Üç nesil biyolog

M. Levent Artüz, Marmara Denizi’ni, Tayyip Erdoğan’ın görev süresi boyunca inceleyen bir denizbilim insanı. “Anne tarafından da, baba tarafından da bilebildiğimiz kadarı ile tümü ile Boğaziçiliyiz. Anne tarafı (Prof. Dr. F. Samime Artüz, jeoloji profesörü) Anadolu Hisarı-Üsküdar, baba tarafı ise Beykoz, Yalıköy kökenlidir” diyor.

Haberin Devamı

- Cemal Artüz (baba tarafından dedem) Türkiye Biyoloji Derneği kurucusu, biyolog, kendisini eğitim alanına adamış bir kişidir, dolayısı ile Haliç Sütlüce’de devlet tarafından bir okula adı verilmiştir. Kabataş Erkek Lisesi, Kandilli Kız Lisesi müdürlüklerinde bulunmuştur.

- Hidrobiyolog M. İlham Artüz (babam) hayatını deniz araştırmalarına adamıştır. İlk olarak Et ve Balık Kurumu’nda görev yapan M. İlham Artüz, “MAREM” projesi yani Türkçe adı ‘Marmara Denizi’nin Değişen Oşinografik Şartlarının İzlenmesi ve Etkileri’ isimli projenin temelini balıkçılık biyoloğu Olav Aasen ile birlikte 1954 senesinde atmıştır. İstanbul Üniversitesi Hidrobiyoloji Araştırma Enstitüsü’nün kurulması ile bu kurumun başında görev yapmaya ve söz konusu projeyi sürdürmeye başlamıştır. Bu durum 1982 senesine kadar kesintisiz devam etmiştir. İlham Artüz’ün emekli olması ile enstitü lağvedilerek lokanta haline getirilmiştir! Bu durum hıfzıssıhhanın kapatılması -pandemi örneği gibi HAE kapatılması- VE Marmara Denizi’nin kirlenmesi olarak kıyaslanabilir.

Haberin Devamı

Daha sonra söz konusu proje, İ.Ü. Çevre Bilimleri ve İTÜ Gemi İnşaatı ve Denizbilimleri bölümlerinde devam ettirilmiştir. M. İlham Artüz’ün vefatı ile zaten beraber çalışan çocukları hidrobiyolog M. Levent Artüz ve elektrik elektronik mühendisi O. Bülent Artüz projeyi devralmışlar, M. Levent Artüz İTÜ gemi inşaatı ve denizbilimleri fakültesinde babasının dersleri (oşinografi ve deniz kirlenmesi dersleri) ile birlikte projeyi üstlenerek devam ettirmiştir.

O. Bülent Artüz’ü MAREM projesinin beyni olarak anmak doğru olacaktır, projeyi çağdaş, multidisipliner bir yapıya kavuşturmuş, 1954 senesinden bugüne bir veri tabanı ve işletim programı yazmış, fiilen tüm çalışmalara katılmış; hesaplamalar, karşılaştırmalar kısaca her şey üzerinden elini eksik etmemiş, önderlik yapmıştır.

Binlerce sayfa rapor hazırladılar, onlara “Sevinç ve Erdal İnönü Vakfı” sponsorluk yaptı.

Üç nesildir aynı bilim dalında büyük emekler veren Artüz’lerin kim olduğunu şöyle bir araştırırsanız nasıl biliminsanı olduklarını öğrenirsiniz.

Haberin Devamı

MİKROBİYOLOJİYİ BİLMEDEN

“MÜSİLAJ-deniz salgısı toplumun büyük çoğunluğu tarafından tam anlaşılmadı halen. Toplumun büyük çoğunluğu bilimsel olarak müsilajın nasıl oluştuğunu ve ilerideki olası etkilerini bilmek ve anlamak istiyor. Ancak çoğu kimse bu kelimeyi ilk defa duyuyor. Mikroorganizmaların önemini bilmeden, geleceğimiz güvende olamaz. Geleceğin en popüler araştırma alanı ve mesleği mikrobiyoloji olacaktır.

