Paylaş
Ramazan yaklaşırken stokçular çalışıyor
Türkiye 1 milyon 650 bin ton likit ve margarin türü yağ tüketiyor. (Buna 70 bin ton zeytinyağı ilave edilebilir.)
776 bin km’lik bir coğrafyaya sahip olan Türkiye ne yazık ki, tüketimin yaklaşık % 60’ını ithalat yoluyla karşılıyor. 1.6 milyar dolar
GÜNÜN SÖZÜ |
"DSP iktidarında çiftçimize ÖTV’siz mazot kullandırılacak." (DSP Genel Başkanı Zeki Sezer) |
Yani yağ fiyatları bir yıl içinde yaklaşık % 200 artmış oluyor.
Sistem nasıl mı işliyor? Dünyadaki yağın izini sürenler stok yapıyor.
Geçen nisan ayında Hazine Dış Ticaret Müsteşarlığı % 21.2 olan gümrük vergisinin 1 Temmuz’dan itibaren % 31.2’ye çıkacağını açıkladı. O zaman yağ kartelleri hemen devreye giriyor.
200 BİN TON STOK
Türkiye’deki firmalarda şu anda 200 bin tona yakın ham yağ stoku olduğu öne sürülüyor.
Piyasaya mal sürülmek istenmiyor; çünkü 1 Temmuz’dan itibaren ’tatlı kárlar’ bekleniyor.
(İlk etapta yağ getirip stok yapanların gümrük vergisindeki % 10’luk artış kimin cebine girecek acaba?)
Bir yağ sanayicisi, "Lütfen bu konuyu yazın, hükümet kendisinden ve yağ tüccarlarından başka kimseyi düşünmüyor" diyerek şunları anlatıyor:
"Bakanlık gümrük vergisinin % 21.2’den 31.2’ye çıkacağını iki ay öncesinden açıkladı ve vurgunun önünü açtı.
Önceden açıklama geleneği yoktu, bu yağda ilk kez yapıldı.
Manipülasyon yoluyla stokçuluk başladı.
Eğer, Bakan Kürşad Tüzmen Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın bilgisayar kayıtlarına girerse, Gebze ve Mersin’deki depolarda stokçuluğun izini bulabilir. Ramazana doğru fiyatların ne olacağını kestirebilir."
Olayın özeti; iktidar hem kendini hem de stokçuları düşünüyor.
Öyle söylediği gibi tüketiciyi koruduğu falan yok.
Yüksek vergileri kasasına koyuyor; stokçulara bayram ettiriliyor.
Fakir fukaranın bir tek pirinci ve yağı kalmıştı.
GIDADA % 450 ARTIŞ |
SİGARA YASAĞINDA GEVŞEME GÖRÜYORUM |
İSTANBUL Yolu 7’nci kilometredeki City Outlet’e 31.5.2008 tarihinde gittim.
'Mısır Çarşısı’ bölümü içerisinde ’Türk Kahvesi’ denen kısımdakilerin inanılmaz bir şekilde sigara içtiklerini gördüm ve şaşırdım.
Vatandaşlık görevimi yaparak önce oradaki güvenlik görevlisine başvurdum.
Bana orada duvar kenarında sigara içilmesine izin verildiğini söyledi.
Büyük bir şaşkınlıkla Ankara Belediyesi’nin 153 numaralı telefonunu saat 14.07’de aradım.
Konuştuğum görevli bu konuyla kendilerinin ilgilenmediğini, konuyu polise veya zabıtanın 341 84 87 numaralı telefonuna bildirmemi istedi.
Zabıta ile görüştüğümde (saat 14.15) bu konuda kendilerine bir yazı gelmediğini, herhangi bir işlem yapamayacaklarını söylediler.
Bunun üzerine polisin 155 numaralı telefonunu saat 14.09’da aradım.
Görüştüğüm polis memuru da bu konuyla kendilerinin ilgilenmediğini ancak bu konuda bir olay çıkarsa ona müdahale edebileceklerini söyledi.
Evet ülkemizde kapalı alanlarda sigara içme yasağı başladı ama sigara içiliyor, sigara içmeyenler hálá zulüm görüyor ve devlet hálá bir şeyler yapamıyor.
Bu konuyu Ankara Belediyesi’ne ve Ankara Valiliği’ne de bildirdim.
