Paylaş
Bu konularda uzman tarımla ilgili akademisyenleri ilgi ile izledik. Un Sanayicileri Federasyonu (TUSAF) Başkanı Haluk Tezcan, “İyi ki son yağışlar düştü” diye söze girerken, TUSAF’ın ne kadar güçlü olduğunun altını çizdi, Türkiye’nin sorununun ‘kuraklık, savaş ve göçler’ olduğunu vurguladı. Tezcan’ın ‘özgün’ sözleri:
- Türkiye, Rusya-Ukrayna Savaşı’nda tahılın dünya pazarlarına akması için ‘tahıl koridoru’nu güvenli tutmaya çalışıyor.
- Ülkemizin dokuz yıldır aralıksız dünya un ihracatında lider olduğunun çok önemli olduğunu bilmeliyiz. Ancak bu kolay değil; ağır riskleri de var. Bir de şunu görüyoruz, pazarlama yaptığımız ülkelerde ‘teşekkür’ ile karşılanmamızın yanında, ‘güvenli ülke’ olduğumuzu da bildirmek isteriz.
NERENİN BUĞDAYI DEĞERLİ
- En çok ihracatı Irak’a yapıyoruz. Kendi fabrikalarını kurmaya çalıştı ama kaliteyi yakalayamadılar. Bu iş bir sanat; değirmencilik ile biz sanat icra ediyoruz, pazarda un dendiği zaman ‘Türk unu’nun bir marka olduğunu iftiharla söyleyebiliriz.
- Üretimimizde halkın tercihlerini de dikkate alıyoruz. Buğdayın başta bulgur, ekmeklik, böreklik, baklavalık, bisküvilik olarak ve gıdada çeşitli malzemelerde kullanım yerleri çok önemlidir. Bu ürünlerimizi doğrudan tüketiciye değil ara sektörlere veriyoruz, onların istedikleri nitelikte ürün yapıyoruz. Brezilya’ya bile gönderiyoruz. Onlar makarna ağırlıklı un tüketiyorlar, biz onlara da uygun gönderiyoruz. Mardin, Diyarbakır, Batman, Şanlıurfa’daki toprakların nefaseti çok farklı.
- Önceden ürettiğin yerde tesis olması önemliydi, artık ihracat tarafında limana yakınlık önem arz etmeye başladı. Piyasa şartları büyüme ve küçülmeyi sağlıyor.
GEN BANKAMIZ GÜÇLÜ
Türkiye buğday tohumunda çok şanslı. Çok ciddi bir gen bankasına sahip. Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü’nde gen bankası var. Çok fazla çalışma var. Çok fazla tohum ekiliyor. Çok fazla bilgi kirliliği oluşturuldu. Her firma kendi ürününün iyi olduğunu iddia ediyor. Bu kadar çok tohum üretilince de hangi tohum ne getiriyor, bu konuda bir kirlilik oluştu. Benim bildiğim 30’dan fazla tohum üretiliyor. Tarım Bakanlığı Araştırma Fakültesi 3-5 çeşit tohum geliştirdi. Geçen yıl bu tohum değerli kılındı; yüksek verim olduğu için. Tohum konusunda elde edeceğimiz başarı bu çokluktan dolayı; tohumda bir sadeleştirmeye ihtiyaç var.
Bu arada bir noktaya değinmemiz gerekiyor. Çiftçiye buğday beğendirmek zordur. İlle de komşusunun ne ektiğini, ne verim aldığını görmek ister. Çiftçi bizim önerdiğimiz buğdayı ekmiyor. O, satan firmaya güveniyor. Onlar da işe ticari baktıkları için, o benim değil çiftçinin sorunu diyor.
En büyük teknik direktörümüz TMO’dur. O iyi olunca biz de başarı sağlıyoruz. Bizde buğday olduğunda pazarlığı da iyi yapıyoruz. Pandemi ile birlikte enflasyon dünyanın en büyük sıkıntısı oldu. Gıda enflasyonuna büyük bedel ödeniyor. Elimizde stok olunca pazarlık edebiliyoruz. İhracat pazarlarına yetecek kadar buğday üretmiyoruz. Ukrayna ve Rusya’dan buğday çıkaramasaydık ihracat pazarlarında daha çok sıkıntıya düşerdik.