Prof.Dr. İbrahim ORTAŞ, Çukurova Üniversitesi

60 YILLIK GÖÇÜN HİÇ DEĞERİ YOK MU?

AVRUPA’ya Türk göçünde 60 yılı deviriyoruz. Bu kadar süreçte bir ‘Göç Anıtı’ kuramadık. Birinci nesil hiç takdir edilmedi bugüne kadar ama cuma günü İstanbul’da Haydarpaşa Parkı’nda göçü tanımlayan ‘Umuda Yolculuk’ anıtı açıldı (açılışa devlet ve siyasiler saygı göstermediler). Vefa borcu bir nebze olsun yerine getirildi belki. Anıtın tasarım ve dökümü İzmirli sanatçılar Zafer Dağdeviren, Ali Yaldır ve Derya Ersoy’a ait. Hollanda Demokratik Sosyal Dernekler Federasyonu’nun girişimiyle gerçekleşmiş. Hollanda’da Türkler için Danışma Kurulu Başkanı Zeki Baran da projeyi yürütmüş. ‘Göç Müzesi ve Anıtı’ projesini gazeteci dostumuz Halit Çelikbudak ile bu sütunlarda defalarca dile getirmiştik. Zeki Baran’dan anıtın hikâyesini dinledik. “2006’dan beri uğraşıyoruz. Projeyi anlatmadığımız bakan kalmamıştı. Hepsi destekliyordu ama netice yoktu. İBB’ye başvurduk. Dört ay önce Park ve Bahçeler Müdürlüğü anıtı Sirkeci Garı’nın yanındaki parka dikti. Tam sevinmiştik ama iki gün sonra kaldırıldı. Anıtlar Müdürlüğü’nden izin alınmamış. Heykel belediyeye ait bir depoya kaldırılmıştı. Gönlümüz razı olmuyordu aylarca depoda beklemesine. İBB bu kez arzumuz üzerine Haydarpaşa Parkı’na dikilmesine karar verdi. Gönlümüz Sirkeci’ydi ama olmadı.”

Haberin Devamı

Kendilerini kutladık. Ama göçe ilk adımın atıldığı İstanbul Tophane’deki İş ve İşçi Bulma Kurumu’nun önündeki parkın belki daha anlamlı olabileceğini de söyledik. Zeki Baran, “Gönlümüz hep Sirkeci’de olduğu için orası nedense gündeme gelmedi. Belki de dikkatimizden kaçtı” dedi. Orada 1973’te dikilen, defalarca tahrip edildiği için bugün harap halde olan bir ‘Göçmen İşçi Anıtı’ var. Gazeteci dostum ile bu parka gidip harap anıtın halini görmüştük. 1973’te Cumhuriyet’in 50. yılı kutlamaları dolayısıyla yaptırılmasına karar verilen 10 anıttan biri olan ‘Göçmen İşçi Anıtı’nı 2007’de vefat eden heykeltıraş Muzaffer Ertoran yapmıştı. Ertoran’ın vefatı, heykelin kalıplarının olmayışı yenilenmesine imkân vermiyor. Haydarpaşa’daki anıt buraya nakledilebilirse daha da anlam kazanır.

Haberin Devamı

CHP’NİN KANATLARI SAĞ’IN CENAZESİNDE BULUŞTU

TÜRK siyasetinin ve ‘CHP belediyeciliği’nin yüz akı Hüseyin Sağ’ın babası, sanatçı Arif Sağ’ın abisi, emekli askeri memur ve ünlü saat onarımcısı, merhum Münire Hanım’ın eşi Durmuş Sağ önceki gün Göztepe Şehir Hastanesi’nde kalp krizinden vefat etti. Merhumun cenazesi dün Karacaahmet Cemevi’nden saat 13.00’da kaldırılarak Karacaahmet Mezarlığı’nda toprağa verildi. Cenaze törenine CHP İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, Dr. Ali şeker, Kadir Gökmen Öğüt, Çetin Soysal, Mehmet Sevigen, Şerdil Dara Odabaşı, Bülent Kerimoğlu, Doğan Subaşı, Tarık Balyalı ile Memleket Partisi İl Başkanı Ertuğrul Gülsever katıldılar. Çiçek gönderenler arasında Ekrem İmamoğlu, İzzettin Doğan vardı. CHP’nin mevcut yönetimi ile muhalif kanattan çok sayıda ismi cenazede yer aldı.

Haberin Devamı

Uğur Mumcu’nun sorusuna Fethi Naci ne demişti:
‘TÜRK FUTBOLU NEYSE TÜRK ROMANI DA ODUR’

YILLAR önce Cumhuriyet’ten Uğur Mumcu’nun Türk romanının durumuna dair sorusuna, ünlü edebiyat eleştirmeni Fethi Naci’nin verdiği o unutulmaz cevap mealen şöyleydi:

“Türk futbolu neyse Türk romanı da o kadar.”

Bunu hatırlamama neden ise; İtalya maçı sonrası ve özellikle de Galler ve İsviçre yenilgisiyle büyük bir hayal kırıklığı yaratan Türk Milli Takımı oldu.

Edebiyat ustası Fethi Naci’den esinlenerek belki şu söylenebilir:

“Türkiye’deki siyasetin durumu neyse Türk futbolununki de o...”

Ya da, Türkiye’deki ekonominin, yargının, eğitimin, medyanın vb. durumu neyse Türk futbolununki de o!

Teknik direktör Şenol Güneş’e çullanırken biraz da ülkedeki düzeni ve onun aktörlerini sorgulasak nasıl olur acaba?

Yaşar ALTINTARTI

Yazarın Tüm Yazıları