Dr. Murat V. GÖKÇE-ANKARA
'BİZİM GİBİ DÜŞÜNMEYEN HERKES ERGENEKONCUDUR’ |
Aşık Mahzuni Şerif 17 haziranda Gaziantep'te alınacak
16.5.2008 Cumartesi günü 'asrın Pir Sultan'ı olarak bilinen Aşık Mahzuni Şerif'in 6. anması Hacıbektaş'ta yapıldı. Siz de bilirsiniz ki ozan, yıllarca halkı adına pek çok badireler ve işkenceler atlatmasına rağmen son nefesine kadar hep mücadelesine aralıksız olarak devam etmiştir.
Ömrünün son yıllarını Ankara'da geçirmiş ve o elim rahatsızlık kendisini Almanya'nın Köln kentinde yakalamıştır. Hakka yürüyüşünün ardından unutulmadığı, özlendiği ve takdir edildiğine defalarca şahit olduk...
18.6.2008 pazartesi günü Hacıbektaş Vakfı tarafından Gaziantep'te düzenlenecek bir konser söz konusu... Katılımın yüksek olacağı kesin ama sizden ricam köşenizde bu konuyu Aşık Mahzuni Şerif'i köşenizde işleme şansınız olursa sevinirim. Ülkenin malum durumlar içerisinde çalkalanması ne yazık ki devam etmekte. Gelin görün ki eğer Anadolu'yu kucaklayan ozanımız Aşık Mahzuni Şerif yaşasaydı mevcut düzene bir baş kaldırış içinde olurdu. O bayrağı büyük bir gururla taşıyan oğlu Bülent Ali Mahzuni Beyefendi'ye huzurunuzda teşekkürü bir borç bilmekteyim .
Geçenlerde İslam Çankaya Beyefendi'nin yazısında belirttiği gibi Aşık Mahzuni Şerif evine gelen misafirlerini salona davet ettiğinde Anıtkabir'i işaret ederek ilk söylediği söz "Ulu Önder Atatürk'e komşu olduk erenler" olurmuş; 'Sarı Saçlım Mavi Gözlüm' adlı parçasını seçim dönemlerinde araçlarında bangır bangır çalarak gezen sosyal demokrat arkadaşlara bir sözüm var: Bu sene Hacıbektaş'ta nerede idiniz? Ne yazık ki bizler artık tüm saygı değer büyüklerimizi belirli günlerde hatırlayan ya da anan kişiler olmak yolunda büyük bir hızla ilerlemekteyiz.
Kaan Tuğra POLAT
Leyla Gencer'i tanıyamadığım için çok utandım
TRT Int'te Nebil Özgentürk'un 'Bir Yudum İnsan' programının konusu Leyla Gencer idi.
'Diva' sıfatının bol keseden dağıtıldığı, futbolcu veya şarkıcılar askerlikten yırtsınlar diye kanunlar çıkaran ülkemden çıkmış.
Bu gerçek Diva'nin müthiş bir yaşam öyküsü var ve biz bilmiyoruz ve müslümandı, değildi tartışması onun ebediyete göçüşünü gölgeliyor.
Bu kadın La Scala'da 43 sene himet veren nadir, belki de tek insan ve bizden...
Ankara'ya gelen bütün devlet adamlarına, hükümdarlara Gencer dinletiliyor ne kadar Batılı olduğumuzu ispat için.
Bütün devlet davetlerinde başköşede oluyor Gencer.
Bütün dünyanın en önemli merkezlerinde sahneye çıkan ve çıktığı her yerde afişlere Ankara Devlet Operası sanatçısı sıfatini mutlaka yazdıran Gencer'e Menderes hükümetinin ilgili bakanından bir telgraf gelir:
Şu tarihe kadar dönmezseniz azledileceksiniz...
Gencer ile birlikte, Opera terminolojisine "Genceretto" diye bir tarz giriyor.
Annesi vefat ediyor ve o İtalya'da sahneye çıkmak üzere iken haberi alıyor.
Ve sahneye çıkıyor.
Bu vefat haberini İtalyan radyo ve televizyonları veriyor.
Türkiye hükümetinden bir tek başsağlığı bile gelmiyor.
Ve o gece sahneye çıkıp müthiş bir performans gösteren Gencer'in programı bittiğinde bütün İtalya'da insanlar mumlar yakıyor annesi için...
O gece çekilmiş olan haber filmleri, kapkaranlık gecede ışık selleri halinde koskoca şehirleri ışıldayan bir hale getiren Gencer'e saygıyı görünce gözyaşlarımı tutamadım.
Herkes operaya meraklı olmayabilir.
Şahsen değilim.
Fakat 'duayen' dendiği zaman yok canım bile demeyen habercilerimizin görevidir ilgi alanımızın dışında olan haberleri bize getirmek.
Habercinin görevi değil midir bizden olan değerleri bize göstermek...
