Paylaş
Anlattıkları dehşet vericiydi ve Türkiye'nin nereye gittiğinin açık bir göstergesiydi.
"Onların ruhlarında demokrasi yoktu, vicdan ve mertlik de..." diyen Gülden Aydın'ı dinlerken irkiliyoruz:
"Yıllık iznimde, üniversite öğrencisi kızım Ceren'le birlikte ablamın İzmir-Karaburun'daki yazlık evine gittik. İlk iki gün şahaneydi. Çakmacık mevkiindeki koyda yüzerken batık bir kentin kalıntılarını keşfetmiştim. Ancak bu koya ablam ve komşuları gelmek istemiyordu. Üç yıldır tesettürlü mayolu kadınlarla haşemalı erkekler, Çakmacık'a geliyor ve mayolu, bikinili kadınları sözleri ve bakışlarıyla rahatsız ediyorlardı. Her akşam arkalarında bıraktıkları çöpleri toplamak da ablam ve komşularına düşüyordu. 9 Ağustos Çarşamba günü, yine Çakmacık'a gitmekte ısrar ettim. Bana neydi onların haşemasından, tesettüründen. Koca koyda herkese yer vardı. Hem aramızda yüzlerce metrelik mesafe vardı.
BİKİNİ GİYEN 'PİSLİKLERİ' İSTEMİYORUZ
Ablam, kızım ve komşunun lise öğrencisi iki kızıyla indik Çakmacık'a... Dini bütün grup, kaya gölgesinde oturuyordu. Kızım ve arkadaşları müzik dinleyip kağıt oynamaya, ablam gölgede uyumaya başladı. Ben de başlığımı, gözlüğümü takıp anfi tiyatroya benzettiğim kalıntıya doğru yüzmeye hazırlanıyordum. Kızımın "Lütfen temizler misiniz" diye seslendiğini duydum. Başımı çevirdiğimde bir kadının altı yaşındaki bir kız çocuğunu 15 metre kadar yakınımıza getirip kakasını yaptırdığını gördüm. Bir gün önce de kirli bebek bezini kaya oyuğuna bırakmışlardı. Kadın, uyarıya aldırış etmeden kız çocuğunun elinden tutup gitti. Kızım yine seslendi. "Burası herkese açık bir alan. Lütfen o pisliği temizler misiniz?" Haşemalı iki erkek ve arkasından birkaç kadın, bizim bulunduğumuz tarafa geldi. Erkeklerden biri kızıma "Sen buranın çevre sağlık müdürü müsün?" dedi. Kalabalık çoğaldı. Ben şaşkın ve biraz sonra olacakları aklımın ucuna dahi getirmeden seyrediyordum. Adamın biri kızımın göğsünü avuçlayıp bağırmaya başladı. "Bikini giyen pislikleri istemiyoruz. Gideceksiniz buralardan!" Kızım göğsünden tutan eli itip "Burası Türkiye Cumhuriyeti. Tabii bikini giyeceğim. Beğenmiyorsanız İran'a gidin" dedi. Ve pirhanalar gibi hep birlikte kızımın üzerine abanıp didiklemeye başladılar. Tam bir 'Vurun Kahpeye' romanındaki gibi bir linç harekatı başladı. Ben fırladım. Kızımı ellerinden almaya çalıştım. Şiddeti öyle doğal, öyle sıradan bir maharetle arz ediyorlardı ki... Oysa benim yerden bir taş alıp atmak aklıma bile gelmedi. Uçar gibi gittim, durun, dedim. O saniye ben de yerde, kızımın üzerindeydim. Kollarımdan tuttu bir adam, kaldırdı, birkaç kadın bana da vurmaya başladı. Dizlerimin bağı çözüldü, başım döndü, yığıldım. Ablam geldi, "Durun, Allah ilah aşkına ne yapıyorsunuz? Kardeşim gazeteci" dedi. Evet, sihirli ama beni utandıran sözcük buydu. Gazeteci! Olmasaydım ne olacaktı? Ben mi yoksa onlar mı acizdi? Elleri havada durdu. Linç halkası gerileyerek açıldı. Kızımın koluna girdik ve havlusunun üzerine yatırdık.
TACİZCİ VE SALDIRGAN KAÇIYOR
Cep telefonu bu koyda çekmiyordu. 156 jandarmayı aramak için yukarıya çıkmam gerekiyordu. Liseli komşu kızlarıyla yokuşu tırmandık. Ben jandarmayla konuşurken kızlar saldırganlara ait üç otomobilin plakalarının fotoğraflarını çektiler. Tam bu sırada kızımı taciz eden adamla iki kadın 34 HRC 66 plakalı otomobile binip kaçtı. Jandarma, J.Üstçavuş Veli Sadık Işık ile birlikte on dakika içinde geldi. Karaburun Jandarma Karakolu'na gittiğimizde saldırganların sayısı dokuza inmişti! Daha sonra olayı seyredenlerden, saldırganların bir kısmının kayalıkların arkasına dolaşarak kaçtığını öğrendik. Saldırganlardan iki erkek A.G., M.G. ile iki kadın T.G., K.G. şikayetçi, beşi de tanık oldu. İfadelerinde hepsi de kızım Ceren'in kendilerine hakaret edip tartakladığını söylediler. 13'e karşı 1!
