldığını söyleyerek, ‘‘20 milyarlık hububatımızı kaldıramıyoruz’’ diye yakınıyor. Asker işi çok ciddi tutuyor, kuş uçurtmuyor; termal kameralar yöreyi sürekli tarıyor.
Siyaseti sorarsak konuşan pek yok... HADEP dediğimizde sadece ‘‘Güçlüdür’’ diyorlar. Yaşlı başlı bir köylü, Güneydoğu gerçeğini iki cümle ile aktarıyor:
‘‘Acımızdan öleceğiz. Başımızı kaldıramıyoruz, hepimiz o sizin oralara gideceğiz.’’
Sonra bir sessizlik... Bölge insanı dayanma güçünü gün geçtikçe yitiriyor.
Sermaye yok, beyin yok.
Kenti bir yerde ayakta tutan Özel İdare'nin öncülüğünde oluşturulan Van-Et/Bes/Yün/Süt/Tekstil/Spor gibi şirketleşme modeli kente 1.9 trilyonluk bir kaynak sağlıyor. Van-Et Genel Müdürü Kaya Tokmakcıoğlu, örnek bir işletmecilik ortaya koymuş; işletmeyi Pınar ve Maret'ten sonra üçüncü sıraya getirmiş, borsaya sokmuş.
DOĞA ZENGİNLİĞİ YETMİYOR
Van Kalesi'den, güneşin göle inerken muhteşem tablosu karşısında irkiliyorsunuz. Işıklar hüzünle parlıyor; tertemiz gökyüzünde... Tüm martılar iniyor bir şeyler yemek için...
Böyle bir doğa zenginliğinin tadını çıkaramıyorsunuz; Vali Sarı'yı dinledikçe... İki yıldanberi görev yapan Vali Abdülkadir Sarı, ‘‘Göç, özellikle Hakkari'den alabildiğine sürüyor.’’ diyor.
Vali Sarı, sorunlara gerçekci yaklaşımlar getiriyor. Özellikle devletin ekonomik, sosyal ve kültürel fonksiyonlar açısından Doğu ve Güneydoğu kentlerine acilen destek vermesi gerektiğini vurguluyor:
‘‘Yoksa, umulmadık patlamalara neden olursunuz. Bu insanları burada tutmak zorundasınız. Aksi halde bu insanlar servet düşmanı olacaklar, göç edeceklerdir.’’
Ziyafetlerde kuzu yiyen Vali olmak... Sarı, bu anlayıştan uzak bir bürokrat tipi çiziyor. Aklımıza, hükümetlerin zaman zaman alayı vala ile açıkladıkları 'kalkınma projeleri' geliyor; özellikle hayvancılıkla ilgili teşvikler...
Siyaset çirkinliklerle dolu olsa da bürokratlar projeler üretip bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Bir yerde, sistemi onlar sürüklüyor, ayakta tutuyor.
TİCARET-SİYASET-AŞİRET
Sarı ile sohbet ediyoruz:
‘‘Sınır ticareti bölgenin can damarı sayılıyor. Özellikle İran'dan yapılan mazot ticareti hayati önem arz ediyor. Ancak İran, döviz alarak bunu tek taraflı işletiyor; mal almıyor.‘‘
Vatandaşın sıkıntısını kim giderecek; vali mi, siyasi irade mi? Hayır; bölge insanın katılımıyla, elbirliğiyle çözümler üreteceğiz. Ancak, devlet de elini çekmeyecek; daha yükleneceği iş var. Diyorum ki, yatırımcı gelsin, bizden proje istesin. Ona her türlü yardımı göstereceğiz. Vanlı, 1. tesisini İstanbul'da yaptıysa, ikincisini neden memleketinde kurmasın.’’
Vali'nin dediği gibi, ‘‘Adam batıya gidiyor; ölünce beni Van'a gömün diyor. Van mezarlık mı?’’
Van'ın öbür yüzü mü?
Yoksulluk ve sefaletin arka yüzü 'ticaret-siyaset-aşiret' üçgeninde düğümleniyor. Uyuşturucu ticaretinin alabildiğine sürdüğü anlatılıyor.
Gerçeği, yeni Mercedesler'e binenlerde ve yoğun gayrimenkul alımlarında görebilirsiniz. Bir de tarikat ve cemaat örgütlenmesini... 100. Yüzyıl Üniversitesi kampusünde iki minareli bir cami yükseliyor.
Arabamızdaki bir Vanlı, bölgenin diliyle bize şöyle fısıldıyor:
‘‘Günahkârlar cayır cayır yanacaklardır.’’
Paylaş