Gencer şurada söyledi, burada söyledi diye bir kare resim, iki satır yazı okurduk elbette.
Fakat o okuduğu yerlerin önemini ama Leyla Gencer'in onların hepsinin üstüne çıkan önemini bize haber vermediler. Bize Jennifer Lopez'in tangasının dantelinin ne olduğunu flaş haber olarak birinci sayfadan haber veren sözde habercilerimize lanet olsun. Böyle değerleri çıkarabileceğimizi bizim insanlarımıza haber vermedikleri için.
Leyla Gencer'i dinleme sanşı olup da dinlememişlerden olduğum içign çok utandım.
Ya siz?
Neriman YÜCE
10 bin yıl önce 10 bin yıl sonKöfte bozuk" dedim, işyeri sahibi "Senin ağzın bozuk" dedi.
TÜRKİYEMİZDEKİ işletmecilik anlayışının helen ne kadar gerilerde olduğunu, özellikle İstanbul, Ankara gibi büyük şehirler dışında müşterinin işletmeciler tarafından nasıl da ezilmek istendiğini ispatlayan bir olayı sizinle paylaşmak istedim.
Eşimin işi nedeni ile 2 sene önce Trabzon'a yerleştik.
Meşhur Akçabaat köftesini mutlaka duymuşsunuzdur.
Trabzon'da da 'Körfez Restoran' bu konuda isim yapmış işletmelerden biridir.
Biz devamlı bu restoranı tercih ederdik.
Ederdik diyorum çünkü artık kesinlikle orda yemek yememiz mümkün değil...
Bu akşam İstanbul'dan gelen annem, eşim ve 15 günlük bebeğimiz ile yine köfte yemeğe Körfez'e gittik.
Daha ilk köfteyi yerken bir koku olduğunu fark ettim.
Eşime köftede koku var dedim.
Eşim mümkün değil dedi.
İkinci köfteyi zar zor yedim.
Üçüncü köfteyi yemem ise mümkün değildi.
Sanki koyun eti karıştırılmış gibi ağır bir koku vardı.
Eşim de ikinci köftesini yerken haklısın köftede bir koku var deyip garsonu çağıdı.
Garson hemen itiraz ederek köftelerine övgüler yağdırıp kokmasının mümkün olmadığını kendince çeşitli nedenlerle açıkladı.
Neyse biz ağzımızın tadı bozulmasın deyip başka şeyler ısmarlayıp yemeğimizin sonunda hesabı istedik.
Açıkçası hesaba yiyemediğimiz ve geri gönderdiğimiz köfte ücretinin yazılmasını beklemiyorduk.
Ama ne yazık ki Türkiye'de olduğumuzu unutmuşuz.
Tabii ki ücreti yazılmıştı.
Biz hiç bir itirazda bulunmadan hesabı ödedik.
Restorandan ayrılmadan önce kendini üstün bir yaratık olarak gördüğünü düşündüğüm restoran işletmecisinin yanına giderek, bugün yediğimiz köftede bir sorun olduğunu kibar bir dille anlatmaya çalışırken, kendisi istifini bozmadan gayet ukala bir şekilde, biz burada 100 kişiye hizmet veriyoruz, ilk defa böyle bir şikayet geldi, köftemizde bir sorun olamaz, köfteyi bizzat ben yaptım, sizin ağzınızın tadı bozuk şeklinde talihsiz bir konuşma yaptı.
Senede 3-4 defa eşimle yurtdışına çıkma fırsatımız oluyor.
Çeşitli ülkelerde farklı lezzetler tattık. Benzer bir durumu yurtdışında yaşasanız, aşçı veya yetkili bir kişi bizzat masanıza gelir, sizi dinler ve müşteri memnuniyeti için ne gerekiyorsa yapardı.
Ne yazık ki biz de ise müşteri olarak bırakın şikayetinizi dile getirmeyi, bir de üstüne hakaret işitiyorsunuz.
Bu tip işletmeler küçük şehirlerde tek olmanın verdiği cesaretle müşterilerine karşı her türlü terbiyesizliği yapmayı kendilerinde bir hak olarak görüyorlar.
Eşim üniversitede öğretim üyesi olup, ben de Türk Hava Yolları'nda görev yapmaktayım.
Yani ikimiz de hizmet sektöründe çalışıyoruz.
İkimiz de işletmecinin bu tarz konuşması karşısında hayretler içerisinde kaldık.
İnşallah bu yazı köşenizde yayınlanır ve kendisinin işletmeci olduğunu zanneden şahıs da bundan bir ders çıkartır.
Pelin Günaydın ALTUN
Paylaş