İTÜ'LÜ DOÇENT SALDIRGANI KORUDU
Tacizci saldırganın kaçtığı ve İstanbul'daki bir şirkete ait otomobilin bulunması için ısrarcı oldum. Kızımla birlikte haşemalı tacizci saldırganın eşkalini verdik. 40 yaşlarında, kısa boylu, göğüs kafesi geniş, ince kollu, beyaz saçlı... 36 saat sonra otomobil bulundu. Karaburun C. Başsavcısı Serkan Beyoğlu'nun makamında yüzleştik. "Buyrun, benim" diyen kilolu ve daha yaşlı şahıs ile yine kilolu ve yaşlıca eşinin kaçaklarla uzak yakın ilişkisi yoktu. Saldırganı gizleyerek sahiplenen ve kanunları yanıltmaya çalışan bu şahsa, kızımı darp ve taciz etmeyi de üstleniyor musunuz, diye sordum. Tabii ki reddetti. Savcılık kayıtlarından bu şahsın İTÜ'de doçent ama TSE Yönetim Kurulu'nda profesör unvanlı İ.H.B. olduğunu öğrendim. Diğer saldırganlar Rize-İkizdere ve Samsun-Bafralı'ydı. Hepsi de İstanbul Fatih'te ikamet ediyorlardı. Üç yıldır, Karaburun'da emekli bir başkomisere ait kaçak olduğu iddia edilen bir pansiyonda kalıyorlardı. Adli süreci başlayan bu olayın sonuna kadar takipçisi olacağım."
Günün Sözü
"Türkiye'de depremin sahibi yoktur."
(Prof. Naci Görür)
Erdoğan, Gökçek'in
'hediyesi'ni kabul eder mi
MELİH Gökçek'in Esenboğa yoluna, meclis kararı ile 'Recep Tayyip Erdoğan Bulvarı' adını verdirtmesini Başbakan kabul eder mi? Geçmişe bakmak lazım.
2004 yerel seçimlerinden önce AKP'den belediye başkan adaylığı bekleyen Ali Müfit Gürtuna, Erdoğan'ın adını, Büyükşehir kararıyla, İDO'un Norveç'ten aldığı 120 araçlık iki feribottan birine verdirtmişti (diğeri Fatih Sultan Mehmet). Ancak Erdoğan'ın düzenlenen törene katılmaması dikkat çekmişti.
Gürtuna ayrıca Kasımpaşa sahasını da modern bir stadyum haline getirmişti. Ancak Erdoğan, Kasımpaşaspor'un Lig A grubuna yükselmesine karşı bu stadyuma hiç gitmedi, resmi bir açılış yapılamadı. Ancak kulüp yönetimi davetiye ve anonslarda 'Recep Tayyip Erdoğan Stadyumu' adını kullanıyor.
Geçen yıl TEM'den Formula 1 alanına doğru yapılan 24 metre genişliğindeki karayolu Başbakan'ın talimatı üzerine 30 metreye çıkarılmıştı. AKP'li Akfırat Belediyesi, meclis kararıyla yola 'Erdoğan Bulvarı' adını vermişti. Ancak Başbakan'ın buna 'olumlu' bakmadığının öğrenilmesi üzerine Büyükşehir'den onay çıkamadı. Şimdi Akfırat'ın bu önerisini geri çekmesi gündeme geldi.
Yani Başbakan adının verildiği yerlere gitmiyor, ancak karşı da çıkmıyor.
Esenboğa'da 7 geçit yapan BİAT inşaatın
sahibi Enis, Kemal Unakıtan'la bacanak
ANKARA Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in, Esenboğa'ya 'Recep Tayyip Erdoğan Bulvarı' adını verme kararına bir şey diyemeyiz.
Çünkü Belediye Meclisi'nden böyle bir karar çıkartmış.
'Yeter Söz Milletin' köşemizde önceki gün 'Başbakan, Melih Gökçek'in bu hediyesini kabul eder mi?' diye soruyorduk.
Tepkileri çok farklı olabilir.
İlk önce ANAVATAN Ankara İl Başkanı Muharrem Soğuksu'nun, yola Erdoğan'ın adını verilmesine tepki gösterirken bir benzetme yapıyor.