BİZ OLMAZSAK BAKLAVA SEKTÖRÜ BÜYÜMEZDİ
- Biz baklavacıların istediği kalitede un üretmezsek, ‘ünlü’ baklavalarımız olmazdı. Antep fıstığı önemli ama, o yufka ipek kumaş inceliğinde olmazsa o markalar da çıkmazdı, bunu iftiharla söylüyoruz.
ÜRETİCİYİ DÜŞÜNMEK ZORUNDAYIZ
Biz çiftçiyi düşünmek zorundayız. Çiftçimiz buğdaydan uzaklaşıp alternatif ürünlere gittiğinde ne yapacağız? Sürekli depolarımızda ürün olsun istiyorsak, hammaddemizin kendi stoklarımızda olmasını istiyorsak üreticimizi düşünmeliyiz. Hayvancılığı da düşünmek lazım. Kepek ve saman ihtiyacını düşünmemiz gerekiyor. Biliniz ki, biz Türkiye’de rafları hiç boş bırakmayız, fırıncıya vadeli ürün istediğinde hayır demeyiz.
AB İŞİNE GELDİĞİ GİBİ
Avrupa Birliği’ne un ihracatı yapmıyoruz. Bizim yaptıklarımıza Rus buğdayı ile ilgili bir önkoşul koymadılar. Kalite kriteri olduğu sürece. Avrupa işine geldiği gibi yasak getiriyor ya da değişiklik yağıyor. Avrupa’da kuraklık olursa Rus buğdayı diye bir kriter koyacaklarını sanmıyorum. Filipinler ve Madagaskar’da DTÖ vesilesi ile dava açıyorlar. O fiyatlarla nasıl un verebiliyor, diyorlar. Amerikan dernekleri çıkıyor bunun altında. Ve biz kazanıyoruz davaları. Sıfır gümrükle satabilme davasını da kazandık. Un sanayicileri olarak sadece kendi içimizde değil, gittiğimiz ülkelerde katma değeri düşük görünse de tröstlerle savaşmaya devam ediyoruz. Doğru işi yaptığımıza inanıyorum. Endonezya’da davayı kazandık. Filipinler’de kazandık. Madagaskar dava açtı.
GÜNÜN SÖZÜ
“Makarnada dünyada ikinci, unda açık ara birinciyiz.”
Türkiye Un Sanayicileri Konfederasyonu
AB SIKINTI YARATIYOR
Türkiye Un Sanayicileri Federasyonu’nun (TUSAF) 16 yönetim kurulu üyesi, 8 bölgenin yönetim kurulu başkanlıklarını sürdürüyor. Aynı zamanda Çukurova Bölge Başkanı olan YK Başkan Yardımcısı Mehmet Mesut Çakmak: “Avrupaya dönem dönem un satıyoruz. Ama makarna ile satınca Avrupa Birliği ‘Hammaddeyi benden alacaksın’ şartı koşuyor. Almazsan zorluk çıkarıyor. Bulgaristan, Letonya, Litvanya, Romanya’dan buğdaylar getirmiştim. Avrupa’dan buğday gelince belge kapamaları için sevindiler” dedi.
Trakya Bölge Başkanı A. Ergin Okandeniz, Federasyon’un bir sonraki toplantısının 29 Ekim etkinlikleriyle birlikte kutlanacağını söyledi.
GİRNE’NİN EKŞİ MAYA GURMESİ
Tahıl, tohum ve maya son yıllarda en çok konuşulan konulardan. Kıbrıs’ta gördük ki üçüncü genç nesil bu konulara daha ilgili ve bilgili. Girne’de Kıbrıslı genç işkadını Su Kavuklu, TARSAN Gurme adındaki işletmesinde ‘ekşi mayalı ürünleriyle’ her geçen gün biraz daha ünleniyor. Kıbrıs temsilcimiz Ömer Bilge’nin eşi Zuhal Bilge’nin TARSAN için ürettiği, ekşi mayalı ciabatta ekmeğine yapılmış sandviçler, lazanya ve su böreği muhteşem lezzette. Bu defa tadımlık oldu, bir sonraki ziyarette doyumluk isteyeceğiz.
Paylaş