"Bu yoldaki geçitlerin inşaatını üstlenen firmanın adı BİAT... Ters okunursa 'TAİB' ortaya çıkıyor. 'TAİB' ifadesinin okunuşu ile 'Tayyip'in okunuşu tıpkı birbirinin aynısıdır. Bu benzerlik bir tesadüf müdür?"
BİAT nedir?
Esenboğa Havalimanından itibaren yaklaşık 15 kilometrelik yol yenilenerek 8 şeride çıkartılıyor. Bu güzergahta 7 adet kavşak inşaatı yapılıyor; neredeyse de bitti; 30 Ağustosta da hizmete girecek.
Vatan gazetesinin 22.7.2006 tarihli sayısında okuduğumuza göre, yedi kavşak inşaatı 14.4.2006'da ihaleye çıkarılmış. İhalede Kanyol-Hiperbol İnşaat (33.7), Doruk Proje (34.1), Kolin-Türkerler İnşaat (34.3), Çelikler İnşaat (34.4.) Temsis-Kalyon İnşaat (34.7), AA Grup İnşaat (36.1), Taş Yapı (36.8), Genç İnşaat (36.9), Özdoğanlar İnşaat (38.5) ve Aslanlar İnşaat (38.7) YTL teklif atmışlar.
BİAT İnşaat ise yaklaşık %40 indirime giderek 31.315 milyon YTL ile en düşük teklif vererek ihaleyi kazanıyor.
BİAT inşaat, Başbakan Erdoğan'ın İstanbul Belediye Başkanlığı döneminde 'yıldızı' parlayan müteahhitlik şirketlerinden en önemlilerinden biri..
İnternet sitelerine bakıldığında, büyük projelere imza atmış.
Büyükşehir'in alt üst geçitleri, KİPTAŞ'ın konutları...Kazık çakma işlerinde uzman bir firma olarak kabul ediliyor.
BİAT'ın İstkanbul Büyükşehir'den aldığı ilk büyük iş, 2002'lerde Topkapı çevre ve alt üst geçit inşaatı; o zamanki ihale bedeli 15 milyon dolar.
BİAT Konya Büyükşehir Belediyesi'den 7 trilyonluk Hocafakılı alt geçiti ve köprülü kavşak inşaatını da gerçekleştirmiş.
İlk olarak 'BİATAŞ' adıyla 1986'da müteahhitlik, mühendislik ve müşavirlik hizmetleri vermek üzere Fatih merkezli olarak iş hayatına başlayan grup
Ortakları; Şerif Enis, Halit Çekiç, Mustafa Ege ve Şaban Hakan Enis olarak geçiyor.
10 FİRMALI GRUP
Holdingleşengrubun şu şirketleri dikkat çekiyor:
Biat İnşaat, Biat Möble, Biat Kapı, Biat Makine, Biat Kablo, BS Sigorta ve Aracılık Hizmetleri, Bibak Büro Sistem ve Mobilya Sanayi (İkitelli-İstanbul), Biat Alüminyum, Biat-Komak Makine (Gebze-Kocaeli), Precast Beton (Muratlı-Tekirdağ)
YAKIN İLİŞKİLER
Şerif Enis'in, Tekirdağ Muratlı ilçesinden olduğu belirtiliyor.
Firmayı tanıyan bir müteahhit; BİAT'ın önceki iki ortağından birisinin vefat ettiğini, bir diğerinin de vurulduğunu belirterek, "Yeni ortakları ile büyüyen firmanın, son yıllarda Başbakan'ın İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden en büyük işlerle büyümeye başladığını" söylüyor.
En önemlisi de, BİAT'ın sahibi Şerif Enis, Maliye Bakanı Kemal Unakatın'ın bacanağı; Unakatın da Tayyip Erdoğan'ın 'abi'si... Kadıköy bölgesinden milletvekilliği 1. sırayı kendisine ayırabilecek kadar yakını...
Son bir yılda 4.833 deprem oldu
TOPRAKLARININ %93’ü aktif deprem kuşağında bulunan Türkiye’de nüfusun %98’i deprem riski altında yaşamaktadır. 1900’den bu yana 190’a yakın büyük hasarlı depremde yaklaşık 100 bin insan yaşamını yitirmiştir. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Deprem Araştırma Dairesi Sismoloji Şube Müdürlüğü verilerine göre yalnızca son bir yıl içinde (15.8.2005-15.8.2006 arasında) Türkiye’de 4.833 deprem gerçekleşmiştir. Bütün bu gerçekliklere rağmen ülkemiz deprem dahil doğal afetler yönelik çözümler yaşama geçirilmemektedir.
17 Ağustos'ta meydana gelen depremin üzerinden tam yedi yıl geçmiş olmasına karşın, yaşanan toplumsal sorunlar ve insani dramların uyarıcılığı sürmektedir."
DEPREM ŞURASI
Korkmaz, doğal afetlere karşı yeterli çalışma yapılmadığını, 'Deprem Şurası' v.b. girişimlerin hakkı verilmediğini, 1999 sonrasında TBMM’ye gelen bazı mevzuat değişikliklerinin bile hala komisyonlarda beklediğini belirterek şöyle diyor:
"Yine son dönemlerde Afet, İmar, Yapı Kanunları ve “Deprem Bakımından Yapı Yasaklı Alanlardaki Yerleşimlerin Güvenilir Alanlara Nakline Dair Kanun Tasarısı”nda görüldüğü gibi yasalar, yasa taslakları ve yönetmelikler arasında birbirinden kopukluklar söz konusudur."
YARA SARICI
Bu kapsamda, insan yerleşimlerinin güvenli kılınması ve afet zararlarının en aza indirilebilmesi için önleyici önlemlerin geliştirilmesi gerekmektedir. 'Yara sarıcı' ve yalnızca deprem sonrasıyla sınırlı kalan değil, deprem öncesi önlemleri de planlayan 'zarar azaltma' yaklaşımı ön plana geçmelidir.
Özellikle 17 Ağustos sonrasında 'güvenli yapılaşma' adına getirilen yapı denetimi düzenlemeleri de deprem sonrası sorunları çözememiş hatta yeni kargaşalar yaratmıştır. Depremle ilgili yasal düzenlemelerden biri olan 'Yapı Denetim Kanunu'nda ciddi eksikler bulunmaktadır. 17 Ağustos ardından gündeme gelen 595 sayılı KHK’nin Anayasa Mahkemesi’nce iptali üzerine aynı anlayışla oluşturulan 4708 sayılı yasanın sonuçları 2003 Mayıs’ında Bingöl depreminde bir kez daha ortaya çıkmıştır. Odamızın tüm uyarılarına rağmen bu yasanın kapsamına birinci derece deprem bölgesindeki birçok ilimiz ısrarla alınmamıştır.
Bilim ve tekniğin gereklerine uygun, TMMOB’ye bağlı ilgili meslek odalarının görüşleri alınarak hazırlanacak yeni bir Yapı Denetim Kanunu ivedilikle TBMM gündemine taşınmalıdır. Bu Kanunun temelini oluşturacak ve tüm hazırlıkları TMMOB tarafından tamamlanmış olan 'Yetkili/Yetkin Uzman Teknik Eleman Kanunu' da Yapı Denetim Kanunu’na paralel olarak TBMM gündemine taşınmalıdır.
Bunların yanı sıra deprem zararlarını azaltma, imar yasası ve ilgili mevzuatlara yansıtılmalı, kent planlaması ve yapı üretimi bütünlüklü bir şekilde ele alınmalı ve Afet Yönetimi Stratejik Planı hızla oluşturulmalıdır.
Denetimsiz yapılaşmayı teşvik politikalarından vazgeçilmeli, depremlere karşı toplumsal önlemlerde mahallelerden başlayarak katılımcılığı temel alan örgütlenmelere yönelmeli, kamusal denetim güçlendirilmeli ve meslek odalarının önerilerine kulak verilmelidir.
Mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığı hizmetlerinden hareketle, bilim ve tekniğin insanlık yararına sunumu olmazsa olmaz bir koşul olarak görülmeli, sosyal devletin planlı, dengeli kalkınma, bölgesel planlama gibi unutulmuş araçlarının ivedi olarak yaşama geçirilmesi gerekmektedir."
Türbanlı stajyer
"BİZLER TEİAŞ Türkiye Elektrik İletim A.Ş.'de çalışan Atatürkçü, laik ve vatansever insanlarız. Sizlerin de bildiği gibi bizim düşüncemizde olan birçok insan görevden alındı ve yerlerine dinci tarikatçı insanlar atandı. Bunlardan biri de İletim Şebekeleri İşletme ve Bakım
Daire Başkanı Sinan Yıldırım... Ülkede yaşanan elektrik kesintisi nedeniyle görevden alının İlhami Özşahin'in yerine Genel Müdürlük için oynayan insan… Bu kişinin yeğeni (Esra), Selçuk Üniversitesi bilgisayar bölümü 3. sınıf öğrencisidir ve üç haftadır Sinan Yıldırım'ın
başkan olduğu dairede türban ile staj yapmaktadır. Türban ile 17. kat 19 numaralı odada oturmakta ve stajının bitmesine bir hafta kalmıştır. (Belki de bitmiş olabilir) Bu konuda daire içinde ufak tefek rahatsızlıklar olsa bile kimse başkanının korkusundan dile getirememiştir. Her gördüğümde Danıştay şehidimizin kemiklerinin sızladığını düşünüyoruz ve kahroluyoruz.
Lütfen bunları herkes duysun ve gereken işlem yapılsın."
Paylaş